Yepyeni bir fikrin, uygarlığın doğuşu (1) ve Türk ruhunun kendi iç savaşı

Kalaçakra Mandala
Fikir...
İşte fikrin ne olduğu konusunda ortak bir fikir yok! O nedenle bu, biraz bireysel bir yazı olacak ve bir de amacı var.
Türkler tarihlerinin yeni bir dönüm noktasındalar ve bir Amerikalı Türkoloğun deyimiyle "Türk ruhu iki farklı istikametin çatışmasını yaşıyor. Türkler hangi istikamete yönelecek?" 
Ben, Türklerin kendileriyle hesaplaşacakları bir döneme girdiklerini düşünüyorum.
Belki kısaca şöyle anlatabiliriz:
Türkler Maveraünnehr'e 10'uncu Yüzyılda inip, Müslümanlığı seçerek yeni bir kültür alanına girdiklerinde, İslam Uygarlığı son demindeydi ve bundan sonra -Peter Watson'un deyimiyle-, "11'inci yüzyılda katı bir muhafazakarlık (köktencilik) istikametinde ilerledi ve Bağdat, önemini ve anlamını yitirdi". Türkler, son deminde devraldıkları bu uygarlığa yeni ama mütevazi bir Rönesans yaşattılar. İslam Uygarlığı, 9'uncu yüzyıl sonuna kadar, dünyaya önemli kazanımlar sunmuştu, mesela Cebir'in icadı bunlardan biridir, felsefi alandaki önemli katkıları ve eski antik eserlerin çevrilerek fikir dünyasına katılmalarını da sayabiliriz. Ama muhafazakarlık, İslam uygarlığını, daha 16'ıncı yüzyılda bitirmişti.
Türkler, uzun süren sağlam bir dirençle, Batı'dan yükselen yeni uygarlığa karşı koydular, tıpkı Çinliler gibi ve diğer Asyalı yüksek kültürler gibi.
Türkler, bu bölgedeki Türk yurdunda (Makedonya'dan Bulgaristan'ı, Kuzey Yunanistan'ı ve Batı Anadolu'yu içerek bölge) Batı'dan yükselen bu yeni uygarlık biçimine hem direndiler, hem de onu mecburen öğrendiler. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu, Türklerin Maveraünnehr'e inip Müslüman oluşları kadar önemli bir paradigma değişikliğidir. Türkler, tamamen bitmiş ve muhafazakarlığa dönüşmüş Müslüman kültür havzasından çıkıp yeni uygarlığa geç de olsa tam anlamıyla katılmak hamlesini Cumhuriyetin kurulmasıyla yapmışlardır.
Burada Batı uygarlığının nihai bir seçim olduğunu -elbette söylemeyeceğim, ama Türk ruhunu kazanmak amacıyla yapılan bir savaş var ve bu savaşın bir tarafı, eski Müslüman uygarlığı hayaliyle yaşayan bir tür yeni muhafazakarlık, diğer tarafı da Batı uygarlığının kaba eski Aydınlanmacı biçimi.
Buradan "Fikir ve Fikir tarihi" konusuna dönüp, bu önemli savaşın sonucuna ve Türklerin yeni istikametine değinmeden önce, Türkleri dünya sahnesine çıkaran fikri konuşmalıyız. Galiba Selçuklularda, özellikle de Selçuk Bey'in hayatında gizlidir...
Musevi dinine dahil olan Hazar Kağanını, Türklere kötü davranılmasını emrettiği için tokatlayan bir Hazar generalinin, Dokak Bey'in oğludur Selçuk. Ve bu ad, Museviliği çağrıştıran, aslı "Salcık" olan bir addır, Hz. Musa'nın bir sepete/salcığa konarak Tanrı'ya emanet edilişini anlatır. Bilindiği gibi Musa sonra Firavun'un kraliçesi tarafından bulunur ve Mısır'lı bir asil olarak yetiştirilir.
Hazar Kağanı'nın en güvendiği komutanı Dokak Bey, o olaydan sonra bir kenera çakilir ve Kağanına bağlı kalır. Hatta oğlu Selçuk Bey de Kağana ve Museviliğe sadık kalır. Selçuk Bey'in oğulları Musevi isimleri taşır: Mikail, İsrail, Musa, Yunus.
Selçuk Bey, ölümüne yakın Müslüman olmuştur ve bunun da bir siyasi seçim olduğunu unutmamalıyız.
Burada Müslüman olmayı abartan günümüz muhafazakarları, Selçuk Bey ve oğullarının, dinin evrensel bir şey olduğunu, ve bu evrensel prensibin yerel bir biçimine uyum sağlayarak, özüne karşı çıkmış olmayacaklarını biliyordu. Bu nedenle inançlı bir Museviyken, Museviliği terkedip Müslüman olmakta bir beis görmemiştir ve bunu da hayatının sonunda yapmıştır. Türklerin 20'inci Yüzyıl başında, gücünü ve yükselişini kanıtlamış Batı Uygarlığına yönelip onun prensiplerini -hatta Latin Alfabesini- benimsemeleri, zaten bir süredir düşünülen adımın resmileştirilmesinden ibarettir. (Zira Latin harfleri Cumhuriyetten önce de kullanılıyordu vb.)
Şimdi, tarihin yeni bir dönüm noktasındayız...
Dünya bir alt-üst oluş çağı yaşıyor. Asya, yeniden yükselirken Amerika geriliyor, Avrupa yenileniyor. Bu yeni trende rağmen dünyanın bütün normları ve global kültür Batı tarafından belirlenmeye devam ediyor. Bu denklemde -bugünkü muhafazakar tarifi üzerinden söyleyecaksek- "İslam Uygarlığı" diye birşey hiç yok, Asya var ve Asya'nın derin değerlerini ve Avrupa'nın yenilenen derin değerlerini anlamadan, Türk ruhunun ölü "İslami Muhafazakarlığın" alçaltıcı etkisinden kurtulması mümkün olmayacak. Bu nedenle, önce "Fikir" denen şeyi anlamak ve "Fikir"i (idea) özgürce kullanmayı öğrenmeyi yeniden hatırlamakta fayda var...
(İkinci bir yazıyla konuya devam edeceğiz)

Kaynakça:
Peter Watson, "Ideen" 2006
Charles Freeman "The Closing of the Western Mind" 2002