Yeni İran'ın yükselişi, "Yeni Türkiye"nin düşüşü

İran'da 1979 devrimi yaşandığında Hamburg'da taze bir Üniversite talebesiydim ve heyecanla gittiğim İran konsolosluğu, tam bir Üniversiteli derneği havasındaydı. Açıkcası hiç yabancılık çekmediğim bir yerdi ve her yerde afişler asılıydı, kapıda bildiri dağıtan genç İranlılar vardı, konsolosluğun gizli-kapaklı tek odası bile yoktu, devrimciler binayı Şah'ın diplomatlarından devralmış, o adamlar da adeta buharlaşmıştı. Tanıdığım İranlı arkadaşlardan biri, -tabii ki Solcuydu- mantar kafa tipi saçları, 68'lilerin tişörtleri ile devrimi anlatıp duruyordu, ben de olayları, yeni keşfettiğim "iz3w" adlı kötü baskılı zengin içerikli dergiden takibe çalışıyordum. "Informationszentrum Dritte Welt"in dergisi, adı üzerinde, Üçüncü Dünya Ülkeleri hakkında kapsamlı haberler ve röportajlar yayımlayan Sol eğilimli bir yerdi.
    Olaylar çabuk gelişti. İranlı İslamcılar, önce demokratları ve Komünistleri şutladılar, Halkın Mücahitleri ile papaz oldular ve ülkede tam bir Ayetullahlar diktatörlüğü kurdular. Ve sizi temin ederim ki, bu iş İslamcılıkla falan başlamamıştı. İranlıların asıl derdi, faşist İran Şahi Rıza Pehlevi ve onun lüks manyağı azınlığından kurtulmaktı. İslamcılar, tıpkı sonra Arap Baharı'nda da bir yere kadar yaşandığı gibi, İran halkının devrimini çalmışlardı. İranlı dostların tam bir depresyona girdiği bu aşamada, Afganistan Sovyetler Birliği tarafından işgal edildi ve Ruslara karşı savaşmak için bu kez Afganlı Solcu dostlar ülkelerine dönmeye başladı, Dünyanın tam bir altüstoluş yaşadığı, İslamcı yükselişin başladığı yıllardı. İran'da İslamcılar devleti ele geçirip kadim İran kültürünün üzerinde buldozer gibi gezinirken, Panşir Aslanı Ahmet Şah Mesud'un koca Sovyetler Birliğine Hindukuş'ta kök söktürüyordu ve Taliban henüz doğmamıştı. Irak'da Saddam Hüseyin darbeyle iktidarı ele geçirdi, hemen akabinde Türkiye'de darbe oldu ve Irak-İran savaşı başladı.
    İran'la akrabalığını nedense unutmuş olan Türklerin tarih sahnesine İran kültür havzasında çıkıp, yönetici elitinin İranlılarla karışmamak için Şii değil Sünni olması bir yana, elinde hep bir okla gezdiği söylenen Melikşah'ın Haşaşi tarikatı tarafından  öldürülmesinden bu yana, tüm bu ince didişme atmosferine rağmen Türkler ve İranlılar hem dost hem rakip olarak bu güne kadar yaşamışlardır. Türkiye'nin en eski sınırının İran'la çizili olduğunu ve Kasr-ı Şirin anlaşmasını herkes bilir, ama İran'daki "Yeşil Hareket"i kimse bilmez. Oysa bu hareket, Gezi'de patlayıp Türk tarihini değiştiren olayın İran'daki versiyonu gibidir ve ders çıkarmaya değer bir olaydır.
    Sadece İran değil, Amerikan tarihine de geçen, "İran'daki Amerikalı rehineler krizi" ve İslamcıların Solculardan aparıp tepe tepe kullandığı Amerikan düşmanlığı, İslamcıların hayret uyandıran iyi PR çalışması ve terim kreasyonu konusunda uzman aktivistleri sayesinde (mesela "İslamofobi" lafını da bu tipler yumurtlamıştır), "Ortadoğu'nun en Amerikan dostu halkı", uzun bir süre "Ortadoğu'nun en Amerikan düşmanı halkı"na dönüştürülebilmiştir ve bu abartılı saçma düşmanlığın son versiyonunu, Erdoğan'ın İran versiyonu Ahmedinecad'da görüyoruz. Uygar İran halkı, İslamcılık belasına Dünyadan kopup kendi ülkesine hapsolmasına ve ahlak polisi Pasdaranın baskısına ilginç tepkiler verdi ve tabii en şık tepki kadınlardan geldi. Saçın görünen teline bile takılan ahlak polisi, zaman içinde başın sadece yarısını örten bir başörtü tipine teslim oldu -aynı süreçte Türkiye'de "Şulebaş" denen "Türban", başta kırlık alanlar ve şehirlerin banliyöleri olmak üzere hızla yayıldı. Ahmedinecad, 2013'e kadar, İran şehirlerinin çevresindeki fakir semtlerin insanlarını radikal İslamcı hedefleri için mobilize edebilen son İranlı liderdi ve yerine seçilen Ruhani, İslamcı rejime karşı çıkıp demokrasi isteyen Yeşil Hareketin dalga boyundaki ilk İranlı liderdi ve halen İran'ın Cumhurbaşkanı.
    İran'da İslamcılar sadece güç kaybetmekle ve devletteki güçlerine rağmen her istediklerini yaptıramayan halleriyle, bugünkü AKP rejiminin düşen yıldızına benziyorlar ve Viyana'da geçtiğimiz günlerde imzalanan bir anlaşma, onların sonunu getirecek en önemli belge olma özelliğine sahip.
    Neden böyle?
    Netenyahu, 1990'lı yıllardan beri, İran'ın atom programına dikkat çekiyor ve Batı, İsrail'in tehdit algısını aynen sahiplenip destekiyordu. İran tecrit edildi ve Birleşmiş Milletler bir de silah ambargosu koydu. İran, devrimden beri -artık global bir ekonomiye dönüşen- Dünya ekonomisinden mümkün olduğunca dışlanmış durumda, kullandığı petrol teknolojisi eski ve bunu İslamcılara "borçlu" olduğunu biliyor, ayrıca bu "İslamcı" denen milletin ne kadar yolsuz olduğunu, Ayetullahların İsviçredeki milyar Dolarlık hesaplarını falan bilmeyen yok ve bu bilgileri "İnternet çağı"na, WikiLeaks gibi girişimlere falan borçluyuz.
    "Hiçbir şey değişmiyor, gene herşey aynı" diyenleri, Dünyanın son birkaç yıldır nasıl değiştiğine bir kez daha bakmalarını öneriyorum. Yunanistan'da Sol iktidar ve Düyun-u Umumiye durumları, Güneyde yeni Kürt kantonları ve IŞİD, Ortadoğu'da gizlice İsrail tarafından desteklenen Suud-Katar-AKP ittifakı ve şimdi Batı ile anlaşan İran. Son olay, 1979'daki gibi bir domino etkisi yaratabilir, zira ABD, bir zamanlar en güvendiği en stratejik ortağı İran'la müttefikliğine geri dönüyor ve Taliban'ı, El Kaide'yi, şimdi de IŞİD'i besleyip büyüten, destekleyen Suud familyasından uzaklaşıyor. İran, sadece Batıyla değil, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üzerinden Rusya ve Çin'in de içinde olduğu Dünyayla anlaşma imzaladı ve global ekonomiye açıldı, seyahat kısıtlamaları tümden kaldırıldı. İran sadece "Atom bombası yapmayacağını ve bunun Dünya tarafından denetlenmesini" kabul ederek, İslamcıların elindeki en büyük siyasi nefret sermayesinin bastığı zemini yok etti. Şimdi İran'a bütün Dünya'dan yatırımlar akacak ve bu yatırımların bir kısmı Türiye'den çıkarak İran'a girecek -mesela HSBC ve diğerleri.
    Oradoğu'daki dengelerin Sünni Müslüman Kardeşler iktidarları enternasyonali halinde bir "Yeni Osmanlı"ya dönüşeceği ham hayalinin, daha en başından beri "Arap olmayana İslam Dünyasının liderliğini vermezler" net bilgisinden bihaber olması bir yana, İran'ın etkisini sınırlamak stratejisi de baltayı taşa vurdu. İslamcılığının yardımıyla çok kolay ötekileştirilebilen İran'daki demokratikleşme taleplerini ve halkın dönüşümünü gören Amerikalılar, 2009'dan itibaren İsrail'in hezeyanlarına daha dikkatli yaklaşmaya başladılar. Açıkcası olay, "Liberaller" güruhunun "Asker karşıtlığı"nın "Kayıtsız-şartsız Erdoğan" taraftarlığına dönüştüğünü anlayan Batı'nın bu sersem enteller grubuyla mesafe tutmaya başlaması gibi bir durumdu. Gezi'den sonra "Liberaller", ofsaytta yuhalanan amatör futbolculardan beter oldular ve Batının yüzüne bile bakmadığı entel eskilerine dönüştüler. Bu durum İslamcıların düşüşüyle bir arada yürüdü, tıpkı İran'da da olduğu gibi. Batı ile anlaşmayı gündeme getiren Ruhani ve Hamaney'ın anlaşması, işi bitirdi. Meclis'de ve Devrim Muhafızları arasındaki İslamcı muktedirler seslerini kısmak zorunda kaldılar -tarihi bir olaydır.
    Batı'nın "Anti-İran" zaafını kendince kullanıp sonuna kadar sömüren Suud-Katar-AKP-Müslüman Kardeşler-Enternasyonal Cihadizm, uygar İran'ın Şiiliğine karşı, IŞİD'de son ifadesini bulan "Sünni bir alternatif" yarattılar ve "Esad'a, İran'a karşı" diye Batılıları da kafaladılar. Ortaya çıkan "şey", Şiiliğe alternatif olması ve Şiiliğe karşı Sünniliğin "bayrağını" yükseltmesi bir yana, barbarlığın çağdaş ifadesi haline geldi ve IŞİD ile gizli destekçilerinin karşısında tarihte ilk kez Doğu ve Batı'yı bir araya getiren Dünya Cephesi kuruldu. Böyle bir şeyin benzeri, son kez, İkinci Dünya Savaşında gerçekleşmişti, Sovyetler Birliği ile Büyük Britanya Fransa ve ABD, Nazi barbarlığına karşı birlikte savaşmıştı. Şimdiki cephe, BM üzerinden, Dünya'nın büyük bölümünü birleştiriyor, işin içinde Çin, Almanya dahil tüm Avrupa var.
    Dünya ekonomisinin sallandığı bir dönemde İran gibi büyük bir pazarın açılması, yalıtılmışlık düşmanlık ve nefret üzerinden iktidar devşiren İslamcıları -özellikle İran'da- daha da zayıflatacaktır. IŞİD'e karşı doğan ABD-İran ittifakı, Türkiye'nin "Stratejik Önemi" sermayesinin sonu olabilir, zira bu sermaye, İran'ın Batı'dan dışlanması nedeniyle ortaya çıkmıştı ve Muhafazakar/İslamcı politikacıların pek yararlanamadığı bir laf salatasından ibaret kaldı, Türkiye şimdi, İslamcılığın Dünya çapında mahvına çeğrek kala, AKP ve türevi koalisyonlarla, yeni gelişmelere ayak uydurmakta zorlanacaktır. AKP'nin Suud piyonu olmayı kabül eden "politikası", hanidir iflas etmesine rağmen, özellikle Suriye'deki savaş suçlarının ortaya çıkması korkusuyla olsa gerek, ısrarla sürdürülmektedir. ABD ve Batı, Suud-İsrail gizli ortaklığına, onların piyonu AKP ve Katar'a sırt çeviriyor. Nitekim İran'la Batı'nın Viyana'da imzaladığı anlaşmaya, sadece İsrail ve Suudi Arabistan karşı çıktı, Türkiye'den henüz ses yok, ama muhtemelen yarım ağızla da olsa anlaşmayı destekleyeceklerdir.
    "Tarihe tanıklık etmek" diye çok net, kişinin hayatında da bire bir karşılığı olan bir durum vardır. Mesela Avrupa'da 11 Eylül 2001 günü WTC ikiz kulalerine olan saldırı sırasında herkes, o anda nerede olduğunu bilir. 1999 Gölcük depreminde de Türkiye'de böyle bir durum yaşanmıştı, ama asıl "Gezi İsyanı" böyle bir tanıklık durumunu herkese yaşattı. Herkes, o ilk gösteriler olduğunda, Boğaz Köprüsü üzerinden insanların nasıl yürüyerek Taksim'e geldiklerini, o an nerede ne yapıyor olduğunu bilir. Şimdi İran'da benzeri bir durum yaşanıyor. İranlılar, Dünyaya açılacak ülkelerinden dışarıya çıkmaya hazırlanıyorlar. Berlin Duvarı yıkıldığında, benzer bir durum yaşanmıştı. Ve tabii önce Türkiye'ye değil başka ülkelere gidecekler, buraya vize yoktu, zaten geliyorlardı.
    Dünya hızla değişiyor. Bundan beş yıl öncesine kadar, Amerikalıların ve Avrupalıların Suud klanına sırtını dönüp AKP'yle ilişkilerini keseceğini, "Liberaller" denen medya güllerinin suratına bile bakmayacaklarını kim tahmin edebilirdi? Obama'nın "İsrail'in uyarıları"nı zerrece sallamayacağını kim söyleyebilirdi? İsrail, tıpkı Sünnici barbar İslamcılık gibi kaybetti. Yeni ittifaklar, yeni bağlaşıklıklar ve yeni bir dönem, sağlam adımlarla bangır bangır gelirken, Eskinin islamcı "Yeni Türkiye"si ve benzerleri gidiyor. Türkler, yeni döneme ayak uyduracaklarını gösteren net sinyaller veriyor.