Yeni bir mantalite ve zihniyete yolculuk (12)


Tarih boyunca yeni mantalitelerin ve zihniyetlerin ortaya çıkışı, çeşitli faktörlerin etkisinde çok boyutlu karmaşık bir konudur.

   Zihniyet değişimine yol açabilen faktörlerin başında, yaşam koşullarının değişimi gelir. İklimsel değişikliklerin, mantalitelerin oluşumu konusunda önemli rol oynadıkları söylenebilir (1). Bir toplumun yaşam koşulları, teknolojik ilerleme, ekonomik değişim, siyasi çalkantılar yoluyla değiştiğinde, bu durum zihniyetleri de bir değiştirebilir. Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş ve Marx’ın moda ettiği deyimiyle ‘Kapitalizm’ çağının başlaması, büyük bir mantalite değişimi sayasinde gerçekleşmiştir ve o da kişisel mülkiyetin ve maddesel zenginliğin esas alındığı bir zihniyet sayesindedir. Nitel değer ve kalite yerine nicel çokluğun daha önemli sayıldığı zihniyetin toplumlara malolmasıyla insanlar, yeni yaşam koşullarına uyum sağlamak ve zihniyetlerini yeni dünyayla başa çıkacak şekilde yeniden düzenlemek adına, o zihniyeti benimsemişlerdir.

   Zihniyetlerin değişimi ardından topluma benimsetilmesi konusunda rol oynayan ikinci önemli faktör eğitimdir. Kitlelerin okullarda eğitilmeleri ve böylece ortak dil tarih ve düşünce biçimine sahip olmaları, hatta böylece ulus haline gelmeleri, zihniyet değişiminin ardından bunun halklara maledilmesiyle ilgili en önemli faktördür. İnsanlar eğitildiklerinde, becerilerini ve bilgilerini, Dünyayı yeni bir biçimde algılayabilecek şekilde geliştirebilirler. Bu da insanların çevrelerinde yeniden formatlanan dünyayı daha iyi anlamalarını ve yeni fikir ve düşünce biçimlerini iyice benimseyip onlar içinde yaşayan, hatta onsuz yaşayamayan insanlar haline gelmelerini sağlar, bu da zihniyet değişiminin artık gerçekleşmiş olduğunu gösterir.

   Doğanın etkisi dışında din, tarih boyunca yeni zihniyetlerin yaratılması ve değiştirilmesi konusunda en önemli rolü oynamıştır. Dinler, binlerce yıl, bir toplumun ahlak ve değerlerini şekillendirmek konusunda en önemli insan yapısı mental rolü oynamışlardır, ama ahlakın sadece din çerçevesi içinde işlemediğini artık biliyoruz. Dalay Lama bu gerçeği, “Ahlak su gibidir, din de onu renklendiren çay gibidir. Çaysız yaşanabilir ama susuz yaşanamaz” diye tarif etmiştir. Ahlak evrenseldir ve insanın doğuştan sahip olduğu hasletlerdendir. Elbette bozulabilir de, ama ahlak uzun süre dinlerle var olmuştur. Dinler gibi ideolojiler de modern zamanlarda mantaliteleri ve zihniyetleri etkileyebilen unsurlar haline gelmişlerdir. Eğer din değişir veya bir toplum yeni bir dini kabul ederse, -ki Anadolu’da tarih boyunca çokca yaşanmıştır- bu da zihniyette değişikliklere yol açabilmektedir.

   Yaratılmış zihniyetlerin değişmesi ve değiştirilmesinde rol oynayan faktörler arasında siyaseti de saymalıyız. Siyasi ideolojiler ve sistemler insanların zihniyetini şekillendirebilir.

   Zihniyetlerin değiştirilmesinde sanat da derin bir rol oynar. Sanat eserleri bir topluma ayna tutabilir, belli davranış kalıplarını, söz ve deyimleri, tarihi kişiliklerin ve olayların yeniden tarifini yapabilir. Örneğin Rönesans Döneminde Avrupa’da yeni sanat eserleri, insan bedeninin yeni bir şekilde, tıpkı antik Yunan uygarlığının gerçeğe yakın resim ve heykel tasvirleri gibi takdir edilmesine ve böylece yeni bir güzellik anlayışının doğmasına yol açmıştır. 

   Tarih boyunca yaşam koşullarındaki, eğitimdeki, dindeki, politikadaki, sanattaki değişimlerin hepsi ve doğal nedenlerin yol açtığı göçler, hastalıkların yol açtığı kitlesel ölümler, mantalite ve zihniyet değişiminde önemli roller oynamışlardır. İnsanları çok sayıda faktörün aynı anda etkilediği günümüz şartlarında köklü mantalite ve zihniyet değişikliğinin yaşanacağını söylemek için çok sayıda gerekçe mevcut. İçinde yaşadığımız zamanları belirleyen internet, kitlesel iletişim, iklimsel değişikliklerin neden olduğu göçler, tüm dünyayı etkileyebilen salgın hastalıklar, insanların tamamının okur-yazar hale gelmesi ve kendi fikirlerini üretme kapasitesinin artışı, dinden uzak etik değerlerin rüşdünü ispatlamış olması, popüler sanatın kitlelere malolması, kapitalizmin kategorik krizi ve hayatın merkezine ekonomiyi koyan anlayışların terkedilmeye başlanması, insanların zihniyetlerini değiştirirken, yeni yollar aradıkları bir dönemin de kapılarını açmış görünüyor.