Hiçleşme sonrası 2016'nın bilinmezlikleri üzerine

Çok acaip bir dönemden geçiyoruz. Bir taraftan umutsuzluğun dibine vurmuş kesimin dik durur görüntüsüne rağmen ufaktan teslimiyet belirtileri görülüyor... Mesela hiç ummayacağım "keskin" bir köşe yazarı Erdoğan'dan bahsederken adının önüne "Sayın" sözünü eklemeyi ihmal etmemeye başlıyor, ama Kılıçdaroğlu için bu sözcüğü kullanmıyor mesela, veya başka bir iş kadını ilk kez Hükümete yakın bir firma olmaya teşebbüs ediyor. Herkeste bir umursamazlık, bir bezginlik, bir karamsarlık, artık mucizelere bel bağlanmış durumda. Ülkücü denen eski Türk milliyetçileri, İslamcılara payanda olmanın kendi sonları olduğunu anladıkları halde bir şeyi anlamanın ilk aşamasındalar: Hiçleşme...
MHP öyle olsa ne olur, böyle olsa ne olur? HDP'nin Türkiye partisi olmasıyla Kürt partisi olması arasında ayrım yapan yok, zira "ne olursa olsun ne PKK ne HDP muhatap alınmayacak", aslında galiba kimse muhatap alınmayacak. Bu arada CHP de kurultay yapıyor, yapsa ne olacak yapmasa ne olacak...
Aynı durum, celalli muktedirler için de geçerli. Millete ne kadar sövseler, kimse umursamıyor. Daha kötüsü, muhalefet artık iktidarla pek de uğraşmıyor, ona Pek öyle kızmıyor ama asla tasvib etmediği Ay ile Güneş kadar kesin. iktidarı Dünyada kaale alen zaten yok, sırf bu coğrafyada kocaman bir kütle olduğu için ve "var olduğu" için -o ölçüde- ilgi görüyor ve bu ilginin derecesi de "İzolasyon" şeklinde ifade ediliyor, ülkenin tarihinde hiç olmadığı ölçülerde bir yalnızlık...
Hiçleşme, kavga etmeden konuşamayan/varolamayan muktedirler için rahatsız edici boyutlar almış durumda. Tuplumsal kesimlerin tamamında, bir rölanti durumu söz konusu. Motor çalışıyor, ama yürümüyor, hiçbir şey olmuyor. Tam tersine bu durum, büyük bir anlamsızlaşma üretiyor...
Kendini bezginlik, bıkkınlık ve karamsarlık olarak ifade eden bu durum, son Kasım seçimlerinden beri devam ediyor. Ama hiçleşme, yerini yeni bir zaman kalitesine bırakmaya hazırlanıyor. Baharın tüm güzelliklerini sergilediği Nisan ayından itibaren Türkiye, 2018 Martına kadar sürebilecek iki yıllık karmaşık ve izahı zor bir etkiye maruz kalmak üzere. Türkiye'de her konu saf siyaset üzerinden anlaşılmaya çalışılır ama, etkisini muhtemelen yılın ikinci yarısından itibaren gösterecek bu ilginç dönemin özelliği, şimdiye kadarki ömür törpüleyen "fikirsel" alanın dönüşmesi gibi bir durum olabilir. Ben bunu, seviyesiz karalama kampanyaları şeklinde işleyen ve fikirsel değeri sıfırın altına düşmüş bir vaziyet arzeden muktedir şakşakçılığının frenleyip meşgul ettiği fikir hayatının serbest kalması diye yorumlayabilirim.
    Türkiye'nin en büyük sorunu, "absürd" ötesi deli bir durum arzeden lafazanlık ve didişme atmosferinin, Sözcü ile Akit arasında kalmış atışma "kültürü"nün düşünce dünyasının önünde koca bir takoza dönüşmesidir. Türkler, kendi sorunları bir yana, dünyadaki sorunları da tarafsız bir gözle, evrensel normlar dahilinde değerlendirip konuşamıyorlar. Bu kısır döngünün kırılıp, Akit ve Sözcü gibi "fikir" erbabının ne diyeceğini bilemediği bir durum söz konusu olabilir. Türkiye'nin dönüşmesinde önemli ama izahı zor bir alandan söz ediyoruz: Mental ve düşünsel alanda radikal değişiklikler... Bu dönem, mistik bir kaliteye sahip olabileceğinden, ifadesi de -şimdi önemsiz görünebilecek, ama ileride çok önemli sayılacak ve kafa karışıklığı yaratabilecek- bir durum arzedebilir. Gizli kalmış, veya şimdiye dek pek dikkat çekmemiş fikirsel ve yaratıcı bir damarın ortaya çıkması gibi bir durum yaşanabilir. Bu ilginç durum, Türkiye'deki iktidar yapısının değişmesiyle ilgili de olabilir.
    Türkler, başlarına gelenin tekrarlanmasını önlemek için sürpriz girişimlerde bulunabilir, ummadık stratejik ortaklıklar kurabilirler. Bu birlikler, şimdiye kadar islamcı iktidarın kurduklarından farklı ve bağlayıcı olabilir. Pek makul görünmeyecek ne gibi önlemler olabilir, şimdiden anlamak zor ama, mistik yanı yükselen bir dönem yaşanacağından gelişmeleri kestirmek pek kolay değil. Daha kötüsü, bu konular Türkiye'de asla cidden merak ve ilgi konusu olmadığından, büyük sıçramalar olma olasılığı düşük, ama Türkiye'nin kendini bulması gibi bir duruma yaklaşıldığı için, temponun çok yükseleceğini söyleyebiliriz. Düşünce, Düşünce hareketleri, sanat, kültür, yani islamcıların kontrol edemediği ve edemeyeceği bir alanın hızla yükselişi söz konusu. Yenilikler söz konusu. Değişim/Dönüşüm'e yaslanan bu değişiklikler, Türkiye'nin önünde yepyeni düşünsel perspektifler açabilir. 2016'da bir çok şeyin islamcıların kontrolünden çıkacağını ve önemli kararların gene ertelenmeye çalışılacağını ve hiçleşmenin yanında yeni bir kaliteli varoluşun yükseleceğini söyleyebiliriz. Tabii bunlar birer tahmin sadece.