Bir çok Türk vatandaşı için, demokrasilerinin gelişimi fısıltıyla  tartışılan bir konuydu. Türkiye, geçtiğimiz yıllarda bu konuda hayli yol  aldı, ancak bugünlerde demokrasinin nereye doğru gittiğini çok yüksek  sesle konuşmayı yine tercih etmiyorlar. 
Geçtiğmiz iki yılda , hükümeti eleştirmek için seslerini yükselten  binlerce kişi, genellikle sabaha karşı evleri basılarak tutuklandı. 5  Ocak'ta ülkenin en prestijli tutuklularından, araştırmacı gazeteci Ahmet Şık,  Ergenekon olarak adlandırılan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoağan  hükümetini düşürmeyi amaçladığı iddia edilen, asker yanlısı, “Ergenekon”  adı verilen karanlık bir komplo örgütünün propogandasını yapmakla  suçlandığı davada ilk defa savunmasını verdi.
Şık savunmasında, yaptığı telefon görüşmelerinin dökümleri, basılmış haber yazıları, ve henüz bitirmediği ve İslamcı Fethullan Gülen hareketinin Türkiye devleti içinde çizdiği yayılmacı etkisinin içyüzünü anlattığı ''İmam'ın Ordusu''  kitabının kendisine karşı delil olarak sunulmasını ciddiye almadığını  söyledi. Mahkemede ‘’Bugün adaletten, hukuktan yoksun, sahte ve düzmece  belgelerle yürüyen, politik bir yargılama nedeniyle buradayım,’’ dedi.
Desteksiz suçlamalar
Şık'a yöneltilen suçlamalar başından beri saçma görünüyor. Kendisi,  meslek hayatının büyük bir bölümünü içinde farklı insan hakları  ihlalleri de bulunan Ergenekon'un temsil ettiği yapıyı araştırmaya  adamış bir gazeteci. Hükümeti destekleyen kanada göre, Ergenekon  Türkiye'nin kuruluşundan bu yana kendisini seküler kimliğinin gardiyanı  olarak atayan askeri 'derin devlet'i temsil ediyor. (Türkiye'de) asker,  1960, 1971, 1980 ve 1997 yıllarında demokratik seçimlerle başa gelen  hükümetleri, kendisi onaylamadığı için, iktidardan düşürmüştü. 
Ancak Şık'ın üzerine giden asker olmadı -- farklı bir derin devlet oldu.  İmam'ın Ordusu,  kendini sürgün ettiği Pensilvanya 'da yaşayan ve 140  ülkede binlerce okulu idare eden güçlü bir ağ  kurduğu iddia edilen  Fethullah Gülen adında yaşlı bir dini liderin yükseliş hikayesi. Dinler  arası dialog  çağrısı yapan Gülen, okullarında hem bilim hem de dinin  öğretilmesini teşvik ediyor. Taraftarları, bu grubun hem Türkiye'de hem  de dünyada sadece eğitim ve sosyal yardım faaliyetlerini yapmaktan başka  bir ilgi alanı olmadığını söylüyor. Gülen ağının büyüklüğünü  tespit  etmek her ne kadar zor ise de, 2008 yılında Foreign Policy dergisinin  herkese açık olan ve 500,000'den fazla kişinin katıldığı oylamada,  taraftarları Gülen'i “yılın entelleküeli” seçebilmek için sandığa yüklenmişlerdi. 
Ancak Gülen, 'Cemaat' olarak adlandırılan bu taraftar ağını sadece  internette oylarını yükseltmek için kullanmıyor -- taraftarları  Erdoğan'ın Adalet ve Kalkınma Partisi için anahtar bir oy tabanını  oluşturuyor ve kendilerine Türkiye bürokrasisi, kolluk kuvvetleri ve yargısında en yüksek mevkileri sağlıyorlar. Şık'ın davasının da gösterdiği gibi, bu ağın gücü Türkiye'yi daha az özgür bir istikamete doğru yönlendiriyor. 
Cemaatin muhalifleri içeride
Şık, kendisine yollanan sorulara el yazısıyla verdiği dokuz sayfalık  cevabında bugün yaşanan baskı ortamının ardındaki güç olarak “Gülen  Hareketi”ni işaret ediyor ve ‘’Benim ve Nedim'in (davada yargıanan bire  diğer gazeteci) başına gelenler medyadaki cemaat muhaliflerine bizim  üzerimizden gözdağı verme amacını taşıyordu’’ diyor. 
Şık, bir yandan Türk ordusunun sivil yönetimi üzerindeki örtülü  etkisinin araştırılmasını desteklerken diğer yandan,  -- hükümetin  silahlı kuvvetlere karşı çıkması olarak da ifade edilebilecek olan --  Ergenekon davasının bir 'illlüzyon'' ve kitlesel tutuklamalar için bir  bahane haline geldiğini söylüyor. 
Ahmet Şık cevabında, ‘’Ergenekon soruşturmaları Cemaat’in ülkedeki iktidarı ele geçirmesine yol açan en önemli faktördür’’ diyor ve ekliyor ‘’Derin  devlet olduğu gibi yerinde duruyor ancak sahipleri değişti. Yeni  sahiplerden kastettiğim ise AKP ve Cemaat ittifakıdır.’’
Ancak hükümet Şık’ı tutuklayarak yaptığı araştırmaların sesini kısmak  istediyse de hazin bir biçimde çuvallamış görünüyor. Şık’ın kitabı her  ne kadar yasaklanmış olsa da, kendisi tutuklandıktan kısa bir süre  sonra, büyük ihtimalle ellerinde bitmemiş halinin kopyası bulunan  arkadaşları internette kitabı yayınladı. Daha sonra yine bir grup  gazeteci ve entellektüel tarafından ‘000Kitap’ adıyla basıldı. 000Kitap,  polisin Şık’ın evindeki bilgisayarda bulduğu müsveddenin adıydı. Kitap  bugünlerde İstanbul’un en büyük alışveriş caddelerinden birisi olan  İstiklal Caddesi’ndeki bir çok kitabevinde ve havaalanında görünür bir  şekilde satılıyor. 
Bu kadar gizlilik niye?
Şık’ın, bir başka gazeteci arkadaşı Ertuğrul Mavioğlu’na göre  Gülenciler’ı kızdıran, Ahmet  Şık’ın araştırmalarında bazı emniyet  soruşturmalarının cemaatin emniyet yapılanması içinde gizli kalmasını  sağlamak amacıyla hasıraltı edildiğini ortaya çıkartması. Şık,  araştırmalarında kaynak olarak bir kısmı emekli bazılarıysa hala görevde  olan üst rütbeli emniyet görevlilerini gösteriyor. 
Konuşmalarında ılımlı bir İslam  çağrısında bulunan Gülen’i eleştirenler O’nun dini inançlarına değil, hareketinin şeffaf olmamasına dikkat çekiyor.   Gülen grubu, kağıt üzerinde seküler olan Türkiye toplumu üzerinde  oldukça etkili. Ayrıca AKP’nin kendi milletvekilleri de partinin  Gülenciler’le bağlantısını doğruluyor. Bir yandan kimse Gülen  hareketinin Türkiye toplumu içindeki etkisini tam olarak ifade  edemezken, diğer yandan Zaman gazetesi ve Samanyolu Televizyonu gibi bir  çok büyük basın yayın organıyla ve Türkiye Sanayiciler ve İşadamları  Konfederasyonu (TUSKON) ile ilintilendirilmesi oldukça iyi örgütlenmiş  ve mali olarak da güçlü bir şekilde desteklenen bir ağın varlığına  işaret ediyor. 
Şık, yazılı olarak yolladığı cevabında  ‘’Devlet  bürokrasisi içindeki örgütlenmesine ilşkin de sadece tahminler ve  yorumlar yapıyoruz. o zaman herkesin kendisine "bu kadar gizlilik  neden?" diye sorması gerekiyor. Amaç iddia ettikleri gibi sadece hayır  işleri yapmaksa neden devlet içinde örgütlenmek bu kadar önemli?  Gördüğünüz gibi ben de sadece soruyorum,’’ diyor.
Türkiye’nin kontrolden çıkmış  yargısının tek kurbani Şık değil. 9  Ocak’ta savcılar ana muhalefet liderini dokunulmazlığından sıyırıp,  yargılanması için adım attılar. 5 Ocak’ta ise ülkenin eski Genel Kurmay  Başkanı İlker Başbuğ tutuklandı. Ve tabii ki, son dalgası birkaç hafta  önce gerçekleşen tutuklamalarla birlikte,  hala düzinelerce gazeteci  Türk hapishanelerinde yargılanmayı bekliyor.
Simsiyah bir leke
Bu kitlesel tutuklamalar Türkiye’nin son yıllarda prestijini sarstı.  Şık’ın davası ise, belki de ülkenin yaşadığı en başarılı 10 yıl  sayılabilecek bu sürenin üzerindeki simsiyah bir leke olarak duruyor.  AKP, 2002 yılında iktidara geldiğinden beri Türkiye’ye getirdiği siyasi  istikrar, bir zamanlar tüm gücü elinde tutan askerini arka plana itmesi  ve Türkiye’yi G20 ülkeleri arasında Çin’den sonra ikinciliğe yerleştiren  ekonomik büyüme sayesinde takdir toplamıştı.
Ancak bu artan baskı ve kısıtlamalar Türkiye’nin ifade özgürlüğü  yaşadığı bu altın yıllarının da sonuna geldiğininin bir göstergesi  olabilir. 
İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün (Human Rights Watch) Türkiye   araştırmacısı Emma Sinclair Webb “Eğer Türkiye uluslararası saygınlık ve  bölgede demokrasi savunuculuğu yapmak istiyorsa, kendi evinde insan  haklarını da gözardı edemez” diyor. Ancak bu son kargaşa daha büyük bir  kavganın öncü sarsıntısı olabilir: Gülenciler ve AKP arasındaki boşanma davası. 
Türkiye uzmanı ve John Hopkins Üniversitesi’ne bağlı olan Orta Asya-Kafkas Enstitüsü misafir öğretim üyesi Gareth Jenkins  “Gülenciler ve Erdoğan arasında mantık evliliği vardı çünkü eski  Kemalist rejimi yıkmak gibi bir ortak ideali paylaşıyorlardı” diye  açıklıyor durumu. Şimdi, bu mesele neredeyse hallolduğuna göre evlilik  de yıpranıyor gibi. 
Gülenciler ve Erdoğan kısa süre önce 35 Kürt sivilin ölmesine yol açan  hava saldırısıyla ilgili olarak farklı tepkiler verdi. Erdoğan askeri  desteklerken, Gülen ilintili basın hala derin devletin içindeki vahşi  yapının ülkenin istikrarını bozmaya çalıştığını iddia etti. 
Geçen ay taraflar büyük şirket çıkarlarının da sözkonusu olduğu bir şike  skandalı nedeniyle çatışmıştı. Erdoğan, parlamentoyu skandal nedeniyle  suçlu bulunacak olanlara daha az ceza verilmesi için değişiklik yapmaya  zorlarken, Gülenciler’e yakın olarak bilinen Cumhurbaşkanı  Abdullah Gül  ise Başbakan bir ameliyatın nekahat devresindeyken neredeyse  değişikliği veto ediyordu.
Eğer Erdoğan ve Gülen arasındaki ortaklık bozulursa, bu uzun süren bir  ilişkinin de sonu olacak. Hareketi uzun süredir inceleyen gazetecilerden  Mavioğlu, Ergenekon soruşturması başlamadan hemen önce Erdoğan ve üst  düzey Gülenciler’in İstanbul’da bir araya geldiklerini söylüyor.
Türkiye'nin başına gelen "şey"
Ancak popülaritesinin aşırı farkında bir Erdoğan ile askeriyenin gücünün  kırılması, ittifak içinde hakimiyet savaşı patlak vermesine yol açtı.  Jenkins ile hemfikir olduğunu söyleyen Şık, Gülenciler’i dizginleyecek gücün AKP olduğunu söylüyor. “Erdoğan, bu kontrolsüz gücün neler yapabileceğini gördü” diyor.  “Artık mücadele edecek bir sol kalmadığı için asıl mücadele gücün paylaşımı için olacak.”
Jenkins, Türkiye’nin yeni bir anayasa yazmaya başlaması ve Erdoğan'ın da  iktidarda kalma yolları aramasıyla önümüzdeki yıl içinde çekişmenin  daha da artacağını söylüyor. AKP'nin tüzüğü gereği Erdoğan bir daha  başbakan olamıyor ancak uzmanlar Türkiye’yi başkanlık sistemine  geçirerek kendisini başkan seçtireceğini düşünüyor. Jenkins, “Erdoğan'ın  AKP üzerinde öyle bir hakimiyeti var ki, yeni anayasanın istediği yönde  yazılmasını sağlayabilir” diyor.
Beklenen bu çatışma konusunda en yakın takipçilerinin bile Gülen  cemaatinin ne yapabileceği konusunda çok az bilgiye sahip olduğunu  belirtmek gerekiyor. Şık’ın kendisi bile cemaatin nihai hedefi hakkında net bir bakışa sahip olmadığını kabul ediyor.  İslami bir rejim kuracakları yönündeki iddiayı reddetse bile iktidarı  ele geçirdikten sonraki hedeflerinin pek açık olmadığına dikkat çekiyor.
Şık, mektubunda, ‘’Türkiye'ye şeriat değil ama "bir şey" geldi’’ diye yazıyor. ‘’Ancak o ‘şeyin’ tam adını koymam mümkün değil.’’ 
Açık olan bir tek şey varsa o da Gülencilerin rahatsız edici sorular  soranlara yanıtı, geçmişte perde arkasındaki gizli askeri oluşumların  kullandığı araçlarla vermeye hazırlandığı. Şık, ‘’Ya biat edip suskun kalacaksın ya da cezaevine gideceksin’’ diyor ve ekliyor. ‘’işte Türkiye'ye gelen yeni ‘şey’ budur.’’
Foreign Policy, Çeviri: Zeynep Erdim ve Erdinç Ergenç
