Eylül'de kitaplar ve dergilerden seçmeler...


Önce dergiler...

Dünyanın en iyi dergilerinden biri sayılabilecek NEW YORKER 1925'den beri yayımlanıyor ve bu ay, iki taraflı çalışan Suriyeli bir ajanın hikayesini anlatıyor. Halit El-Halebi Suriye gizli servisi Muhaberat'ın işkencecilerinden biri, bir yandan da İsrailliler için çalışmış ve Mossad tarafından Avusturya gizli servisi HNaA ile işbirliği halinde Avusturya'ya kaçırılmış. Bu olayların gerçek hayatta ajan filmlerindeki gibi yürümediği açık. Avusturya El-Halebi'yi almış almasına ama yaptığı işkenceler nedeniyle de hakim karşısına çıkartmış. Adamın müdürü konumundaki başka bir Suriyeli gizli servis elemanı da özel Jet ile İtalya'ya gelip İtalyan gizli servisi SISMI ile görüşmüş, hem de AB'ye girmesi yasak olduğu halde. El-Halebi, müdürü özel uçakla İtalya'dan ayrılırken onun mahkemelerle uğraşıyor olmasından şikayetçi elbette ve işkence yapmayı da eski bir Avusturyalı Nazi'den öğrendiklerini anlatıyor. O Avusturyalının adı sanı belli, kendi yok. Hatta hayali bir kişi de olabilir, ama kimin uydurduğu hayali kişilik olduğu da belirsiz. Enine boyuna araştırılmış, düşünülmüş iyi bir hikaye, tam bu derginin kalitesine uygun.

Son zamanda Bhutan ile ilgilendiğimden, Nepal'da yayımlanan haftalık dergi HIMAL KHABARPATRIKA'daki, Dünyanın tüm kadınlarını Afgan Kadınlarla dayanışmaya çağıran yazıdan bahsetmeden olmaz. Afganistan'da kadın sığınma evlerinin açılması için çalışmış "Afgan Kadın Dayanışması"ndan aktivist bir kadın, açtığı sığınma evlerinden birinin kapatıldığını, diğerinde 50-60 kadar kadın ve çocuğun kaldığını, kendisine kadınlardan çok sayıda cep telefonu mesajı geldiğini, ne yapacağını bilemediğini anlatıyor. Bu evlerde kalan kadınlar arasında çok ağır durumlar, işkence edilmiş kadınlar da varmış. Elbette çok acı bir durum ama bir taraftan da umutsuzluğun lüzumu yok, zira cep telefonlerı ve internet çalışıyor, Afganistan bile kapalı toplum değil artık, herkesin Dünya ile bağları var.

Takip ettiğim aylık dergilerden BLÄTTER FÜR DEUTSCHE UND INTERNATIONALE POLITIK'in baş yazısının başlığı, çok şey söylüyor: "Afganistan, ya da Amerikan Yüzyılının sonu". Başlıkla aynı fikirde olduğumu söylemeliyim. Yazar Bernd Greiner, 2001'de İslamcıların 11 Eylül saldırısının üzerinden 20 yıl geçtikten sonra Amerika'nın sadece "War on Terror"ünün başarısızlığa uğramadığını (bu "başarısızlık" saptamasına çok da katılamıyorum), aynı zamanda Amerikan Yüzyılının da sona erdiğini yazıyor.

Yazıdaki diğer hoşluk, bir amaç ve ideal olarak "Kooperatif Dünya Düzeni"nden bahsetmesi, yani ülkelerin ve halkların birlikte, dayanaşarak, iş birliği yaparak hareket etmesi.

Dergide, dergiyi yayınlayanlardan Jürgen Habermas'ın gene bir yazısı var. Ünlü filozof, Corona zamanlarında devletin vatandaşlarına -hayatı korumak üzere- belli sınırlar zorunluluklar koyabileceğinden bahsederek, "aşı karşıtları" denen kesimlerin sinir uçlarına dokunuyor.

Naomi Klein da iklim felaketi ile ilgili bir yazısıyla, bu yıl yaşanan sel felaketleri ve orman yangınlarından sonra zengin ülkelerin artık üç maymunu oynayamayacağını, çünkü yaşanan olayların sınır tanımadığını anlatıyor.

Çin'in "Silican Valley"i ile ilgili Timo Daum yazısını, Çin'le ilgilenenlere öneririm.


Kitaplar...

İlgimi çeken kitap çok, hepsini buraya almam mümkün değil, ama Türkçe'ye çevrilmesi hoşuma gidecek olanlardan bazılarından bahsedecek olursam, okumaya başlamak aşamasında olduğum Helge Hesse kitabına öncelik tanımalıyım. "Die Welt neu beginnen" (Dünyaya yeni başlamak), Avrupa'daki 1775 ile 1799 arasındaki 24 yıllık süreçte, Amerikan Bağımsızlık Savaşı, Fransız İhtilali ve bu süreçte otaya çıkan sanat eserleri, teknik buluşlar ve toplumların değişimini anlatıyor. Son yıllarda belli bir yılı alıp "Herşeyin başladığı yıl" diye anlatan kitaplar oldukça popüler, mesela "1913" başlıklı (galiba Türkçeye de çevrildi) tanıdık kitabın yanı sıra "1919" diye başka bir kitap da ünlü oldu. Bir arkadaşımın hediye ettiği "1979" başlıklı kitap, bu seriden elime geçen kitaplardı, 1979'u karıştırmakla yetindim, 1913'ü okudum, 1919 henüz masada bekliyor. Helge Hesse'nin dörtyüz küsür sayfalık kitabı, yıl kitaplarından daha öte bir okumalık, çünkü bugün sadece Avrupa'yı değil, Dünyayı da belirleyen demokrasinin, çeşitli teknik gerecin, düşünme biçimlerinin, bugün herkesin bildiği ünlü sanat eserlerinin ve tabii modern Dünyanın nasıl doğduğunu ve onu oluşturan bileşenlerin birbirini nasıl etkilediğini anlatıyor. Asıl ilginç olan, tarihi kişilikleri o günleri ve yılları nasıl yaşayıp nasıl algıladıkları konusuna eğilmesi. Kant, Napoleon, Marie Antoinette, George Washington'ın yollarının veya kaderlerinin kesişme anları. Bu yıl yayınlanır yayınlanmaz Bavyera Kitap ödülünü alan kitap, yaşayan tarihe ilgi duyanlar için iyi bir seçim.

Uzatmaları oynayan kapitalist sistemin son durumuyla ilgili kitaplar artıyor, onlardan biri de Joscha Wullweber'in "Zentralbankkapitalismus" (Merkez bankaları kapitalizmi). Kitabı zayıf bulanlar var elbette, ama sistemin son kalesi, (yazarın deyimiyle "omurgası") finans sisteminde krizin merkez bankaları üzerinden yeni bir döneme evrilmek zorunda olduğundan Wullweber DE bahsediyor. Kitapta, finans sisteminde devrim boyutunda mecburî değişikliklerin eli kulağında olduğu anlatılıyor. Bu tip konuları yıllardır yazan birisi olarak, daha önce Twitter'da anlattığım üzere, bu zorunlu değişikliklerin sistem ötesi bir perspektifle yapılmasının öneminden bahsediyorum. Hâlâ "büyüme"den bahseden "ökönomist" ve siyaset esnafına bakmadan, bu konularda uyanık bir damara sahip olmak şimdi daha önemli. Yazar bu kitapta, firmaların ve hatta bankaların ardındaki "gölge" finans aktörlerine dikkat çekiyor. Bu çevrelerin oluşturduğu "gölge banka sistemi" konusunda uyarıyor. Günümüzde finanskapitalin nasıl işlediğini görmeye yarayabilecek bir kitap. Kitabın adı, aslında sistemin (geçici olarak) kimler tarafından kurtarılabileceğine de işaret ediyor: Merkez Bankaları.


(Yazının başındaki illüstrasyon, Pahime Stüdyosu'ndan Fransız çizer Caen'in eseri)