Saldırılamayan, fethedilemeyen ülke İsviçre


Orada “İsviçre” diye bir ülke var uzakta ve şimdiye kadar ne Hitler’i ne Mussolini’si ne de başka bir psikopat politika canavarı işgal etmeye cesaret edebilmiş. Konu, savaştan açılınca, “tarafsız İsviçre’ye ihtiyaçları vardı” falan denir ama asıl gerçek şu: İsviçre alınamaz…

Kendimi bildim bileli kalem kutumda en küçüğünden bir İsviçre çakısı bulunur, hem de yurtdışı seyahatlerinde şimdiye kadar üç kere el konmuş olmasına rağmen yeniden almışımdır. Bu çakılar, İsviçre ordusunda demirbaştır, -ya da ordu yerine “milis” mi demeliyim…

İsviçre, GSMH’dan kişi başına düşen “miktar” ile Dünyanın en zengin ülkesi sayılıyor, bana göre Almanca konuşan Kantonu, Bavyera’nın daha gelenekçi kasabalı şık halidir, Alp Dağları ve eteklerindeki o masalsı köylerinin ve düzenli şehirleri ile sessiz sakin bir ülkedir. Kızkardeşim ülkenin, gitmediğim İtalyan ve Fransız kantonlarını seviyor. Papa, yüzyıllardır en yakın korumalarını ve muhafız alayını İsviçreli askerlerden oluşturur, yani İsviçrelilerin bir de askeri dehası olmalıdır, sadece bankaları, kaliteli çikolataları ve pahalı saatleri değil. İsviçre’nin 150 bin profesyonel askeri var ve askerlik yapan herkes, terhis olduktan sonra silahlarını evine götürebiliyor, yılda bir kez iki haftalık eğitimlere katılıp bilgilerini güncelleyebiliyor. İsviçre’nin dağların içlerine gizlediği birçok askeri üssü, hatta hava üsleri var. İsviçre, savaşa hazırlık babında inşa edilen sayısız dağ sığınağına sahip ve bunların bir kısmı barış döneminde şarap mahseni olarak veya peynir dinlendirmek amacıyla, veya yüksek teknoloji üssü niyetine kullanılıyor.

Hitler’in elbette İsviçre’yi işgal etmek gibi bir planı vardı, adı da “Operation Tannenbaum” idi, ama yemedi. Neden?

Elbette sadece askeri önlemler, bir ülkeyi “saldırılamaz yer” yapmaz. İsviçre’nin geleneksel tarafsızlığı ve bankalar merkezi haline gelmiş olması, kuşkusuz önemliydi ama askeri bakımdan da “alınamaz” bir yerdi ve Hitler’in Rusya için kullanmayı düşündüğü kuvvetlerinin küçümsenemeyecek bir bölümünü İsviçre’nin alınmasına ayırması gerekmekteydi. İsviçre -Putin’in Ukrayna’ya saldırışına kadar- öyle tarafsızdı ki, Birleşmiş Milletler’e bile daha 2002 yılında üye olmuştur.

İsviçre’nin ‘dahice’ diye nitelenebilecek bir savunma stratejisi var. Ülkeye dışarıdan kara yoluyla ulaşmak, sadece köprüler ve tüneller üzerinden mümkün ve sadece bunlar değil, şehirlerin altyapılarını işleten tüm yapılar da, her an havaya uçurulabilir şekilde inşa edilmiştir. Yani İsviçre, karadan gelecek herhangi bir işgali, ülkenin dış Dünya ile bağlantılarını havaya uçurarak hemen durdurabilir ve kimsenin bilmediği dağ üslerine çekilebilir, hatta halkını da dağlara taşıyabilir. Ülkenin her köşesinde gizli (ya da açık) askeri direniş alanları, irili ufaklı silah depoları bulunur, mesela tankların ülkeye girmesi neredeyse imkansızdır. Gerisi, yüksek teknoloji kullanan asimetrik bir savaştır. İsviçre, her yeri tuzaklanmış, şehirleri derhal işlemez hale getirilebilen bir ülkedir ve ülkeyi işgale dayanabilecek ve işgali “kazanımlı”/anlamlı kılabilecek bir ordu galiba yoktur, zira İsviçre’nin bir köyü bile alınsa, alanlar orada hiçbir şeyi kullanamayacak, hiçbir şey işlemeyecektir. Bugünkü İsviçre, 1848’de Anayasasını yazıp resmen kurulduğundan beri kimsenin işgal etmeye yeltenemediği Avrupa ülkesi.  

İsviçrelilerden öğrenilecek çok şey var...