Bu geleceğe doğru bir öngörü, bir tahmin yazısıdır. 2025 yılının ortasına doğru ilerliyoruz ve Türkiye kendi tarihini yazmaya devam ediyor. 19 Mart 2025 günü paradigma değişti. Devreye, nihayet ‘Türkiye’nin geleceği’ yani gençlik girdi ve ülkedeki ‘Tek Adam Rejimi’nin sonuna doğru gün sayımı başladı.
Bunu yıllardır, “Ana Muhalefet Partisi’nin oluşturacağı bir iktidar döneminde demokratik arka planın sağlandığı atmosferde, Türkiye’yi asıl yönetecek olan ‘Yeni Kamucu (Sol) Siyaset’in ortaya çıkacağı şeklinde ifade ediyordum. Yeni Muhalefet doğdu. Gençlik hareketinin, iktidar değiştikten sonra evine işine döneceğini bekleyenler varsa avucunu yalar. Bu hareket, hızlı bir evrim geçirerek, ülke çapında forumlar, örgütlenmeler ile kollektif bir muhalefete dönüşebilir. Öngörüm bu yönde.
Gençlik hareketinin taşıyıcı teorik kuvvetinin çok çeşitli Sol partiler oluşu ve bu partilerin kendi aralarındaki -eskiden kalma- bir takım “fikir ayrılıkları” ve aşılamamış tekkeci zihniyetleri nedeniyle güçlü ve etkin bir birliğin kurulması yolunda gereksiz engellerin çıkarılması, yoğun halk desteği ve gençliğin umutsuzluğunu yenme isteğinin gücü nedeniyle henüz görünmüyor. Türkiye’nin genç umudu, bu ayrılıkları, hem de teorik bir yerden aşarak, giderek kollektif bir harekete dönüşebilir. Buradan yeni bir parti veya partiler de doğabilir, Türkiye’yi devralacak yeni muhalefet kendine farklı bir siyasi ifade/temsil biçimi de bulabilir. Gençlerin örgütlenmesi halka doğru genişleyerek, tekkeci Sol anlayışların dar sınırlarına sığmayacaktır. Almanya’da Yeşil Parti, çeşitli forumlar, çevreci örgütler ve Sol grupların ittifakıyla ortaya çıkmıştı. Bu gelişmeye bizzat tanık olduğumdan nasıl oluştuğunu biliyorum.
Gençlik hareketi, elbette, eski Sol partilerin dar kalıplarına sığmayacak, o partileri ya değiştirecek ya da aşacaktır, ama Sol karakterini koruyacağını söyleyebiliriz. Burada benim uzun zamandır bahsettiğim, adını giderek “Sol” diye nitelendirmeyecek, (post-kapitalist bir sistemi ülke özelinde örmeye başlayacak) sahici anlamda “Kamucu” ve/veya “Müşterekleşmeci” bir anlayışın önderlik etmesi mümkün. Yeni bir başlık altında kollektif hareketler veya partiler doğabilir. Burada yeni akımın öne çıkabilecek teorik yanından bahsetmeyeceğim, post-kapitalist karakterde olacak (o nedenle Sol hareketten doğuyor zaten. Neredeyse tek ölçütü her açıdan “maddiyat” haline gelmiş Sağ’dan böyle bir şeyin doğması hiç mümkün değil).
Türkiye, 2027 yılını, yeni bir rejim ile ve eski rejimin kamuya karşı işlediği suçlardan yargılandığı bir atmosferde yaşayabilir, zira halk ve gençlik hareketi bunu talep edecektir.
Günümüzde en merak edilen konu, bugünkü rejimin nasıl son bulacağı ve bu sonun barışçı yollardan gerçekleşip gerçekleşmeyeceği. Bence barışçı yollardan gerçekleşecek, zira meşruiyetini giderek yitiren plütokratik iktidarın, halk ve gençlik muhalefetine karşı şiddet kullama ihtimali hızla düşme eğiliminde. Gösterilerin devam etmesi, muhalefetin saldırgan kararlı tutumunu sürdürmesi halinde, iktidar partisiyle bile alakası kalmamış plütokratik yönetimin yalnızlaşması mümkün. Şimdilik sadakat üzerinden işleyen yapıların yavaş yavaş işlemez olması, iktidar partisi başta olmak üzere, iktidarın taşıyıcı kolonlarının kendi istikballerini düşünerek plütokratik yönetiminden desteklerini birer ikişer keserek, onu çok daha zayıflatabilirler. Bu arada dış dünyadan da baskılar gelebilir.
Iyice zayıflayan plütokratik yönetimin bizzat iktidar safları tarafından siyasetten çekilmeye doğru itilmesi yaşanabilir. Bu şartlar altında şimdiki yönetimin belirleyeceği bir Liderin, iktidarın yeni önderi olma ihtimali de, başarı şansı da bulunmuyor. Bu yeni şartlar altında yapılacak bir erken seçimle Türkiye’de iktidar ve rejim değişikliği görülebilir. Bugünün en çok sivrilen muhalefet liderlerinin, Cumhurbaşkanı ve Başbakan olacağı Türkiye’de muazzam bir kültür patlaması bekliyorum. Sabırla ve hasretle beklediklerim ise yeni mizah dergilerinde çıkacak karikatürler ve yeni basın. Yeniden gazete alabilmek ve Türkçe derinlikli yazılar okumak istiyorum. Şimdinin “muhalif” sayılan ilkel gazeteleri ve televizyonları yerine, Dünyaya da konuşabilen yeni bir basın-yayın ve devasa kültür-sanat hayatı bekliyorum. Türkiye 2025-2026’da yeniden doğuyor.