Türk devletine Başbakan olan müstakbel Bizans İmparatoru ve Kahramanlık

Şu "Kahramanlık" meselesi eskiden hep taraflıydı. Kahramanlık üzerinden çifte standardın somutlaştığı yerler, Ortaçağ'ın kale surları değil, modern zamanların milliyetçi lise tarih kitaplarıdır. İstanbul surlarına ilk Türk bayrağını diktiği rivayet edilen ve muhtemelen efsaneden ibaret olan Ulubatlı Hasan da, atını denize süren 21 yaşındaki Sultan Mehmet de, Türklere göre kahramandırlar. "Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın" diye şiir ezberletilen çocuklar, İstanbul'u savunurken ölen son Bizans İmparatoru XI. Constantinus'u bilmezler, yüzbinlerce kişilik Osmanlı ordusuna karşı birkaçbin kişi ile ne kadar uzun süre dayandığını ve bunun gerçek bir kahramanlık olduğundan bahsetmezler. 1176 yılında, Rum Selçuk Sultanı II. Kılıçaslan, sayıca çok üstün Bizans ordusunu Miryokefalon savaşında yenince kahraman olur, ama bu olaydan 15 yıl önce İstanbul'da 80 gün kalıp, Selçuklu sarayının düşmanlarına karşı İmparatoru kazanmak için nasıl yalvardığı da bilinmez, bu kahramanlık değildir çünkü.
    Yunanistan'da olaylar, buradakine göre tersten anlatılır. Kahraman orada Fatih ve Ulubatlı falan değil, bir avuç adamıyla Türk ordusuna aylarca direnen XI. Constantinus Palaologus'dur. Peki gerçek kahraman kim?
    Bu işlerde "Kahraman" gerçek değil...
    Milli tarihlere göre, tarafa ve bakan kişiye göre değişen bir kavram "Kahramanlık".
    Eski çağlarda da herkesin kahramanı kendineymiş elbette, zafer kazanan daha haşmetli bir Hükümdar oluyormuş, talan ve yağmadan gelen "refah" da cabası. Bu adamların bahşettiği kahramanlıklardan ziyade, "Halk kahramanları" daha sahici bugün.
    Bizans köyü yağmalayan Akıncı "Gazavat" fikri yeni değil, daha önce de Bizans İmparatorları komşularına karşı uyguluyormuş. "Uç Beyi" de yeni değil, Bizanslıların da var. Ama Ortaçağ'da birçok diyarda uygulanan şeyleri ve kazanılan zaferleri sadece Türkler kazandı sanmak yeni...
    İstanbul alınmış, "mümkün olduğunca" yağmalanmamış, herkes ölmemiş elbette. Bizans İmparatoru askerlerinin arasında onlarla birlikte savaşırken vurulup öldü diye tüm Bizans soyu tükenmemiş. Seçuklu soyu bugün yaşıyorsa, Bizans'ın imparatorluk soyu Palaologus neden tükensin. I. Murad'ın savaş meydanından bir Sırp soylu tarafından sinsice öldürülmesi üzerine Sırp soyluların ele geçen hepsini öldüren Yeniçeri, Sultan Mehmet'in emrini dinlemiş ve soylulara ilişilmemiş.
    Bu dünyada her insanın bir görevi vardır, onu yerine getirdi mi gider, 1071'de Malazgirt savaşını kazanan Alpaslan'ın zaferinin üzerinden bir yıl geçer geçmez ölmesi gibi, son Bizans İmparatoru da çabucak ölmüş ama Fatih'in devri 1481'e kadar sürdü ve bu süre zarfında şu kahramanlık işleri de biraz karmaşık bir hal aldı, asıl mesele güç ve iktidar olunca fakir-fukaranın "kahraman" avuntusu da elinden alınabiliyor. 
    Savaşarak ölen son Bizans İmparatorunun çocuğu yoktu. O ölünce yerine, ağabeyinin üç oğlundan biri imparator olacaktı, ama İstanbul alındığında henüz çocuk olan bu üç genci daha sonra Türk adlarıyla tanıyoruz, hem de Osmanlı Sarayı'nın en müstesna kişilerinden olarak. Palaologus soyundan olduklarını asla unutmayan, aileleri ve yakınları Ortodoks Hristiyan kalan bu kişilerden biri, muhtemelen Gedik Ahmet Paşadır ve 1473'de Topkapı Sarayı'ndan Sadrazam -yani Başbakan- olarak çıkmıştır. Kardeşi Has Murad Paşa, 1473'de Fatih'in Ordusunun bir kanadıyla Uzun Hasan'ın ordusuna saldırıp, İmparator amcası gibi kahramanca ölmüştür. O sırada Rumeli Beylerbeyi idi, yani Avrupa'daki Osmanlı (Eski Bizans) topraklarının genel valisiydi. Üç kardeşin küçüğü Mesih Paşa, Fatih'in oğlu II. Bayezid tarafından 1482'de Sadrazam/Başbakan yapılmış ve 12 yıl görevde kalmıştır. Bu adamın ilginç yanı, tüm sülalesi Ortodoks Hristiyan olmayı sürdürdüğü halde Sultanın gözüne girmek için Hacca gitmesidir. Hacca gitmiş ilk Osmanlı Sadrazamıdır. Ondan önce ve sonra Sadrazamlar Hacca gitmediklerine göre bu adamın "herkesten daha Müslüman" olduğunu göstermek için çok sarfettiği çabanın, bir yağcılık meselesi olduğu açıktır. Hristiyanlara karşı da çok gaddar davrandığı söyleniyor. İçinizden ne geçiyor bilmem ama, "kahramanlığı" böyle bir adamın yakasına dikseniz durmaz. Demek ki kahramanlığın "taraflar ötesi" kriterleri de var. Var elbette. 
    Kahramanlık, en başta, karşılıksız yüksek insani fedakarlık demektir. Bugünkü anlamına, taraflar ötesi bir yerden yaklaşıyoruz. Dünyadaki iklimlerin çökmesini engellemek için mücadele etmek, dünya barışının sağlanması için fedekarlıklar sonucu erişilen başarılar, günümüzün kahramanlık tanımına dahildir. Kendi hükümdarlığı saltanatı sürsün diye askerlerini kırdırarak zafer kazanmış birtakım "mühim" tarihi zevatı bugün kahraman saymıyoruz, milli tarihler zaten yeterince sayıyor! 
    İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın verdiği bilgilere göre 1453 ile 1600 yılı arasında ülkeyi yönetmiş 34 Sadrazamın dört Türk kökenli haricinde tamamı, eski Bizans ve Balkan asilzadeleridir. Bu adamların ihtida edip etmedikleri, devşirme olup olmadıkları da kesin değildir. Sultanların annelerinin aralarında da Müslüman olmayıp Hristiyan kalan olduğuna göre, bir çok tarihçinin iddia ettiği gibi Bizans İmparatorluğu'nun  Osmanlı adı altında devam ettiğini söyleyebiliriz, yoksa Trabzon Pontus kralı direnmeden teslim olmazdı. Karadenizliler inatçı ve savaşçıdır. Kral, Osmanlı ordusunun başındaki komutan kendi akrabası Rum olmasaydı, Fatih'e değil, feriştahına bile teslim olmazdı.
    İstanbul'un ilk ve son İmparatorlarının adı Konstantin'dir ve bu adamları, İstanbul şehrinde anıtlaştırmak da gene komplekssiz Türklerin görevidir. Senini benimi kalmamış, kahramanlar aynı şehir için yaşayıp ölmüşlerken, onları hâlâ birbiriyle savaştırmanın anlamı yok.