Galiba en genel anlamıyla, DNS bazlı hayat biçiminin hızlanmasından söz etmek zorunda kalacağız. Burada parantez açıp, bilimin dangıl yanına da dikkat çekmeliyiz, yoksa olayın özünü ıskalamış oluruz -o da şu: Bilim, Samanyolu'nun ve Galaksi'nin derinliklerinden gelen -ve DNS'i yeniden programlama yeteneğine sahip RGB ışınlarının cansız (bilinçsiz) olduğunu, yaptığı değişikliklerin de tesadüfî olduğunu kabul ediyor, -zira materyalist bilim madde dahil evrende hemen herşeyin cansız olduğunu varsayar. Ona bakarsanız insan da bir takım cansız maddelerin toplamıdır, ama bu "şey"in içine canın neasıl ve nereden geldiğini bulamaz/bilemez! Galiba ilk sürpriz, bu ışınların bilinçli davrandıklarının anlaşılması oldu (bir türlü kabul edilmek istenmese de!) Bilinçli ışınların, ve onların etkilediği Güneş'in etkisiye (ve bilmediğimiz başka etkilerle) DNS yapılarındaki moleküllerin hızlandırılması konusunda Argüelles, 1987'de yayımladığı kitabında, "hayatın hızlanması, iletişim ve ulaşımın hızlanmasını" bu gelişmeye paralel bir olgu sayıyor. Maya'ların deyimiyle "Sıfır Noktası"ndan önceki en son dönemin 1992'de başladığını düşünecek olursak, bu etkilerin oldukça hızlı seyreden eğriler çizmeleri gerekeceğini düşünmemiz gerekebilir. Buradaki etki, bir tür logaritmik eğri çizmektedir, -ve hemen, nelerin logaritmik eğri çizdiğine bakıp, değişmekte olan şeyleri görebiliriz.
Tabii bakarken dikkatli olmamız gerekiyor: Baktığımız şeyler, nicel değil nitel şeyler olmak zorunda. Maddeci/materyalist ("bilimsel!") bakış açısına kurban olmamaya dikkat etmeliyiz. En temel gözlem, maddenin şekillendirilmesi konusunun -tüketim toplumunda da ifadesini bulan- muazzam bir patlama yaşaması söz konusudur. Bugün, 1945 yılını bir yana bırakalım, 1992 yılından bu yana çok daha kompleksleşmiş/karmaşıklaşmış bir dünuada yaşıyoruz. Uçakla uçmak, otomobille ulaşım ve hepsinin ötesinde internet üzerinden tüm dünyanın anında haberleşebilmesi, Sıfır Noktası'nda yaşanacak devasa Senkronizasyonun ön hazırlık safhası olabilir. Tabii o senkron, bu şekilde maddesel/maddeci bir yaklaşım üzerinden gerçekleşmek zorunda değildi. (Bunu "Sıfır Noktası" sonrasını konuşurken elemalacağız)
Burada bir geri dönüş yaparak, Maya'ların hesabına göre tam 5125 yıl süren bu sürecin başladığı (sembolik) M.Ö. 21 Aralık 3113 gününe dönüp bakalım. Maya'lar, içinde yaşadığımız dönemin simetrik karşılığı olan o dönemi, "Sıfırıncı" dönem olarak görüyorlar, yani Sıfır noktasından bir sayısına doğru ilerleyen ilk dönem. Bu simetrik durumu anlamak çok önemli, çünkü ilginç bir konuyu anlamaya yardımcı olacak mahiyette. Biz ona mistikte kısaca, "Herşey Tanrı'dan doğar ve Tanrı'ya döner" diyoruz. Zaman Sıfır noktasına yaklaşırken ona eşlik eden DNS hızlanma logaritmik eğrisi, x aksından y aksına doğru yükselirken, bir yerden sonra y aksına paralel, sonsuza uzanıyor. Bunun pratik anlamı, 21 Aralıkta etkinin muazzam bir hızza neden olarak yeni bir boyutu zorlayacağı olabilir. Bunu bu şekilde yorumlamamızın nedeni, Maya'ların son Baktun'u (400 küsür yılı) "Maddenin Dönüşümü Baktunu" diye adlandırmalarıdır.
Ürkütücü gibi görünse de, Ana fikir, Sıfır Noktasında kalitatif yeni bir boyut kazanacağını tahmin edebileceğimiz bu akorda/senkrona hızlı bir hazırlığın da sürece dahil olduğudur. Mesela Argüelles, bu ilginç durumun tüm insanlar tarafından anlık, hepbirlikte nasıl anlaşılacağı konusunda kafasının karışık olduğu 1987 yılındaki durumumuzdan çok ileriyiz. Bugün internet diye birşeyin olduğunu ve Argüelles'in düşündüğü şeyin bugün gerçekleşebileceğini biliyoruz.
Senkron konusunu (Maya'lar buna "insanın akord edilmesi" diyor) galiba en kolay şöyle anlatabilriz: Elinizde, adına Radyo denen bir alet var ve siz onu komodinin üzerine koymuş, ısınırken yanan yeşil lambasına hayran seyrediyorsunuz. Sonra düğmelerini karıştırıyorsunuz ve bir ses duyuyorsunuz! Önce, radyo alıcısı ile vericisinin senkron olduğunu ve bu sayede hiç tanımadığınız birisinin size konuştuğunu duyup şaşırıyorsunuz -ama korkmuyorsunuz, çünkü size buna benzer bir aletten bahsedilmiş...
Şimdi buna benzer bir senkron durum yaşanacağa benzer. Ama Kimle/Neyle senkron olunacağı "bilinmiyor". Maya'lara bakılırsa, "Evrenin Kalbi", "Tek olan" herşeyi yaratıp tekrar kendine döndüren Hunab-Ku ile ilgili, yani bizim kısaca 'Tanrı' dediğimiz yaratıcı ile senkron söz konusu. Buradan, şunu da tahmin edebiliriz: İnanç gidip Bilinç gelecek olabilir, çünkü ne olduğu bilinip anlaşılan bir şeye "inanmak" gerekmez, O artık bilinir. Kısacası, bilmediği bir Tanrı'ya inanmak prensibine dayanan dinlerin anlamını yitirdiği bir durum söz konusu olabilir. Tabii bu durum, olabilecek bilinç yükselmesinin sadece küçük tâlî bir yanını ifa ediyor. Asıl değişikliklerin "Sıfır Noktası" sonrasında hangi istikamette ilerleyebileceğini tahmin konusunda hayal gücünü serbest bırakmakta bir mahsur olmasa gerek. Bu tahminlerin başında, materyalist bazlı düşünce sisteminin ve maddeci/mülkiyetçi değerler sisteminin ve tüketici yaşam biçiminin değişmesi de gelebilir. Maya'ların "Hazırlık Dönemi" saydıkları ve görünen, globalleşmiş bir dünyada, globalleşmiş maddeci ekonominin global krizi, insanoğlunun/insankızının sorununa da işaret ediyor, gelişmenin istikametini gösteriyor. Aklıbaşında herkesin bildiği (ve Solcu olduğu!) bu süreçte, kapitalizme karşımolmanın ötesinde, şimdi yeni bir düzenin kollektif bir bilinçte şekilleneceğini ve gene global ölçekte tüm insanlığa malolabileceğini söyleyebiliriz -ve bu düzen kuşkusuz, Maya'ların deyimiyle "Hunab-Ku ile senkron", şimdi olduğundan daha farklı yüksek bir uygarlığın kıvılcımlarıyla birçok insanın bilincinde gilizlenebilir. Zaten senkron durum, Maya'ların anlattığı haliyle, yeryüzünün kendi bilinç değişiminin desteğinde olacak bir şeydir, yani Dünya bilinçli ir bütün olarak ve onun üzerinde yaşayan tüm canlılar, kendilerince bu değişimden nasipleneek olmalılardır.
Görüldüğü gibi, artık hayalleri özgür bırakmak ve olabilecek herşeye hazır olmak, yaşadığımız -tam anlamıyla- tarihi dönemde, hem çok güzel hem de çok önemli olabilir. Nazım buna şöyle derdi her halde: "Güzel günler göreceğiz çocuklar".