Aşina olunan dertler, aşina olunmayanlardan genellikle daha fazla zarar verirler ve kolaylıkla gözden kaçabilirler -tıpkı trafik terörünün PKK teröründen çok daha uzun zamandır çok daha fazla can alması gerçeği gibi. Bilim insanlarının son bulguları, absürd politika kördöğüşünden çok daha önemli bir soruna dikkat çekiyor: Küresel ısınma, iklimleri tahmin edilenden çok daha kötü etkiliyor. Ve ısınmaya neden olan faktörler konusunda yeni bulgular söz konusu. Daha ilginci, son zamanlarda sıklaşan büyük felaketlerin birbiriyle bağlantılı olma ihtimali. Bu yılın başında kuzey yarım kürede felaket boyutlarında sert bir kış yaşanmıştı. Şimdi de felaket boyutlarında seyreden bir yaz yaşanıyor.
2008'de başlayan ekonomik krizin hemen öncesine kadar, endüstrileşmenin neden olduğu anlaşılan küresel ısınmaya karşı yaygın bir duyarlılık vardı. Tarihte ilk kez insan eliyle iklimlerin bozulması ve bunun yol açtığı -veya yol açabileceği- felaketler, yaygın bir şekilde konuşuluyordu. Okul çocukları bile bu konuda bilinçliydi. 1997'de imzalanan Kyoto Protokolü'nden bu yana yapılan bir dizi iklim konferansı ve etkin mücadele, neoliberalizmin vahşi para/kar hırsının kurbanı oldu ve başarısızlıkla sonuçlandı. Sonra ekonomik kriz başladı ve sanki küresel ısınma sorunu çözülmüş gibi, adeta unutuldu, herkes banka hesabının derdine düştü! İklimlerin bozulmasına karşı duyarsızlık, eskiden bildiğiniz gibi.
2007 yazından beri neredeyse her yıl yaşanmasına rağmen, giderek aşinalık oluşturan 'Aşırı Sıcaklar' sorunu, son araştırmalarla birlikte yeni bir mesafe katetmiş bulunuyor. Bu yıl Rusya'da, Moskova kapılarına dayanan ve sönmek bilmeyen yangın, Pakistan'da dinmek bilmeyen Muson yağmurları ve İndüs nehrinin yirmibeş kilometreye ulaşması, Bangladeş'te susuz kalan kaplanların ormandan inerek su arayan insanları avlaması gibi ibretlik olaylar, durumun vahametini 'yeniden' hatırlatıyor. Burada garip olan, yoğun Muson yağmurları veya Avrasya üzerindeki yoğun sıcaklar değil. Garip olan, yağmurun dinmek bilmemesi, sıcakların bitmek bilmemesi. Son bulgular, eskisinden daha da tehlikeli bir noktaya işaret ediyor. Birkaç yıldan beri Danimarkalı bilim insanları, galaktik kozmik ışınlarla atmosferi kaplayan global bulut oluşumu ve hareketi arasında bir ilişki olabileceği üzerinde duruyorlar, bu konuda bir de hipotezleri var.
Normal olarak onbir-oniki yıl süren bir güneş döngüsü süresi boyunca Dünyaya ulaşan güneş ışınları, Güneşteki aktivitenin artıp azalmasına bağlı olarak değişkenlik gösteriyorlar. Aktivite onbir-oniki yılda bir en üst ve an alt seviye arasında gidip geliyor. Dünyadaki manyetik alanlarda dalgalanma yaratan bu değişkenlik, atmosferdeki hava akımlarının ve mesela düzenli rüzgarların da kaynağı. Bu sayede, atmosferin yedi kilometre kadar yüksek üst tabakası stratfosferde 'Jet Streams' diye adlandırılan hızlı rüzgarlar oluşuyor ve onlar da daha alt katmanlardaki rüzgarları harekete geçiriyorlar. Güneş sathındaki aktivite arttıkça, Dünya'ya daha az kozmik ışın ulaşıyor ve stratosferdeki hareketler yavaşlıyor. Son yüz yıldır hareketlerin düzenli olarak yavaşladığını söyleyenler, bu durumun iklimlerin ısınmasına neden olduğunu ileri sürüyorlar.
Bu gelişme süredursun, şimdi yaşanan garip mucize şu: Oniki yıllık bir güneş düngüsü tamamlanmış olmasına rağmen Güneş, en az ışın yaydığı o minimum/dip noktasından -son üç yıldır- bir türlü çıkmıyor. Güneşin hareketini neyin frenlediği de bilinmiyor. Bunun bir sonucu olarak, Pakistan ve Doğu Avrupa üzerindeki 'Jet Stream' tamamen hareketsiz hale gelmiş durumda. (Bkz. Mike Lockwood'un New Scientist dergisinde 11 Temmuz'da yayımlanan 'What's wrong with the sun?' başlıklı yazısı)
Bu denkleme, bir de insan kaynaklı küresel ısınma eklenince, durumun çok daha trajik hale gelmiş olabileceği tahminleri yapılıyor. Buna rağmen son bulgular, ısınmanın asıl güncel nedeninin -endüstriyel hava kirlenmesi değil- Güneş döngüsündeki bu olağanüstü durum olduğu ihtimalini güçlendiriyor. Teknik bakımdan sıcakları insan eliyle önlemek imkansız görünse de, küresel ısınmaya karşı elinden gelenin en iyisini yapmak, umutlanmak için daha büyük bir gerekçe sağlayabilir. Ne de olsa sadece kötü değil, iyi mucizeler de olabilir. Ve iyi mucizelere, hiç olmadığı kadar ihtiyaç var.
RADIKAL, 18.8.2010