Bir sonraki Dolar krizi

Günlük yaşam felsefesinin reklamcılara terk edildiği günümüzde, 'anı yaşa' klişesinin hâlâ iş yaptığı bir atmosferde, finans krizi tehlikesine dikkat çekmek hiç de kolay olmasa gerek. 2007 yaz aylarında dünya piyasalarını sallayan mortgage krizini unutup ânı yaşayanlar olabilir, ama düşük yoğunluklu mali kriz devam ediyor. Daha önemlisi, durum, 'sonuncu' dolar krizinden bahsetmeye müsait. Bu bağlamda, sıcak para, yüksek faiz ve yüksek cari açık arasında
gezinen Türk ekonomisinin nasıl tehlikeli sularda seyrettiğini IMF dahil birçok kurum ve kişi dile getiriyor.

Klasik anlamda kapital/para birikimi iki şekilde sağlanıyor. Bir: Ücretli işin işveren tarafından 'kullanılması' ile. -Ki eski sol jargondaki adıyla 'sömürü' demektir. İki: Birinci yoldan elde edilen paraya daha çok para kazandırılması ile. Bu yönteme de kısaca 'faiz' yöntemi diyebiliriz. İkinci yöntemin birinciye dayanması (yani paranın üretim/ücretli iş alanında karşılığının olması), kapitalizmin olağan/sağlıklı hali sayılmaktadır. İkinci yöntemin birinciden tamamen koparak kapitalin sadece varsayımlar ve hayallerde yaşayıp çoğalması haline Marx, 'fiktif/itibari kapital' (fiktives Kapital) demekteydi ('Das Kapital' C.3, S.483). Günümüzde, dozu katlanarak artan bir fiktif kapital krizi yaşanmaktadır.

Kapitalist sistemin ortaya çıktığı 17'nci yüzyılın ilk çeyreğinden, 1971'e kadar gelen süreçte, sırasıyla, Hollanda Guldeni, Britanya Sterlini ve nihayet Amerikan Doları, dünyanın anahtar para birimleri oldular. Bu üç para birimi de altına, dolaylı olarak da ücretli işe ve mal/metaya endeksliydi. 1944 Bretton Woods anlaşması ile anahtar para birimi haline gelen dolar de altın endeksine bağlı olmasına rağmen başkan Richard Nixon tarafından altına endeksli duruma 1971'de son verilmiştir. Gerekçesi, dünyada altınla ölçülemeyecek kadar çok Amerikan Doları'nın dolaşmakta olması ve dolara ilginin çığ gibi büyümesiydi. Sistemin sınırsız kâr/büyüme/ilerleme mantığının bir gereği olan bu absürd durumdan vazife çıkaran Amerikan darphanesi o tarihten itibaren, 'ihtiyaca' göre dolar basmıştır. Günümüz itibarıyla bastığı her dolar banknotunun yaklaşık dört cent'e (üç Yeni Kuruşa) malolduğu biliniyor.

Sistemin kalıcı işsizlik ve ekonomik çölleşme (kategorik) sorununlarından sonra şimdi de sanal para sorunu, sistemi vurmak üzeredir. Sadece bilgisayar ekranlarında varolan ve hiçbir maddi karşılığı bulunmayan akıllara seza miktarlardaki para hayallerinden büyük bir ihtimalle -en geç 2009 yılında- kan ter içinde uyanılacaktır.

Altını terk edip giderek fiktif bir para birimi haline gelen Amerikan Doları, diğer para birimlerini de hayal mecrasına sürüklemiştir. Dolara olan güvenin günümüze dek sürmesinin baş nedeni, ABD'ye olan güvendi. ABD, bu güveni tamamen yitirmiştir.

Son on beş yılda iyice belirginleştiği üzere, modernleşmek için eskisi gibi mutlaka ABD ve/veya Batı ülkelerinin örnek alınması ve onların öncü yardımı artık gerekmemektedir. 'Gelişme/ilerleme' kavramlarının yeniden tarif edilmeleri şart. Eski anlamda 'ilerleme' denen yolun (yani bol üretim/tüketim, modernleşme ve endüstrileşme yolunun) doğrudan küresel ısınmaya çıktığı anlaşılmıştır.Bu gerçek bir yana, eskinin yaygın inancına, diyalektik tarihi materyalist anlayışa uygun linear/çizgisel 'ilerleme' de artık söz konusu değildir. İletişim araçları ve hızlı bilgi transferi sayesinde ilerleme, ABD'yi ve Batılı ülkeleri griden izlemiyor. 'İlerleme', ABD ve Batılı ülkelerle birlikte, onlara paralel (ama segmenter) bir şekilde işliyor. Ülkelerin bir şehri veya bölgesi paralel gelişirken, başka bir bölgesinde ekonomik çölleşme ve açlık olabiliyor (segmenter gelişme). ABD, dünyaya politika dikte edebilecek, trend oluşturabilecek ekonomik enstrümanlara artık sahip değil. En önemlisi, ABD, globalleşme döneminde, dünyaya bir şeyleri dayatabileceği ve güven unsuru olan son enstrümanı Amerikan ordusu kozunu da yitirmiş bulunuyor. Amerikan ordusu, Afganistan ve Irak'taki postmodern savaşa hem 1.6 trilyon dolar harcamış hem de yenilmiştir.

Amerikan ekonomisinin fiktif bir para birimiyle çökmeden otuz küsur yıldır yaşayabilmesinin baş nedeni, dolara ve Amerikan ekonomisine olan güven faktörü idiyse, pratik nedeni de tüm bu fiktif para trafiğinin ABD üzerinden yapılmasıydı, yani fiktif paranın ABD'ye hem girişinin hem de çıkışının olmasıydı. Bu trafik şimdi esasen tek taraflı işlemektedir ve ABD'ye her gün ortalama iki milyar dolar para girişi olmaktadır. Gelen paranın çoğu Çin'den geliyor ve Amerikan devlet tahvillerine yatırılıyor. Böylece Amerikan Doları, reel değerinin çok üzerinde tutulmuş oluyor. Şimdi sorun, bu yapay durumun hızla sürdürülemez hale gelmekte olmasıdır. Çinliler, sürekli düşen Dolara eskisi kadar ilgi göstermiyor, yatırım yapmak istemiyorlar. Çin, Rusya gibi büyük ülkelerin yanı sıra önemli petrol ülkeleri de, ticaretlerini ve paralarını dolara endekslemekten vazgeçiyorlar.

Doların sürekli düşüşünde Bush yönetiminin de parmağı olduğu kesin. Borç açığı 2007'de 13.3 trilyon dolara ulaşan ABD, doların değerini düşük tutarak Amerika'nın borç dağlarının biraz daha küçük göstermeyi hedefliyor olabilir. Ama aynı Bush hükümeti, bazı önlemler alarak doların düşüşünü yavaşlatabilir, doların çöküşünü geciktirebilir. Aynı şekilde Çin de yuanın değerini biraz daha yükseltip, avronun yanında ikinci anahtar dünya parası olmaya hazırlayabilir. Sistem çökmediği takdirde bunu er geç yapmak zorundadır. Böylece Gulden, Sterlin ve Dolardan sonra ilk kez bir Asya para biriminin anahtar para birimi olması büyük bir olasılıktır.

Dünya finans sistemi çökmeyip reforme edilebilirse, bu büyük değişim er geç olacaktır. Dolar düşmeye devam eder ve global ekonominin uyum sağlayamayacağı kritik eşik aşılırsa, dolardan hızlı bir kaçış başlayabilir. Sadece Çin'in 1.4 trilyon dolarlık rezervinin bir kısmını başka bir para birimine çevirmeye kalkması bile tam bir felaket olur. Kısacası: Reklamcıların, 'ilerleme' takıntılı 'ânı yaşa' felsefelerine kulak asmamak şimdi çok önemli. Sıcak para/faiz dağlarıyla kurulan 'ilerleme' hayallerinden de bir an evvel uyanmak gerekiyor. O dağlara kar yağmak üzere.