Fikrin kökeni ve ortaya çıkışı (2)

Fikir (idea) konusundaki yazıların öznel yazılar olacağını söylemiştim, çünkü Fikrin ne olduğu konusunda bin türlü fikir var! Ben bu konudaki yaklaşımımı Türklerin pratik yaklaşımına uyan şekilde ifade etmeye çalışacağım. O halde amaç, "yeni bir idea oluşturmak" konusunda düşünenlere mütevazi bir özendirme arayışı.
Ben Fikrin temel dayanağı olarak hayal kurmak ve tasavvur etmek konularını seçiyorum.
Fikrin bir hayal/tasavvur meselesi olduğu ve onların canlı havuzunda bazı inspirasyon/ilham ve "yüce idrak" dediğim sıçramalarla doğduklarına daha önce de değinmiştim. Ama bu kez gösterilmesi gereken, galiba insanların neden bir fikir sahibi olup hayvanların olmadığı konusu olabilir.
İnsanın ilk önemli fikrinin ateşi kullanmak olduğunu mutlaka bir yerlerde okumuşsunuzdur. Ama hayvanların araç kullananları da var -mesela maymunlar ve kargalar.
İlk insanın araç kullanması ile diğer hayvanların araç kullanması arasındaki farklar, önemli şeyler söylüyorlar.
Bu olayı açık net bir şekilde gösterebilmek için bilimsel örnekler aradım ve buldum.
Ateşten önce ilk önemli fikrin, iki ayak üzerinde yürümek olduğu ve et yemeye beşlamak olduğunu söyleyen Georg Schaller, bu olayı Afrika'da Serengeti'de, yani İnsanlığın ilk ortaya çıktığı bölgelerde incelemiş. Oralarda insanların, vahşi hayvanların peşinden gidip, onların avladığı hayvanlardan arta kalanları yediğini ve bu esnada vahşi hayvanlardan korunmak için de bağırıp ses yaparak onları ürküttüğünü görmüş. İnsanların başlangıçta avcıdan ziyade bu şekilde artık toplayıcılar oldukları hakkında delilleri var. Serengeti'de aslan artıklarıyla beslenen yerlilere aslanların saldırmaması da ilginç. Kısacası, bilmediğimiz başka faktörlerin de devrede olduğunu (Simbiyoz gibi) ve doğada canlılar arasındaki ilişkilerin bugün düşünüldüğü gibi sadece birbirini yemekten ibaret olmadığını da gösteriyor Schaller -ki bu olaya sonra döneceğiz. İki ayak üzerinde yürümek fikri ise, insanın birçok bakımdan tamamen farklı bir değişim göstermesini başlatmış olabilir. İnsanın maymundan tamamen ayrı/farklı bir canlı olarak ortaya çıkışı 6.6 milyon yıl önce. İnsanla daha yakın akraba maymun cinsleri de bulundu -mesela Çad'daki Djurab çölünde. Ama bilinen en eski insan iskeleti, 3.4 milyon yıllık "Lucy." Aslında otcul olan İnsanın et de yemeye başlaması, iki ayağının üzerinde yürümesi, onun hem bedenini şekillendirdi hem de daha büyük bir beyne sahip olması için biyolojik koşulları yarattı.
Şimdi insanın diğer memelilere oranla neden onlardan ortalama yüzde yirmi daha büyük beyne sahip olduğu kunusunu "bilimsel bilimsel" konuşurken, "öyle istediği için" gibi "a-bilimsel" birşey söylesem, elbette garip kaçacak -ama ben bunu göze alıp, "Fikir" denen şeyin -bence- ikinci kuralını buraya yazıyorum: "İstemek", daha doğrusu "İstemeyi bilmek".
Yani bir hayaliniz olacak, bir tasavvurunuz olacak ve ona göre neyi istediğinizi bileceksiniz ve isteyeceksiniz.
Taştan yontulmuş avuç baltası
Schaller ve Watson, bu konuyu başka türlü ifade ediyorlar elbette. Onlar, "tasavvur etmek" konusunun geliştiği biyolojik koşulları yazıyorlar ve insanın bu koşulları nasıl oluşturduğunu anlatıyorlar. Mesela et çiğnemenin oy çiğnemekten daha kolay olduğu için insan çenesinin küçülmesini anlatıyorlar. Burada konunun püf noktası, her canlının belli bir "programla" dünyaya gelip o programa göre yaşarken, bazılarının bu programı bilinçli olarak değiştirdiği, bu değişikliğin en uç biçimini ise insanın yaptığıdır. İnsanın iki ayağı üzerinde bilerek/isteyerek yürümeye başladığını, bunun sıradan bir evrim falan olmadığını, iki bilim adamı kanıtladı: Nina Jablonski ve George Chaplin. Öğrenmişler, çünkü diğer rakip hayvanlardan daha üstün olmak istemişler.
İnsan onca milyon yıl iki ayağı üzerinde yaşarken ilk araç-gereci üç milyon yıl önce yapmıştır ve tam da bu noktada, fikir denen şeyin nasıl işlediğine dair daha somut işaretler buluyoruz.
Bilmem hiç taş devrinden kalma avuç içi baltası gördünüz mü? Ben Türkiye'de çeşitli müzelerde, hatta Göbeklitepe'deki kazıda, bu aletlerden gördüm ve elimde de tuttum. İlk dikkat çekici olan, bu aletlerin hepsinin bir orantıya göre yapıldığı gerçeğiydi. Bunlar su damlasına benzerler ve avucunuza aldığınızda elinize tam otururlar. Bu aletlerin bilinen en eskileri Etiyopya'da bulunmuş. (İnsan ırkının beyin yapısının ikibuçuk milyon yıl önce hızla değiştiğini biliyoruz)
Hayvanlar da araç kullanıyor. Özellikle maymunlar. Taşdevri insanlarıyla aradaki araç kullanma farkını araştırmak için arkeolog Nicholas Toth, akıllı bir Bonobo maymununa, sabırla, araç-gereç yapmayı öğretmiş, mesela taş balta! Küçük maymun, öğrenmiş tabii, ama önemli bir farkla: Taşları birbirine sürterek keskinleştirmeyi falan biliyormuş, iyi de yapıyormuş, ama eline geçirdiği taşı bıkmadan mağrasının zeminine vurarak.
İşte burada sevdiğim bir sanatçıyı anmak istiyorum, çünkü "Fikir" denen şeyin özünü, bir tek cümleye sığdırmayı başarmıştır. Auguste Rodin, büyük heykeltraş, eserlerini taşa nasıl işlediğini yaptığını şöyle anlatmıştı: "Taşın fazlalıklarını atıyorum, geriye heykel kalıyor." Yani o taşa baktığı zaman, içinde bir heykel görüyor (tasavvur ediyor). İlk insan da bir taş parçasına baktığında içinde bir taş balta görüyor ve onu ortaya çıkarmak için yontuyor. Bonobo maymununda olmayan şey, o tasavvur...
Fikrin özü böyle birşey.

Kaynaklar:
George Schaller, "The Last Panda" 1993
Peter Watson, "Ideen" 2006
Nicolas Toth, "Hominin brain reorganization, technological chance, and cognitive complexity" 2012 (Makale)