Türkiye, 'Değişim ve Dönüşüm Dönemi'nin devamına hazır mı?

Türkiye'nin Değişim/Dönüşüm Dönemi tam gaz devam ediyor. Kısaca geriye doğru bakacak olursak, bu blogun konusu olan 2008-2024 döneminin en tayin edici döneminin içinde yaşadığımızı, ama 2013 yılı Mart ortasında başlayan bu hızlı dönemin, (2015 Kasımında son bulacağını düşünecek olursak) henüz ortasına bile gelmediğimize dikkat çekebiliriz! Bunun anlamı, önümüzde daha yoğun ve hızlı, ama -Gezi'den beri alışılmadık şeylere alıştığımızı hesaba katacak olursak- daha az şaşıracağımız bir dönem olduğunu söyleyebiliriz.
Değişim/Dönüşüm'ün Türkiye açısından anlamı, Türkiye Cumhuriyeti kumaşından, yenilenmiş yeni bir ülkenin doğması ve belli misyonları üslenmesidir. Hayat devam ediyor ve Değişim/Dönüşüm, bir hayat belirtisi, canlılık ifadesi.
Türkiye Tarihinin bu en önemli döneminde, "değişim" babında konuşulan konuların esasen "AKP'nin indirilmesi" dolaylarında seyretmesi büyük bir talihsizlik. Gerçi Zaman Kalitesi, birçok şeyi "otomatik pilot" kesinliğiyle, gitmesi gerektiği istikamette ilerletmektedir ve gazeteler/basın, insanı kusturacak boyutlarda "Politika" odaklı malesef (yani "o ne dedi, bu ne dedi, şu çok sert konuştu!" boyutunda). Halbuki sıcak sıcak henüz anlaşılamayan değişim, Türk mantalitesi ve ahlak/din anlayışlarından, sosyo-ekonomik yapıdaki kaymalara, zevklerin değişmesine, eski komplekslerden kurtulunmasına ve yeni filizlenmeye başlayan kültür/sanat anlayışlarına, ve şimdi burada konu etmeyeceğimiz çok daha derin alanlara uzanıyor. Kendini Türkiye'nin "Entelektüelleri" saymak cüretinin sahibi gazete esnafının, şimdilik bu boyutta bir şeyi değil anlatmak, anlama kapasitesi bile pek görünmüyor. En çok konuştuğumuz siyasi ifadesiyle, adına "Müslüman Muhafazakarlık" dediğimiz kesimin, ülkenin kurucularına "Faşist ve Ayyaş" dediğinden beri başının beladan kurtulmadığını, kabuslar gördüğünü, -hadi bunu da işin "ilahi boyutu"yla ilgili birşey sayabileceğimizi de- söyleyelim. Olay 2024'de sona ermeden önceki en yoğun dönemin de yoğun dönemine giriyoruz ve şimdi yaşanacak değişimlerin, tohumlarının daha önce atılmış şeylerle ilgili olduğunu/olacağını hatırlatmayı da bir borç biliyoruz. Bu konuların galiba en can yakıcısından birincisi de "Kürt meselesi" ekseninde dönen olaylar dizisi olabilecektir. AKP öncesinin "Atatürkçü Türkiye" dediğimiz, kendine özgü makro milliyetçilik dönemine bir dönüş beklenmemesi gerektiği gibi, "Ezik Türk" dönemine de bir geri dönüş beklenmemelidir. Yeni Türk modeli, kendisiyle ve Atalarıyla/Atatürk'üyle ve çoketnikli/çokdinli kültürüyle barışık bir dünya vatandaşıdır. Bu vatandaştan Diyanet tipi "Sünni Vatandaş" çıkarmaya çalışanlar nasıl avucunu yalarsa, "Katıksız Türk" çıkartmaya çalışan Türk Milliyetçisi de, -Zaza'dan Kürt çıkartmaya çalışan Kürt milliyetçisi de- avucunu yalar. Ama daha oralara gelmeden, ısrarla gözden kaçırılan bir sürü küçük olayın/gelişmenin, ileriki yıllarda, nasıl önemli olduğu/olacağı da anlaşılmaya başlanabilir. Değişim/Dönüşüm'ün siyasi anlamda gözlere sokulacak kadar belirgin ifadeleri, yarım bırakılmış işler konusunda olacak gibi görünüyor -ki benim aklıma bu noktada önce Kürtler, sonra devletin cemmatler/tarikatler tarafından işgali, çiftlik haline getirilmesi falan geliyor. Ama asıl değişim anlamında aklıma gelenler, toplumun muhafazakarlaştırılması konusunun değişimi ve ahlaki değerlerin erozyonunun değişimi, İslam dininin AKP tarafından mahvedilmesinin değişimi, devletten geçinen varsıl vasatlar zümresinin "sorunları" ve "Sıfır kültür/sanat" konuları... Bunlara Aleviliğin ve sekülerliğin aşağılanmasını, sistemle ilgili bıçaksırtı konuları falan da katabilirsiniz. Bu alanlardaki gelişmeler, uzun yıllardır devam eden seyrinden, beklenmedik farklı istikametlerde olabilir. Ülkenin dünyadaki konumu bakımından da, şimdiye kadar olduğu gibi "otomatik Amerikan pimi" gibi işlemeyeceğini de söyleyebiliriz.
Şimdi güç bela da olsa dengede görünen birçok şeyin dengesinin bozulması da ihtimal dahilinde. İstikrar bozulabilir. Fakat yeni bir istikrar kurulabilmesi için eski istikrarın bozulmasını da çok fazla takmamak gerekiyor, zira bu dönemin geçici ve olağanüztü bir dönem olduğu unutulmamalı.
Şimdi, belki kimsenin ummadığı türden altüstoluşlar yaşandığında ve Türkiye yeni bir istikrar arayışına girdiğinde, bu Değişim/Dönüşüm'ün bir zorunluluk olduğunu ve bunu durdurmaya hiç bir "dünyevi" kuvvetin muktedir olmadığını, bu işin sonunun gerçekten iyi bir yere çıkacağını, buna inanmak ve bunun için elden geldiğince çabalamak gerektiğini şimdiden bilmek gerekiyor. Yaşanacak değişimleri engellemeye kalkarak boşuna kuvvet/nefes tüketmek yerine, değişimin yanında yer almak, en doğru tutum olacaktır. Türkiye, bu olaydan, yenilenmiş-güçlenmiş olarak ve yenilenmş bir kimlikle çıkacak. Geleceğin Türkiye'sine şimdiden katkıda bulunmak, değişimden yana bir tutumla mümkün. Ve özel ricam: Bu olayın sadece siyasi bir mesele olmadığını, "Erdoğan gidecek Kılıçdaroğlu gelecek" gibi birşeyden ibaret olmadığını da anlamak şart. Geleceğin nesillerini, AKP veya CHP gibi, Cemaat veya MHP gibi müzelik malzemenin pek de ilgilendirmediğinden emin olun!..