Konuya en kolay yerinden yaklaşıp, "Çin ABD'yi geçiyor, dünyanın bir numarası oluyor" diyebilirdik. Tabii Çin'in yükselişi, Batıdan aparma böyle yorumlardan farklı renkler taşıyor ve o farklı renklere alışılsa iyi olur. Çinlilerin yarışa, Amerikalıları geçmeye, pek niyetli olmadıklarını bilmiyoruz, -yakın zamana kadar ben de bilmiyordum açıkcası. Çin'in yükselişi daha farklı ve bu fark, bir kalite/nitelik farkı. Elbette öğreneceğiz. Çin, ağır, ama sağlam gidiyor. Dünyanın ne ekonomik ne de kültürel alanda bir numarası. ABD ile kurduğu simbiyozu öyle işletiyor ki, sistemin merkezi ve bağımlılık ilişkilerinin avantajlı tarafı, giderek Çin oluyor.
Ben burada, eski Kong Fuzi (Konfiçyüs) değerlerinin 1970'li yılların sonundan beri nasıl bir rönesans yaşadığından dem vurup, Çinlilerin "Uyum" anlayışından ve geleceğe doğru işleyeceğini düşündüğüm pozitif değerlerinden söz edecektim, ama konuyu biraz değiştirip, Çinlilerin kendi ülkeleri hakkında nasıl bir gelecek tasavvuruna sahip olduklarını -kapı aralığından da olsa- göstermeye karar verdim. Fikrimi değiştirmeme neden olan kişi, Ekonomist David Li. Geçen yıl Niell Ferguson, Henry Kissinger ve Freed Zakaria ile birlikte bir açıkoturuma katılmıştı. Açıkoturumda konuşulanlar kitaplaştırıldı, ben de o kitabı aldım ve burada ondan kısaca bahsettim, ama kitabın tamamını okumamıştım. Burada Çin hakkında yazmayı düşününce, elimdeki en güncel kitabı okumak istedim ve orada David Li'nin konuya yaklaşım biçimi, düşünce tarzı ve tasavvuru dikkatimi çekti. Batılı üç entelektüelin arasında, onlar kadar İngilizce konuşan ve Batı kültürünü, düşünce biçimini kuşkusuz iyi tanıyan birinin, Batilılarla Batılı normlarla konuşurken, kendi Doğu değerlerini de konuşmasına yansıtabilmesi, bence özellikle Türkler için önemli bir örnek teşkil ediyor. Birbirini yemeden konuşamayan Türklerin, hem evrensel normlarda tartışıp hem de kendi kültürüne ve düşünce biçimine sadık kalan David Li'den öğreneceği çok şey var.