Teolojik politikanın, seküler politikaya meydan okuyuşu ve sonu

(Geçen yıl Mayıs ayında yazdığım, "Teolojik politikanın seküler politikaya meydan okuyuşu ve bir sonuç" başlıklı yazımın, yeniden gözden geçirilmiş yeni versiyonunu)

Türkiye'de, dinden tamamen ayrı düşünülen laik politikaya meydan okuyan, din referanslı bir politika türünün yükselişine şahit oldu.
Necmettin Erbakan ile marjinal bir hareket olarak siyaset sahnesine çıkan "Siyasallaşmış Teoloji", 1990'lı yıllarda sağlam bir yükseliş yaşadı. 2000'li yıllardaki iktidar döneminde, bu anlayışın albenisi azalsa da, iktidar gücünü kullanarak bu durumu gizlemeyi başardı. AKP İktidarı, ülkeyi ele geçirdiği ve devleti kendine göre yeniden tanzim ettiği de söylenen teolojik politik anlayışın Türkiye'deki ifadesi oldu. "Siyasallaştırılmış Teologlar (İmam Hatipliler) devri"dir. Ama 2010'lu yılların, siyasallaşmış teoloji (veya teolojik politika) anlayışının çöküş dönemi olduğu da görüldü. Siyasi teoloji anlayışının, "dinsiz" seküler politika ve politikacılardan daha temiz ve isabetli olduğu (çünkü Allah'la ilişkili olduğu vs.) efsanesi çökmüştür. AKP ne sekülerlerden daha isabetli ne de daha temiz çıktı. Tam tersine... Bu yazıda "Teolojik Politika" diye de adlandıracağım sözkonusu siyaset ve düşünce tarzının seküler politikadan çok daha isabetsiz ve güvenilmez bir şey olduğunu göstermek bakımından AKP dönemi önemli bir rol oynamıştır. Artık bu siyasallaştırılmış teoloji devri sonrasına hazırlanmak, post-muhafazakar dönemin yeni Türkiye'sini konuşmak gerek. Ama önce teolojik politikanın ne olduğunu anlamak gerek.
Teolojik politika, sadece İslam dinine özgü birşey değil elbette. Ama 21'inci yüzyılda teolojik politikanın bir numaralı öznesi, kendini İslam dinine dayandıranlardandı.
Türkiye'de son döneme "İslam'ın yükselişi" veya "İrtica'nın yükselişi" gibi (bakan kişiye göre değişen!) çeşitli adlar yakıştırılmıştır, ama konu, sadece Türkiye ile sınırlı olmadığından, çok daha geniş bir perspektiften incelenmeyi hakediyor. Politikayı dini referanslara dayandıran anlayış, özellikle 1990'larda tüm dünyada yükselen değerdi -şimdi, etkisini yitirirken, cidden tartışılıyor.
Türkiye, teolojik ve seküler referanslı politika türlerinin çatıştığı en önemli ülkelerden biridir. 
Teolojinin politik alana dönüşüne, nedeni hakkında asla cidden kafa yorulmadan karşı çıkıldı Türkiye'de -ama teoloji bu alana hanidir dönmüştü. 60 yıllık "Muhafazakar Partiler" devri, teolojinin politikaya kademeli olarak dönüşünün ve bugünün altyapısının hazırlandığı, muhafazakar partilerin oy için istismar ettikleri bir alandı. Bugün geldiği aşama, hızlı bir dejenerasyondur.
16'ıncı, ama esasen 17'inci yüzyılda Avrupa'da Hristihanlık dinine dayandırılan politika türünü eleştirerek ortaya çıkan seküler politika da, 21'inci yüzyıl arefesinde belli bir bozulma yaşadı. Teolojik politikanın bu alana dönüşüne, bu dejenerasyon zemin hazırlamıştır. Tabii konu, "Müslümanlar çalıp çıpmaz" meselesinden çok ötedir.
Teolojik politikanın eksikleri yanında fazlalarını da göz önünde bulundurmak, seküler ve teolojik politika türlerinin ikisinden birini tamamen reddedip diğerini göklere çıkarmamak gerek. Bu kategorilerin kendi içlerindeki nüans farklarının önemli olduğunu söylemeliyim.
Seküler politika, aldığı kararları, Hristiyanlık (veya Müslümanlık) dinine dayandırmak gibi bir düşünceye sahip olmayan, halkın kendi kendini yönetmesi, kendi kendine kararlar alması gerektiği, (Demokrasi) temel düşüncesinden yola çıkar. Seküler siyaset, insanı bu konuda ergen/yetişkin sayar ve tanrısal otorite adına politika yapılmasına karşı çıkar -ki bunun somut bir nedeni de vardır.
Teolojik politika, tanrısal/Tanrı'nın otoritesi adına -Onun iradesine uygun olarak- politika yaptığı iddiasındadır, ve bu nedenle kararlarına bir gerekçe göstermek zorunda "değildir". Bu şaşmaz bir kişilikte ifadesini bulan teolojik mantık, "tanrısal kişilik, Allah'ın gölgesi vs." olmak iddiasındaki "Hükümdar"ın mantığıdır.
Seküler politika ise, belirsiz tanrısal irade yerine, somut nerenler arar.
Din ile teolojik politikayı, birbirinden ayrı şeyler olarak değerlendirmek zorundayız. (-Hatta mesela, hayatın her alanını tanzim etmeye kalkan ve teolojik politikaya yatkın İslam dininin ve Museviliğin teolojik politikaya yatkın olmasına rağmen)
Din, "insanlara olan bir şey/durum" ile ilgili kültürel/yerel bir şeydir, mesela gelecek korkusu (sığınma/korunma ihtiyacı), bütünü değerlendirebilecek bilgiden ve bakış açısı geliştirmekten yoksunluk (bütüncül bakış eksikliği), bir toplumun kollektif bilinçaltı gibi durumlar, dindarlığı ve dozunu belirlemekte etkindir. Teolojik politika, bambaşka özellikler taşır.
Teolojik politika din referanslı olmasına rağmen bir akıl meselesidir ve buna bir yere kadar "Seküler akıl" da diyebilirsiniz.
Ama siyasallaşmış teoloji (veya teolojik politika), din gibi bir "durum"dan ziyade, bir "etkinlik"tir. Bu etkinlik kendini ve yaptığı işlerin doğruluğunu, tartışılamayan bir otoriteye, Tanrı'ya/tanrısallığa dayandırır. Burada teolojik politikayı güçlü kılan, yaptıklarına bir gerekçe bulmadan keyfi davranabildiği halde, buna gelecek eleştirileri, "Tanrı'nın kitabına göre" diyerek savuşturabilmesidir -tabii insanlar bu tarza inanmayı sürdürdükleri sürece.
Seküler politika tarzı, elbette gökten zembille inmemiştir ve belli bir Tanrı anlayışından doğmuştur -bu doğaldır da, çünkü öncesinde tüm dünyada siyasi mantık bir şekilde din/inanç referanslıydı.
İnsan, kendisi tarafından yaratılmadığına emin olduğu bir dünyada yaşadığının bilincine vardıktan sonra, içinde yaşadığı dünyaya bir bütün olarak bakıp onu anlayabilmek için bir tür bütüncül bakış açısı geliştirmiştir. En ilkel şaman pratiklerinden teist dinlere ve Budizm gibi tanrısız dinlere kadar inancın yetişkinler üzerindeki ilk önemli etkisi budur. Seküler anlayış, maddi boyutta, dinlerin tamamından daha geniş ve detaylı bir bütüncüllük sunarak, dinlerin bu konudaki tekelini kırmış görünmektedir. Ama seküler maddeciliğin büyük eksikliklerinin olduğu, insanın duygusal/sezgisel/hayal alanını kapsamaması ve maddeci sistemin krize girmesi, dinlerin basit ama eski izahlarını yeniden gündeme getirmiştir.
Seküler politika anlayış, belli bir Tanrı tasavvurundan doğmuştur. Eski Yunan dinlerinde Tanrılar, Olimpos dağına çekilip, insanların kendi kendilerini yönetmelerine izin vermişlerdir. Tanrılar insanların işine pek karışmasalar da oradadırlar, gözetlemektedirler. Burada Yunanlı filozofların yaptığı iş, "Tanrıların sırlarını keşfedip, insanların yararına kullanmak" mantığıyladır. Eski Yunan Mitolojisi, bu anlayışı destekleyen çok sayıda olay içerir. Yunanlı filozofların bir gözleri işlerinde, bir gözleri de Olimpos dağındaydı. Tanrıların izniyle insanların kendi kendilerini yönetmeleri anlayışı, laik siyaset anlayışının da kökeni sayılır. (Buna rağmen, "herşeyi harekete geçiren" bir "ilk gareketsiz neden" vardı ve bu Tanrı'ydı)
Teolojik Politika'nın avantajı, evrene bütüncül bakabilen bir özelliğe sahip olmasıdır. Bu bütüncüllük, bilginin oldukça düşük dozajda kullanıldığı eski çağlarda, insanların evrendeki yerlerini bilmeleri gibi önemli bir huzur kaynağı içeriyordu. Teolojik Politika, Tantı-İnsan-Dünya arasındaki ilişkileri düzenleme iddiasındaydı. Fakat bu basitleştirilmiş bütüncül dünya algılamasının -günümüz dünyasında- önemli sorunları var. Teolojik Politika "tek" gerçek tanır ve kendini tek doğru kabul eder, benzerleriyle uzlaşması mümkün değildir -ve bu haliyle demokratik anlamda bir toplumsal barış kuramaz.
İnsanlar, eski çağlara göre çok daha bilgili ve kendi kendini yönetmek pratiğine bağlıdırlar. Teolojik Politika'nın, kendini "Tanrının gölgesi" ve "şaşmaz" Hükümdarları ve elitinin böyle olmadıklarının görülmesi, en fazla, bir zaman meselesidir. Din ile arasında kategorik bir fark bulunan ve seküler politikanın da eski Tanrı tasavvurlarından doğduğunu anlarsak, seküler politikanın (ruhsuz) boşluklarını doldurmak için Tanrı/kutsal tasavvurlarına yeniden bir göz gezdirebiliriz.
Yunanlıların "Dünya'dan elini eteğini çekmiş Olimpos Tanrıları" fikrinin, demokrasi ve seküler düşüncenin ortaya çıkmasında önemli rol oynadıklarına bakarak, yeni bir soru sorabiliriz:
Eski Teolojik Politikanın Seküler Politikaya adapte edilmesi, ve bu yolla Seküler Politikanın boşluklarının doldurulup Seküler-Teolojik çatışması sonlandırılabilir mi?
Belki bu çatışma asla tam bitmeyecek, -bitmemesi de iyi. Çünkü tartışma, diri kalmayı sağlar.
Soru tersinden de sorulabilir tabii:
Seküler Politikanın Teolojik Politikaya adapte edilmesi ve bu yolla Teolojik Politikanın boşlukları doldurulup Teolojik-Seküler tartışması sonlandırılabilir mi? 
Burada mesele, hangisinin öncelikli olduğudur. Yaşadığımız dünyada, onun karmaşıklığı ve oluşmuş ortak bilim-teknik dili ve ortak kavramlar adına öncelik Seküler Politikadır. Ama onun tamamlanması ile, daha insani ve yeni bir hal alacağı da açıktır. İnsanlığın gelişmesi açısından, Teolojik yan, çok insanidir, çünkü insanlar hikayeleri, olağanüstülükleri severler. Sorunun aşılması yönündeki adım, Tanrı tasavvuru ile ilişkilidir.
Dünyadaki dinlere baktığımızda bugün üç temel Tanrı tasavvuru görüyoruz.
1. Dünyanın bir parçası olan, onunla birlikte varolan, dünyayı da içeren, ama ona karışmaz görünen Tanrı.
2. Dünyadan tamamen çekilip Göğe yerleşmiş, oradan bakan ve dünyada temsilcileri olan bir Tanrı. (Günümüzün Teolojik Politikası, daha çok bu fikirde görünmektedir)
3. Herşeye girişmiş, heryerde ve herşeyde bulunan, insanları bilen ama onlara özgürlük tanıyan, kendi kendilerini yönetmelerini isteyen Tanrı.
Günümüzün Teolojik Politikası, kendi teolojik konteksine/sembollerine uyduğu takdirde ahlakı ve temel insani değerleri bile takmayan (bu barbarlığı da, "Ama Tanrı'nın dini böyle diyor" lafıyla gerekçelendiren) bir yapıyı savunabildiği için, neden olduğu sosyo-psikolojik tahribatın ne olduğunu hesaplayamıyor, çünkü seküler bilimin, "ahlaklı olmanın yaşamsal önemi" konusundaki somut kanıtlarıyla ilgilenmiyor. Teolojik Politikanın yıkıcı yanı, hayatı değişmez dini dogmalardan ibaret sayması ve tarih içinde dinlerin birinin yıkılıp yenisinin gelmesi olaylarını da asla anlamamasından kaynaklanıyor.
Yukarıda saydığımız üç Tanrı tasavvurundan üçüncüsü, Seküler Anlayışın tamamlanması ve boşluklarının doldurulması için önemli bir örnek teşkil ediyor. Çünkü bilime de adapte edilebilecek bir yana sahip ve bu yolla, seküler bir hayat sürmekte olan dünyada, Teolojik Politika'ya alan açan seküler boşlukların spiritüel anlamda doldurulabilmesi için gerekli özellikler sunuyor.
Seküler Politika, "Hakimiyet Milletindir" anlayışının kristallenmiş ifadesidir.
Teolojik Politika ise, "Hakimiyet Allah'ındır" anlayışının Türkiye'deki versiyonudur.
Binbeşyüz yıllık Kur'an'ın binbeşyüz yıllık tarihi süreç gözönünde bulundurulmadan, aynen bugüne adapte edilmesi ve bunun "Allah'ın Hakimiyeti" sayılması fikri, aynı Zerdüştlüğün düşüşü gibi bir son yaşayabilir. Çünkü Tanrı'nın hakimiyeti bir tek kitaba da, bir tek dine de sığdırılamaz. Bu, Tanrı'yı küçültmek, aşağılamak anlamına gelir.
Teolojik Politika, Tanrı'dan ziyade O'nun adına ve prestijine ihtiyaç duyar. Tanrı somutsa, bunu yaşama yeniden adapte edebilmek, O'nu bilimle çelişmeyen şekilde hayat içinde yeniden tanımlamakta geçer. Teolojik Politika'nın, Tanrı'nın adını ve prestijini kullanamaz hale getirilip etkisizleştirilmesi, Seküler alandaki spiritüel boşluğun bilinçli bir şekilde kapatılmasıyla mümkün olabilir.
Tabii bu birleşmenin, geleceğe doğru nasıl bir şekil alacağını en iyi Tanrı bilir!..