Eski Türk dininde, Adil Tanrı Ar Toyon'un adaletini işletirken kullandığı kötü melekleri vardır. Onları, cezayı haketmiş olanları cezalandırmak için kullanır. Ve burada ceza genellikle, bir ordunun üzerine gelen felaket olarak düşünülür. İyi ile kötü arasındaki ilişki, eski kültürlerde, birbirinden tamamen ayrı şeyler değildir, bir şekilde birbirleriyle ilişkilidir. Aynı şekilde Yin ve Yang diye bildiğimiz ve etkileşerek hayatı hareketlendiren etkilerde de "karanlık", "dişi" ve "anaç, korumacı" Yin, "kötü" sayılmaz. "Aydınlık", "eril" ve "yaratıcı" sayılan Yang da "iyi" değildir. Birbirinden tamamen farklı iki ayrı eleman olarak "İyi" ve "Kötü", daha yakın zamanların, tektanrılı dinlerin geliştirdiği bir şeydir, Türk dini de esasen bu gelişmeye kendince ayak uydurmuştur. Fakat bütün bu inanç sistemleri içinde esas olan, daima "İyi" prensibidir, çünkü "İyi", bir harmoninin, bir dengenin, yani herşeyin yerli yerinde olmasının ifadesidir. Yang'ın yaratıcı özelliğine bahşedilen "ilk olmak", bu karşılıklı ilişkinin başlatıcısı ve öncüsü/önderi olmayı da berberinde getirir, zira Yin, bir şey başlatmaz.
Eski Türk dininde yeraltının kötü tanrısı Erlik Han da tektanrılı dinlerin şeytanına benzemez. İnsanları kandıran değil, azap çektiren bir tanrıdır ve Kam olmak için Kam adayının Taptı ağacı üzerinden tamburin eşliğinde Tanrı katına tırmanmayı bilmek kadar, Erlik'in yanına inmeyi de öğrenmek zorundadır, zira ruhsal Kam sınavı bunu gerektirir. Ama Kam, asla Erlik'in yanında kalmaz ve getirdiği haberler esasen daima Göktendir, çünkü asıl yaratıcı yolgösterici işaret daima Göktendir ve iyilik de Gökten gelir.
Bu uzun girişi yazmamın nedeni, süreç içinde yakın geleceği belirleyecek (postkapitalist) dinamiğin "Yeni Düzen"in belirginleşmesi aşamasında ortaya çıkan önermelere yaklaşırken gözönünde bulundurmak gereken temel ilkeden bahsetmek ve buna -Dünyanın başına bela olabilecek cinsten- bir örnek vermek.
İyilik diye sunulan şey ne ve kim trafından sunuluyor?
Elbette, "Kimden gelirse gelsin, bunun ne önemi var" diyenler çıkacaktır. Ama bir denklemin başındaki artı ve eksi işareti ne kadar önemliyse, gelen önerinin kim tarafından önerildiği/yapıldığı da o kadar önemlidir ve bunu da en iyi Türklerin bilmesi gerekir. "Ilımlı" İslamcıların vesayati kaldırıp Türkiye'ye demokrasiyi getireceğine sadece "Liberaller" inanmadı, Avrupalılar bile bundan emindi. Türkiye'yi Dünya birinci ligine taşımak vaadinden tutun da Osmanlı'yı yeniden canlandırmak fikrine kadar, doğru kişiler ve çevreler tarafından çok daha farklı şekilde ele alınıp çok daha farklı geliştirilebilecek öneriler, kifayetsiz İslamcılar tarafından -"şirk"e izin vermeyen- "İlahi tek gerçek"çi kendine Müslüman diktatörlüklerini kurmaya kalkmak girişimine dönüştürüldü.
İslamcılardan iyi bir şey doğabilir miydi? Bence 'Hayır', ama kendilerini değiştirip doğalarındaki takiyyeyi (yani yalanı) ve tekçiliği (teolojik politikayı) terketmek şansına sahip oldular, ama bunu kullanmadılar. Tam tersine. Onların kumaşından demokrasi elbisesi çıkmadı. İyi şeyleri sadece kendi pozisyonlarını güçlendirmek için kullanmakla yetindiler. Türkler İslamcıların ne mal olduğunu, büyük bedeller ödeyerek öğrendiler. Şimdi, bu dersi aldıktan sonra, "İyiliğin rejimini kuruyoruz" diye piyasaya çıkanlara bir değil iki kere, hatta üç kere daha dikkatli bakacaklar. Türklerin İslamcılarla ilişkisi artık böyle, yani ağızlarıyla kuş tutsalar inanılmayacak, Cenneti kurmaya kalksalar istenmeyecek. Ama bazı şeyler, buna rağmen aldatıcı olabilir, çünkü sundukları "Cennet"in patenti bambaşka bir ülkeden geliyor olabilir -mesela Çin'den- ve o zaman dikkatin dozu düşük olabilir.
Taze solcu çocukluğumun ilk üzücü olayı Mao'nun ölümüydü. Uzak ve gizemli Çin'in bir örnek giyinen kızıl muhafızları, kültür devrimi, kızıl kitapçık ve daha bir çok kült konusu, ilgi alanıma giriyordu. Lin Piao ve Chu Enlai'dan yaşlı Çinlilerle ilgilenmiyordum. Çin hakkında okudukça ve ülkeyi iyi tanıyanlarla konuştukça, Stalin'in Sovyetlerinden hiç de aşağı kalmadığını öğrendim. Şimdi global sisteminin merkezinin Çin'e doğru kaydığının tartışıldığı aşamada, "Çin'in gelecekteki sosyal hayatın işlemesine ne gibi bir katkısı olacak" diye sorunca, tüyleri diken diken eden bir deneyi anmak zorunda kalıyoruz.
Altıyüzyetmişbin nüfuslu Rongcheng eyaletinde, yakında tüm Çin'de uygulamaya sokulacak bir düzen test ediliyor. Bu şehirde bir "Dürüstlük Genel Müdürlüğü" var. İnsanların ne kadar iyi ya da kötü olduğuna karar verilen bir de puanlama sistemi. Her vatandaşa, bin puan veriliyor ve herkes bu puanı en azından bu seviyede tutarak, normal vatandaş kalmaya çalışıyor. Akla gelebilecek her türlü verinize, alışveriş alışkanlıklarınıza, internette en çok neyi tıkladığınıza, elektrik su kredi kartı borçlarınızı zamanında ödeyip ödemediğinize dair son derece detaylı bir puanlama sistemine maruz kalıyorsunuz. Eğer Çin Komünist Partisi'ne ters sitelere ve gruplara rağbet ediyorsanız, bu bir şekilde puanlama (fişleme) sistemi üzerinden belirlenip puanınız kırılıyor. Sistem öyle kurulmuş ki, sanki "İyi insanlar ödüllendiriliyor, kötüler cezalandırılıyor" gibi gösterilmiş. Mesela yaşlı annesi-babasını nadiren ziyaret edenlerin puanları azaltılıyor, ama yasak budist tarikatlere dahil olan da puan kaybediyor ve 849 puana kadar düştüğünüzde "uyarı seviyesi"ne ulaşıyorsunuz, daha aşağısı "kötü" insanların puanı, çünkü hesaplarını öde(ye)miyorlar, yasak işlerle (muhaliflikle) meşgul oluyorlar. 599 puan ve altını görerek, "dürüst değil" seviyesine ulaşıyorsunuz. "Kötü" sayılıyorsunuz. Karşıdan karşıya geçerken yaya geçidini kullanıp kullanmadığınızı bile değerlendirebilen bir sistemin içine dahil oluyorsunuz. Shanghay'da henüz deneme aşamasındaki bu sistemde akıllı telefonunuza bir aplikasyon indirip sadece resminizi ve adınızı girerek sisteme dahil oluyorsunuz ve sistem sizi binlerce insan içinden resminizden tanıyıp puanlıyor. Eğer 599 puanın altına düştüyseniz yandınız, çünkü "kötü" sayılıyorsunuz ve "sürekli takip"e alınıyorsunuz. Başka bir şehre gidecekseniz, sistem sizin geldiğinizi hemen diğer şehre bildiriyor ve aklınıza gelebilecek her türde takip ediliyorsunuz, potansiyel halk düşmanı olarak yaşıyorsunuz. Çin Komünist Partisi'nin koyduğu kurallara göre yaşarsanız, bin puanın üzerine çıkıyorsunuz ve 1050 puandan itibaren "Birinci Sınıf AAA tipi vatandaş" sayılıyorsunuz ve bir çok sosyl hizmetten bedava yararlanıyorsunuz, yurtdışına indirimli seyahat ediyorsunuz vs. Düşük puanlılar, bu dijital adalete göre yurtdışına seyahat edemiyorlar. Shanghai'daki pilot uygulama, sisteme resmini girmiş her kişi için beşbinikiyüz kadar farklı veriyi kullanıyor. Banka bilgilerinden, evinize giderken en çok hangi yolu kullandığınıza kadar aklınıza gelebilecek her türlü bilgi, bunun için kullanılıyor ve inanın, devlet her vatandaşını, vatandaşların kendilerinden daha iyi tanıyor. Çin, Orwel'in 1984 romanında kurduğu Cehennemi, dijital bazda daha mükemmel bir şekilde yeniden icad etmiş durumda.
Şimdi, "Orası Çin, oradan bize ne" denebilir. Ama Çin, tarihin ilk geniş kapsamlı otosansür toplumunu (çünkü ancak o şartlar altında puanını yükseltmek mümkün) icad etmiş bulunuyor. Şimdi, 2013'den beri bu sistemi cidden kuruyor, inceliyor ve konu hakkında bilgi ve tecrübe bitiktiriyor. "Maocu Solculuk" nasıl özgün bir standart haline getirildiyse ve Dünyada Marksist-Leninist Komünist Partileri furyası yaşandıysa, şimdi de yeni bir "dijital sosyal-faşizm" türü kuruluyor. İkinci aşamada bu "sosyal model"in başka ülkelere satılabileceğinden emin olabiliriz. Otoriterliğe meyilli tüm ülkelerin, "İyilik sistemini, Tanrı'nın Krallığını kuruyoruz" diye zeytinyağı gibi üste çıkmaları da mümkün.
Dünyanın sayılı saygın Çin uzmanlarından biri, sevgili dostumun bana anlattığı üzere, böyle bir düzen Dünyada ilk kez kuruluyor ve mutlaka başka ülkelere de ihraç edilebilecek bir modele dönüştürülecektir. Çin, tüm Dünyada Maocu partiler furyasını başlattığı gibi, "Dürüst insanlar toplumu" adı altında tam bir kontrol sistemini, halklarını kontrol altına tutmak isteyen tüm totaliter rejimlere satmaya, bu konudaki uzmanlarını faiş fiatlarla devletlere pazarlamaya hazırlanıyor.
Bu adımı atmasında Çin'i destekleyen bazı gelişmeler sözkonusu elbette. Birincisi, bu blogda bahsettiğim yeni cins bilgisayarların, aynı anda paralel işlemler yürütebilen ve neredeyse ışık hızıyla yarışan işlemcilerinin kullanılması, tüm paradigmaları değiştiriyor. Artık olağanüstü boyutlardaki bilgi işlemlerini anlık çözümlerle değerlendirmek bu bilgisayarlarla mümkün.
İkincisi Çin, daha bir yıl kadar önce ABD'yi ekonomi alanında geçti. Artık sistemin bir numaralı ülkesi sayılıyor.
Yeni diye pazarlanması yakın bu gelişmeyle Çin'in Dünyaya katkısı, pozitif değil negatif malesef. Dünyanın en baskıcı kötü rejimlerinden birinin "İyi'nin imparatorluğu"nu kurması mümkün değil, zira "gerçek manada İyi"nin birinci şartı "özgür ruhlu olmak".
Türkiye'de Çin hakkında hiçbir şey olmadığından Edgar Snow'un malum Çin devrimi kitabı ve Mao'nun temel eserleri, her ÇKP üyesinin ezbere bildiği "Kızıl Kayalar" romanını falan çok karıştırdım (ama Mao'nun tüm yazılarını içeren Temel eserlerini herhalde ÇKP genel sekreteri bile okumamıştır). O zamanlarda bugünü hayal etmek hiç mümkün değildi. Ama bu gelişmelerin ÇKP genel sekreteri Xi Jinping tarafından başlatıldığı düşünüldüğünde, ilahi bir gelişme olmadığı ve değiştirmek için daha şimdiden örgütlenildiğini de söylemek gerek. Bu sistem, sadece suç sayılan olaylara bulaşmış olanları değil, bulaşabilecek olanları da önceden tesbit ediyor. Yani Tom Cruse'un yeniden oynayabileceği film gibi bir olaydan söz ediyoruz. Tansiyonunuzun sayısal verilerine ve hangi şartlar altında hangi vitrinlerde neyi seyredeken yükseldiği veya alçaldığına göre işleyen, benzeri binlerce veriyi aynı anda işleyebilen ve sonucuna göre hareket eden bir sistem bu.
Kötülerin "iyilik" niyetine pazarladığı kontrolcü dijital despotluk sistemini Türkiye'ye ancak antidemokratik İslamcılar getirmeye kalkar, ama Türklerin bunu destekleyeceklerini hiç sanmam.