Günümüzde, insanların kendi kendilerini sınırlamaları konusunda bir konsensüs hayal bile edilemez. Çoğunluğun vurdumduymazlığını açıklamaya çalışan bildik düşünceler, siyasi ve ekonomik sınıflara işaret eder. Bu arada eğitimli bir toplumun yeni sınıf yapılanmalarının, daha iyi gerekçelendirilmiş çıkarların hükmü altında olduğu genellikle unutulur. Toplumun emperyalist kapitalist bir şekilde örgütlenmiş olması, kuşkusuz, azınlıktaki bir grubun çoğunluk üzerinde orantısız bir etki yapabilmesini sağlayabilecek sosyal bir yapı oluşturabiliyor. Ama teknokrat bir toplumda azınlığın gücü, bilgikapitalistleri tarafından öyle engellenebilir ki, çoğunluğun bilimsel Know-how'u ve iletişim araçlarını kontrolleri sayesinde bir toplumsal fikir/düşünceler oluşturulabilir. Anayasa'nın koruması altında olan fikir özgürlüğü ve basın özgürlüğü, halkın egemenliğini teminat altına almalıdır. Herkesin kiralayabileceği her bilgisayar, kullanabileceği her telefon, modern elektroniğin kullanılması için, Foto-Ofset basım tekniğinin kullanılması için -teorik olarak- birer "Hardware" şeklinde kullanılabilirse, bu durum, özgürlük haklarına tamamen yeni bir anlam kazandırabilir. Ama malesef bu şeyler, -çoğunluğa adil bir şans tanımak amacıyla bu olanakların gerçek anlamda iletişim ağları kurulması için kullanılması yerine- insanları uluslararası bazda uluslararası iletişim kanallarını kullanarak paketlenmiş program birimleriyle "doyuran" Bilgi-Bankerlerinin gücüne güç katmak amacıyla modern medya tarafından kullanılıyor.
Kültürün ve toplumsal yapının (Milli eğitim ve) Okul tarafından (Milli) programlanmasına son vermek için, katılımcı bir politika kurmak amacıyla tekniğin bu şekilde kullanılması gerekiyor. Sadece bir çoğunluk koalisyonu temelinde, -bir diktatörlüğün güç araçlarına başvurmadan- şeffaf olmayan (resmi) yapıların gücüne ve artan fukaralığa bir sınır çekilebilir. İhtiyacımız olan şey, insanın sınıflar ötesi bir atmosferde yetişmesini mümkün kılan bir çevre. Veya, Big Brother'ın hepimizi (kendi kafasına göre) eğittiği "güzel" bir dünyada yaşayacağız. (1984)
Ivan Illich'i ben (1926-2002), özellikle "Milli Eğitim ve Modern Okul" denen şeye yönelttiği eleştirilerle tanıyorum. Avusturya'lı filozof ve Hristiyan ilahiyatçı, "Konvivialität/Conviviality" kavramını ortaya attı. Kapitalist "ücretli iş" anlayışının modern biçimini ifade eden bu kavram, İllich'in karşı çıktığı "Endüstriyel Üreticilik"in tersini ifade ediyor. Buna göre, Endüstriyel üretimden Konvivital üretime geçiş, ürünlere teknik değer biçmek yerine etik değerler biçmek anlamına geliyor. Illich, herşeyi kapsayan maddi değerler sistemi yerine, herşeyi kapsayan pratik bir reel (manevi) değerler sistemi öneriyor. Konvivital üretim, "bireysel üretim"in, toplumun herkese açık karmaşık araçlarını kullanarak geliştirilmiş hali demek. Kapitalizmin, (hedefi işveren tarafından belirlenen) "ücretli iş" biçimine bir tür alternetif olarak -ilk şekliyle- ortaya attığı Konvivital üretim, fikir olarak geleceğe doğru önemli bir kapı açmış, kapitalist çalışma biçimine karşı onun bıraktığı yerden devam edilmiştir.