Bana bunu anlatan dokuz yaşındaki ufaklığa, "acaba bir Benjamin Button'la mı karşı karşıyayım" diye dikkatle baktım. Hayır! Sadece tıfıl bir oğlandı işte ve iki-üç cümleyle, geleceğin Türkiyesi'nin ve dünyasının temel ilkesini bana özetleyivermişti...
Beni şaşırtan diğer yanıtı da, "Sana nasıl bir hediye alsalar sevinirsin" gibi kafadan tuzaklı bir soruya bile hakkıyla devrimci bir cevap vermesiydi: "Hediye istemiyorum. Benim herşeyim var." soruyu tekrarladım, "Bak iyi düşün" dedim. Gözlerini kapayıp alnını kırıştırdı, son cevabını verdi: "Bir şeye ihtiyacım yok."
Ve Cihan'ın babası bir börekçide çalışıyor. Çok fakir değiller, orta halli de sayılmazlar. Ama çok mutlular. Baba-Oğul geceleri Ay ve yıldızları gözetliyorlar. Bunun için bir de küçük teleskop kurmuşlar balkonlarına. Cihan'ın sözlerini babasına anlatınca o da şaştı!
Sizi, yarının dünyasının yeni nesliyle tanıştırayım...
(Ama önce 2012-2016 arasında, bir ateş tünelinden geçmek gerekebilir!..)
Geleceğin temel mantalitenin nasıl birşey olacağı konusunda mundan astrolog (siyaset ve devletler astrolojisiyle ilgilenen) dostların dolambaçlı/karmaşık cümlelerle anlattıklarını, minik bir "uzman"dan bir kaç cümle halinde özetlenmiş haliyle duymak insanı kanatlandırıyor!
Yeni dönemi belirleyecek etkilerin başında -benim de katıldığım ve yıllardır yazdığım- iki önemli konu geliyor:
Yeni bir tür Sol anlayışın ve Kadınların yükselişi...
Kadınların yükselişi, eski Maya kaynaklarında da yer alıyor ve bunun astrolojik izahını, 84 yıl sonra "Uranus'un oniki burç evrenine dönüşü"yle açıklıyorlar. 2019 yılına kadar Koç burcunda kalacak Uranus'un seksendört yıl önceki etkisinin, kadınları güçlendirdiğini söylüyorlar. Verdikleri örnekler de ilginç: "1926'da Uranus'un dönüşüyle kadınlar pantolon giymeye, saçlarını istedikleri gibi -kısa da- kestirmeye başladılar, Avrupa'da ipli-ilmekli korse giymek tarih oldu, kadınlar birçok alanda kitle halinde görünür oldu." Üniversitelerde kadın sayısı patladı, seçme-seçilme hakkı kazandılar vs.
Sol'un yeniden yükselişi ise, elbette eski Sol'un yükselişi demek değil. Bu yeni birşey (ve yeni bir adı da olacaktır.) Adına şimdilik "Yeni Sol" dediğimiz şeyi elbette çok konuşacağız. Biz iyimser olmaya gayret ediyoruz ama dostlarımızın deyimiyle "21 Aralık 2012'de bir tetik düştü...
Ateşi sonradan gelebilir."
Yeni Sol ve Kadın (Dişi Güç)...
Bu iki faktör, 21 Aralık 2012 sonrasının -bugünün mantalitesiyle bakarak söylenebilecek- sosyal/toplumsal en temel iki yükselendir. Tabii bunlar sadece en önemlileri. Astrolog dostların deyimiyle, "İnsanlık tarihinin en tayin edici dönemine girmiş bulunuyoruz." Ve eskinin siyasi güç dengelerinin tamaen değişeceği ve (bence) siyaset kurumunun iptal edilip tüm salak politikacıların eve gönderileceği bir dönem başlıyor.
Tabii bugünk düzenin tamamen değişeceğini söylemek için ille de astrolog olmaya falan da gerek yok. Birçok bilim adamı, düşünür, sanatçı, din adamı, isanoğlu/insankızının bu şekilde yaşamaya devam etmesinin mümkün olmadığını söyleyip duruyordu. Şimdi bu söylenenlerin gerçekleşmesi ve yeni bir düzen kurulmasının zamanı. İnsanlık, hakim düzene karşı ayaklanıyor ve gerçekçi olup imkansızı istiyor:
İnsanın değerinin para/mal/meta/maddecilik üzerinden belirlenmediği, iş köleliğinin tarih olduğu, dinbaz /muhafazakar zayıf erkek hakimiyetinin son bulduğu, korkunç adaletsizliklerin bitirildiği, bencilliğin/kibrin/yalakalığın iş yapmadığı yeni bir düzen...
Artık yeryüzüne toplumsal adalet, kalb ve vicdan hakim olacak. Buna karşı durmaya kalkan tüm muktedirler de yok olacak. Bu, çok açık ve net görünüyor. Astrolog dostlar bunu şöyle ifade ediyorlar:
"1846'da keşfedilen Neptün, ideallerin, toplumcu/sosyalist düşüncenin ve mistisizmin gezegenidir ve 164 yıllık turunu tamamlayıp 4 Nisan 2011'de ait olduğu Balık burcuna döndü. 2026 Ocak ayına kadar orada kalacak. İdealizmin, kollektif kamucu/sosyalist bilincin, kahramanlığın yükselişi anlamına geliyor."
Bütün bunlar bir yana, sistemin sürdürülmesinin imkansızlığına dair somut işaretler çok fazla. Sistemin aleyhine işleyen faktörlerin, katlanarak büyüyen bir özelliğe sahip olması, sistemin ömrünü hızla kısaltıyor. Bu faktörler hakkında (Finans krizi, sistemin kategorik krizi vs.) bu blogda çok sayıda yazı okuyabilirsiniz. (Biraz beklerseniz yenilerini de yazacağız!)
Eğer bu tahminleri, "Muktedirlere karşı bir meydan okuma" olarak görenler varsa, -düzeltiyorum:
Bu bir savaş ilanı!..
Sistem'i doğramadan, onun yerine yeni bir düzen kurmak mümkün değildir...
Bu işlemi, "aynı anda yıkım ve yapım" olarak anlamak daha doğru olacaktır...
Astrolog dostlarımız da gök haritasına bakarak, şimdi var olan düzenin, sürecin sonunda (2024 başında) tamamen değişmiş olacağını söylüyorlar -ve değişimin yönü bence çok olumlu ve iyi olacaktır. Zira bazı temel konular (insan hakları ve haysiyeti gibi eski, paranın hakimiyetinin son bulması gerektiği gibi yeni, maddeci alanın değil yaratıcı/spiritüel alanın yükselişi gibi geleceğin konuları) artık hızla geniş kitleler tarafından benimsenmektedir ve son ifadesini kapitalizmde bulan eski dünyanın ruhen sona erdiği de her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır.
İnsanlığa yeni maceralar, yeni ufuklar lazım. O maceraların en hası da, insanın doğasına uygun yeni bir düzen kurarken, eski düzeni de peyder pey budamaktır! Şimdi, dünyaya Bolşevik İhtilali döneminin heyecanına benzer bir heyecan lazım. İşte o heyecan, uç vermeye başlamıştır. Gençler sahaya iniyorlar. Süreç içinde bu gelişmenin nereye varacağını göreceğiz.
Kapitalist uygarlığın 2012-2016 aralığında sona ereceği konusundaki mundan-astrolojik öngörülerin ötesinde, burada "Postkapitalist Dönem" diye adlandırdığımız daha geniş bir süreçten bahsediyoruz. 2008-2024 dönemi, kapitalizmin ve Solcu/Sağcı/Muhafazakar/Dinci taraftarlarının güzellikle (veya zorla) tasfiye edileceği, karmaşık, ama sonucu bugünden belli bir süreçtir.
Önemli bir tarih olduğundan, sembolik 21 Aralık 2012'de başlayan ve en geç 2017'de sona ereceğini tahmin ettiğimiz süreç için kullanılabilecek en uygun ad "Arınma dönemi" olabilir.
Dönenceler, Yaradılış ve Dünyanın Sonu...
Tarihin linear birşey olduğu ve bir yerde başlayıp bir yerde biteceği "düşüncesi", 21 Aralık 2012'den "Dünyanın Sonu" saçmalığını türetmişti. Bugünkü haliyle Linear Düşünce, kapitalist/maddeci sisteme özgüdür ve eliyle tuttuğu her şeyi kendi normlarına göre "izah" etmeye kalkar. Bu düşünceye yatkın olanların, "Dünya'nın Sonu"na inanmaları da "normaldir". Ama dünyada yaşamın her zaman çeşitli biçimlerde bulunduğu, insanın da Yeryüzünde onbinlerce yıllık eki bir tarihi olduğunu biliyoruz. Buna rağmen, kutsal kitaplarda anlatılan "Dünyanın başı ve sonu" tasavvurunun bir anlamı olmalıdır ve galiba bu da belli Dönencelerin başlangıcına ve sonuna işaret etmektedir -ve belli insan türlerine elbette.
İnsanın çok eski bir tarihi olmasına rağmen, bugün anladığımız türde 'Uygar İnsan'ın tarihinin oldukça yeni olduğunu biliyoruz. Burada, Kutsal Kaynaklara kısa bir dönüş yapıyoruz ve mesela Vishnu Purana'da böyle dönemlerden bahsedildiğini biliyoruz. İçinde bulunduğumuz 6480 yıllık Kali-Yuga Çağı'nda (Demir Çağı) kutsal ve etik değerlerin tersine çevrileceği söylenir. Bir dejenerasyon dönemidir. Burada "Dünyanın Sonu" düşüncesi, insanın tamamen dejenere olup uygar insan olmaktan çıkması şeklinde tasfir edilir. Daha önce de böyle dönemlerin yaşanıp insanların taşdevri insanına kadar düştüğü ve Tanrısal Şimşeğin (Tohumun) dönüştürücü etkisiyle insanın yeniden akıllandığı ve uygarlaştığı söylenir. Akıllanma, "İyiliğin ve Güzelliğin" öneminin anlaşılmasıyla olmaktadır. Kötülük ve güzele kayıtsızlık da, insanı düşük bir canlı haline getirmektedir. Tüm kutsal öğretilerin ortak paydasının İyilik/Etik olması da bundandır. Bu temelden yola çıkarak, Tektanrlı dinlerden bir örnek vermemiz gerekirse, ilk Tektanrılı din Musevilik, mistik kaynaklarında, insanın yaratılış tarihini M.Ö. 3761 yılıyla sabitler. Bu tarih, Tanrısal Tohumun atıldığı tarih sayılır. Museviliğin Zohar Kitabına göre insanın daha önceki tarihi, bundan 720 yıl önce (yani M.Ö. 4481'de) sona ermiş, insan 'Uygar İnsan'lıktan çıkmıştır, ancak M.Ö. 3761'de yeni insan zuhur etmiştir.
Her şeyi bilgisayar başında bir tıkla halleden Modern para/iş toplumu insanı, 21 Aralık 2012'de sona ereceği sandığı dünya, 2008'den beri zaten sona eriyor! Aslolan, 21 Aralık sonrası bu bitişin çok daha hızlı veya yoğun, şimdi tahmin etmesi güç şekiller akacak olmasıdır. Bu nedenle 2013 yılının 2012'den daha "yoğun" olma ihtimali yüksektir. Ama mundan-astrolog dostlarımızın tahminleri, en "yoğun" yılların 2014 ve 2015 yılları olacağı yönünde. 21 Aralık, geri dönülemez sınırı teşkil ediyor denebilir. Bunu söylerken, iki konuya dikkat çekmek istiyorum. Bunlardan biri, 'Postmodern İnsan'ın hayatının merkezini oluşturan para/iş/üretim/tüketim ve sosyalleşme biçimleri geliyor. Bu alanlar, kapitalist sistemin sürdürülemez aşamaya yaklaşması nedeniyle kesin tehdit altındadır. Bugünün Uygarlık anlayışını, madde temelli sürekli üretmek/tüketmek zorunluluğu anlayışından kurtarmadığımız takdirde, yıkım, insanları çok kötü etkileyebilir ve kitlesel ölümler olabilir. Bunu sylerken, yeniden mundan-astrolog dostların tahminlerine bir dönüş yapacağım ve astronominin de anlatmaktan usandığı ama medyanın görmezden geldiği "Güneş Lekeleri" olayı var. Bunların son yıllarda izah edilemeyen bir şekilde artmasının, dünyada çeşitli etkilerde bulunduğu ve ekstrem doğa olaylarını tetiklediği uyarısı yapılıyor. Elektirkle ve taşıma petrolle dönem Kapitalist Uygarlık, zaten kendi kategorik kriziyle boğuşurken, doğanın zorlaşan koşullarının sistemin zararına işlediğini söylemeliyiz.
Tek avantaj, yaşanılanların bir anda olmamasıdır. Aslında bu bir çöküş sürecidir ve modern insanın tahminlerinden daha yavaş işlemektedir ve önlemler almaya fırsatlar sunmaktadır, -ama bir şartla!
Artık kapitalist hedeflerle, sadece kar maksimizasyonuyla hareket etmek aptallıktır. Bu da dünyanın heryerinde sallantıdaki neoliberal Hükümetlerin devrilmesini ve zamanın trendine uygun Sosyal-Devlet anlayışını işleten, kooperasyonu/ortakaklı çok önemseyen gerçekçi Hükümetlerin kurulmasını zorunlu kılmaktadır. Kadınlara özgü intuitif/sezgisel dişi güce yer açmak ve sosyalist/toplumcu anlayışları yeniden -zamana uygun olarak- yorumlamak, hayati önemdedir.
Dünenceler, sadece kriz ve sonuçlarını anlamamızı değil, yeni düşünce/hareket biçimleri geliştirmek için de yardımcı olabilir. Bu konuda mundan-astrologların esas aldığı zaman dilimleri 45 yıllık (Küçük dünence) Ama tayin edici önemdeki insanların/olayların ortaya çıkış dönencesi konusunda, Pluto'nun iki döngüsünün toplamı 496 yılı önemsiyorlar. Bu periyotlarla yaşanan bir olaylar/kişiler verisini üzerime boca etmiş olsalar da, böyle konulara daha dikkatli yaklaşmak (hemen inanmamak) gerektiğini biliyoruz.
2013...
Önümüzdeki yıldan, siyasi/ekonomik ve diplomatik alanda istikrarsızlıklar bekleniyor. 2017'ye kadar olumlu değil olumsuz yanlar ağırlıkta. Bu trendin değişmesi, insanların birçok yeni şeye yeniden intibak etmelerine bağlı, mesela doğaya! Şehrin doğaya tamamen yabancı yapısı, elektrik/petrol sayesinde (suni olarak) yaşatılabiliyor. Birçok şeyin yeniden düşünülmesi gerekiyor. Ve yalnız düşünmek değil, kollektif bir hareket de şart.
Astrologlar "olağanüstü sıklıkta tekrarlanacak Uranus-Satürn-Pluto kesişmeleri/zıtlıkları"nın benzerlerini (ama daha az etkili olanlarını) şöyle sıralıyorlar: 1914 Birinci Dünya Savaşı, 1939 İkinci Dünya Savaşı, 1965 Vietnam Savaşı, 1993 Yugoslavya Savaşı, 11 Eylül 2001. Yıllar içinde tekrarlanacak bu yıkıcı etkinin en tehlikeli tekrarının 2015'de görüleceğini söylüyorlar. Benim merak ettiğim diğer konu, Türkiye'nin bu etkiye ne kadar mağruz kalacağı yönündeydi. Türkiye, bu yıkıcı etkinin en fazla görüleceği yerler listesinin sonunda bir yerde yer alıyor. Ama buna sevinmek mümkün değil, zira çok daha az etkilenecek yerler de var. En fazla etkilenecek yerler ABD, AB, İsrail ve Pakistan (?!) iken, Hindistan'ın çok daha az etkileneceği, Rusya ve İran'ın da az etkileneceği, Türkiye'nin Avustralya ile birlikte az etkilenen yerlerden olacağını söylüyorlar -ama tarif ettikleri etki zaten az-buz birşey değil!..
Tahminler, sistemin kesin sonu istikametinde ilerlemeye devam edeceğini ve 2017'den önceki bu zor dönemde kollektif düşüncenin/hareketin önemsenmesi gerektiğini gösteriyor. Bu sürede evrensel "İyi/Etik Değerler"in esas alınması ve onlara uyulmasının rasyonel getirisi çok açık: İnsan Kalmak! İnsanın insan olması ve insan kalması konusunda tonla şey yazılıyor ve bunlar, sanki kişinin hayatıyla ilgisizmiş gibi, bir tür roman gibi okunuyor. Bunların somut getirisi öğrenildikçe, "iyi/etik yaşam"ın ve sanatın/kültürün hayati olduğu da anlaşılacaktır elbette. Gerçekçi olmak gerekirse, 2013'de, 2012'den daha dikkatli, daha akıllı, daha barışçı, daha adil olmak ve bunun mücadelesini vermek zorundayız. Çünkü Dünyanın üzerine boca edilebilecek felaketlerden korunmak, ancak böyle mümkün. Türkiye'nin daha az etkileneceği bir Büyük Savaş, en büyük hedef gözetilmeli. Konuşmayı ve dinlemeyi öğrenmeliyiz, ama egoizme tahammüllü olmamalıyız. Doğruluk, dürüstlük, iyilik ve güzellik karanlıktaki ışığımız olmalı.