Din ve sosyal hayatta güzelliğin, sanatın, etiğin yitimi


'Güzelliğin yitimi ve geri kazanılması' yazılarına sunuş

Dünyada bilinen en eski taş mabedin, buz çağının ardından, 11.500 yıl önce Anadolu'da inşa edildiğini biliyoruz. Bugünkü Şanlıurfa'nın onbeş kilometre kuzeydoğusundaki Göbeklitepe, çok düzgün hayvan şekilleri çizen, muhtemelen eski toyonist/şamani geleneğe ait, hayvan takvimi kullanan bir kavim tarafından kurulmuş. Bu açıdan bakıldığında Anadolu, dünyanın kesintisiz onbin yıllık kültür/sanat birikimine sahip çok az birkaç yerinden biri. (Diğerleri Mezopotamya, Mısır ve Kenya bölgesi) Fakat Anadolu, daha yirmi yıl öncesine kadar ozanların aşk şiirleri okuyup saz çaldığı, halk oyunlarının oynandığı, bilmece, mani, ağıt, ninni söylenen, halk dansları oynanan, (yakın zamanda Yaşar Kemal gibi büyük ozanlar/yazarlar çıkartan) bir yerdi -artık değil. Şimdi resim, müzik, tiyatro, dans vs yok.. İslam'ı tekeline almaya kalkan neoliberal kapitalizmin dinci-kültürcü bir türü, ("Yeni Dünya Düzeni"nin islami kolu), din adına kültürü, müziği, tiyatroyu, dansı, günah sayıyor, Anadolu'nun köklü kültürlerini ve hatta sıradan modern/sığ piyasa kültürünü bile baskı altına alıp yokediyor. Güzelliğin her türüyle sorunlu, Stalin/Mao dönemlerine benzer bir tek tip (Sünni) ideolojik kısıtlı kültürümsülerle idare eden, diğerlerini kendi cemaatinde din adına günah sayan (yasaklayan), yasalayamadığını bastırıp dışlayan bir sistemli kültürsüzleştirme durumu sözkonusu.

Burada, (kültürsüzleşmenin ilk modernleşme/kapitalistleşme ile ilgisini de göstermeye çalışmakla birlikte) 1980'den sonra etkisi giderek artan sonradan modernleşme dalgasının günümüzdeki son ifadesini "Yeni Dünya Düzeni"ne (YDD) özgü bir dinci-kimlikçilik akımında bulan ve kendini (tektip/monolitik) "Müslümanlar" diye tanımlayan (Arabi/Sünni) Neo-İslamcılığın, son yirmi yılda Anadolu tarihinde hiç yaşanmadığı ölçüdeki 'Kültürsüzleştirme girişimi dinamiği'ni inceleyeceğiz. Kültürsüzleştirme girişimine "can" veren YDD, tel tel dökülmeye başlamıştır. (Onun dünyadaki bütün tezahürleri, yeryüzünden ve tarihten silinecektir)

Konunun özü, Tanrı'nın yeryüzündeki ifadesinin en başta gelenlerinden güzelliğin/sanatın "din adına" yadsınmasının ve insanların tektipleştirilip kültürsüzleştirilmesinin insan ruhunda yarattığı tahribattır. Bu tahribatın; 'din eşliğinde insan bozmak' yöntemiyle, (parayı esas alan) "dini cemaat" örgütlenmeleri üzerinden yürütülmesine dikkat çekmek gerekiyor. Yöntem yeni değildir. İlk kez 12'inci Yüzyılda kurulan 'Templer' tarikatı tarafından uygulanmıştır
(tarikatın ilk adı, 'Pauvres Chevaliers du Christ et du Temple de Salomon'du)

Güzelliğin ve sanatın sistemli bozulması, kapitalizm tarafından başlatılmıştır. (Bu konuda başta -büyük sanatçı- Lev Tolstoy olmak üzere çeşitli kuramcıların, düşünürlerin tesbit ve görüşlerine de yer vereceğiz) Fakat neoliberal kapitalizmin islamcı-yerel şekli, İnsanlığın uygarlık kaynaklarını kurutmaya kasteder ölçüde tam bir kökten kültürsüzleştirme girişimine dönüşmüştür -Elbette başarısız olacaktır. (Gecenin en karanlık anını geçmiş bulunuyoruz, sabaha doğru ilerliyoruz)

Benzeri daha önce Doğu Türkistan'da yaşanan böyle bir kültürsüzleştirme sürecinin sonunda Doğu Türkistan Çin esareti altına girmiştir. Çin işgaline götüren dönem, 'Hocalar Devri' diye anılır ve Nakşi Hocaların diktasının ardından Çin'le uzlaşmaları (ve işgale karşı koyacak aklın uyanamayışı) ile gelmiştir. Bu benzerliği başka bir yazıda inceleyeceğiz. Tarihteki istisnasız bütün kültürsüzleştirme girişimleri, kültürsüzleştirilen halkların mahvıyla sonuçlanmıştır. Bu çok önemlidir ve bu aşamadan sonra artık konuşulmak zorundadır. YDD'nin giderek kolsuz kanatsız kaldığı bugünkü aşamada, onun Anadolu'daki tahribatının da konuşulması gerekiyor. (Bu, Anadolu'nun yeniden yükseleceği yakın gelecek için ve gelecekteki önemli rolü için de zorunlu) Kültürsüzleştirme dinamiğinin anlaşılması, YDD'nin -konjonktürel olarak zaten- zayıfladığı aşamada Anadolu'yu ve Anadolu insanını kültürsüzleştirip bozmaya çalışan ve (kendisi için) ahlaksızlığı/etiksizliği/adaletsizliği "din adına" kabul edilebilir bir şey haline getirmeye çalışan bu ruhsal bozulmadan kurtarmak için gereklidir. Bu, (başta Sünni İslam geleneğinden gelenler için olmak koşuluyla) çok büyük yaşamsal önem arzetmektedir.

Not: Bu yazı için kullandığımız tablo, geçen yılın Mart ayında Ankara'da 82 yaşında yitirdiğimiz Türk ressam Nuri Abaç'a aittir.