Türkiye'nin 2014 yılını etkileyen zaman kalitesi hakkında

2012 yılı Şubatında Türkiye'de hiç yoktan ortaya çıkacağını tahmin ettiğim siyasi güce "Üçüncü Güç" adını vermiştim. Bugün bu güce "Gezi Ruhu" diyoruz ve bedenlenmemiş bir 'Düzenleyici/Devrimci Güç' olarak Türkiye'yi dönüştüren etkilerin oturduğu sağlam bir temel/fundament sayıyoruz. Gezi isyanını ortaya çıkaran etki, geçen yılın Mart ayı ortasında başlamış ve şaşırtıcı bir şekilde ilk tepe noktasını hemen 31 Mayıs günü yaşamıştı. Bu etki devam ediyor ve 2015 Kasım ayına kadar sürecek. Bunun anlamı, Türkiye'de taşların oturmasına ve iktidardaki muktedir İslamcıların, (iktidardan düşseler bile) rahat yüzü görmeyecekleri ve rahat uyuyamayacaklarıdır. Bu aynı zamanda Türkiye'yi dönüştüren Üçüncü Gücün de rahat bulamayacağı ve rahat vermeyeceği demektir. Elbette 2013 yazı yoğunluğunda yürüyüşler/protestolar olmuyor, ama Gezi'nin verdiği özgüven ve perspektif, sadece iktidar ve muhalefeti değil, halkı -ve en önemlisi- gençliği dönüştürüyor.
Türkiye'yi geçen yılın Nisan ayından beri etkileyen ve halkın dünyaya bakışını değiştirmekte olan etki, 2014 yılı boyunca işleyecek, hatta 2015'in ikinci ayına (eski Göçebe takvimindeki "Güç" dönümü/yılbaşı günlerine) kadar etkiyecek görünüyor. Bu etkiye örnek olarak, eskiden "Atatürk Türkiye'si"nin, kafadan "emperyalist" ilan edip işin içinden çıktığı Avrupa ve Batı'ya karşı değişen yaklaşımı gösterilebilir, veya "Molla" denilip küçümsenen İran'a ve Araplara karşı yaklaşım (hele Suriye'nin seküler halkının islamcı taşdevri faşistlerine karşı direnişini gördükten sonra). Bu dönem, idealist yaklaşımlarla da ilgili olduğundan, Türkiye, Suriye'deki "iç" savaşa benzin dökmek yerine daha yapıcı bir rol üstlenebilir. Tabii bu durum, her halde Türk Dışişleri'nin bugünkü Erdoğan/Davutoğlu kadrosundan kurtarılmasıyla mümkün olur.
Türkiye, geçtiğimiz Nisan ayından beri, "yeni" varlığını üzerine kurduğu (islami) temellerin bütünüyle sarsıldığı bir dönem yaşıyor. Bu sürece, Gülen-Erdoğan koalisyonunun bozulması da dahil, zira bu ortaklığın bugünkü gibi bozulacağını Gülen ve Erdoğan dahil kimse düşünmüyordu. Bu ortaklığın bozulması, Anadolu'da kurulmaya kalkılan "İslami bilmemne rejimi"ne de, tam başlamadan noktayı koymuştur. 2012 yılı yorumumda, akla hayale gelmeyecek yeni ortaklıkların yaşanabileceğinden sözetmiştim. AKP'nin Kemalistlerle/Ordu'yla yakınlaşma girişimi, CHP'nin Cemaate ılımlı yaklaşımını, bu etkiye örnek sayabiliriz. Biraz Stokholm sendromuna benzer bir etki. Ancak bu etki, 2014'ün Mart ayına kadar süreceğinden, seçimler sonrasında yeni bir durumla karşılaşma olasılığı yüksek.
Nisan ayı ortasına kadar sürecek başka bir etki, Türkiye'de güçlü olmak isteği ve iradesinde yepyeni "zirvelere" ulaşılacağına işaret ediyor ki, bunu ancak büyük bir güç savaşı formatında algılamak mümkün. Erdoğan'ın verdiği her tepkinin "çok sert" diye nitelenmesi, buna bir işaret sayılabilir. Her kesimde bir güç artışı söz konusu, -AKP hariç! Bunu şuna dayanarak söylüyorum: Erdoğan'ın hukukla da değil, evrensel hukuk sistemiyle girdiği "savaş"ı kaybedeceğini, şimdiden buraya yazmakta fayda var. Erdoğan bu zaman kalitesinin etkisinde, yapması gerekenin tersini yaptığından büyük zarar göreceğe benzer -bu zarar şimdiden oldukça net görünüyor. Anlaşıldığı kadarıyla, bu zaman kalitesinin etkisi Nisan ortasında sona erdiğinde, Erdoğan'ın ve Türkiye'nin "hayatı" önemli ölçüde değişmiş olabilir.
Türkiye'nin yalnızlaşmasına işaret eden göstergeler, dış politikadaki kırık-dökük durumlarının Eylül ayına kadar süreceği yönünde. Bu süreçte Türkiye'nin yepyeni bir gizli-müttefik edinmesi ve bu ittifakın onbeş yıl kadar sonra büyük önem kazanması mümkün. Yani Rusya ve Çin'le özel bir yakınlaşma, bu yılın gizli gündemi olabilir.
Bu yaz oldukça sakin ve dingin geçeceğe benzer. Türkiye, bir zamandır etkisinde olduğu bir tür çılgınlık/delilik halinden nisbeten de olsa kurtulacak görünüyor. Bu yaz insanların gönlü rahat olacak gibi -umarım öyle olur.