Postkapitalist refah toplumu ve geçici yeni para sistemi hakkında
1. Olumlu gelişmeler
Kapitalizme özgü birçok temel özelliğin giderek dejenere olduğu ve değişmeye başladığı bir dönemdeyiz. Burada sözünü ettiğimiz değişim, elbette sadece ekonomiyle ilgili değildir. Bazı örneklerden yola çıkarak, postkapitalist döneme doğru uzanması muhtemel gelişmelere işaret ederken, geçilebilecek üç temel aşamadan kısaca söz edilebilir. Bunlardan ilkine artık girildiği anlaşılıyor ve Türkiye'deki bu ilk aşama, olumlu bir gelişme seyri izlemektedir. Krizden sonra herşeyin düzelip, kaldığı yerden aynen devam edeceğini söyleyenler bile, söylediklerine pek inanmıyorlar. Krizden sonra elbette herşey çok daha iyi olacaktır -ama eğer bazı temel değişiklikler yapılırsa ve şimdiden geleceğe hazırlanılırsa... Yoksa bu işin hiç şakaya gelir yanı yoktur. Zamanın kalitesine aykırı davrananları ve dünyadaki değişime uyum sağlayamayanları umduklarından çok daha kötü günler beklemektedir ve bu durum çok ciddiye alınmak zorunda.
Kriz var mıdır yok mudur, psikolojik midir sitolojik midir!.. Seviyesi böyle yerlerde sürünenlerin devlet adamı/kadını olamayacakları bir döneme girmiş bulunmaktayız. Bu durumun hızla anlaşılmakta olduğu görülüyor. Türkiyenin ve dünyanın dibe vurduğu devir geride kalmaktadır, ve o devire özgü birçok şey (üst kadrolar da bunlara dahildir) sahneyi terk edeceklerdir. Bu tasfiye süreci Türkiye'deki haliyle, kademeli/karmaşık ve halkın katılımıyla gerçekleşen sağlıklı (ama ülkenin yönetmi bakımından çok daha riskli) bir yol izlemektedir.
Nesnel olmayan/olamayanların, (yani: anlayamadığı konulara komplo teorileri yakıştırarak dünyayı açıklayabileceğini sanmaya devam edenlerin, en temel konularda bile tarafsız olamadığından işine geldiği gibi her gün bir önceki günden farklı "fikirler" savunanların, medyacı dayısının yeğeni olduğu için "aydın" sayılanların, patentine sahip olduğunu sandığı 'demokrasi/Sol/insanhakları' falan gibi üç-beş terimin elli yıl önceki betonarme tariflerine dayanarak "büyük aydın" olmaya devam edeceğine inananların vd.) bunların, yöneticilik/aydınlık yapamayacağı bir döneme girmiş bulunmaktayız. Halk bunlara giderek daha az itibar edecektir ve bu tip adamlar, bütün dünyada bir düşüş yaşayacaktır. Türkiye'deki gelişmeler de bu istikamettedir.
Yeni dönemde halk/münevverler/entelektüeller, nesnel bir ortak payda oluşturmak konusunda tahminlerden çok daha olumlu/yapıcı bir yönde ilerlemektedirler. İflas etmiş mikro-milliyetçi "sorun"cuları ve kapitalizme laf söyleyemediği için meleklerin cinsiyetini tartışmak babından eski/ağlamaklı/arabesk mikro-milliyetçi kampanyalardan medet uman demode neoliberalleri saymazsak (ve “şeytan bizim taraftansa ona da arka çıkmak lazım. Nihayetinde abimizdir” zihniyetindeki “islami” parti/cemaat yandaşlığını da saymazsak) oldukça geniş bir yelpazeden söz ediyoruz. Makul muhalefetin Sol/Sağ/İslamcı/Milliyetçi vs. türünden sisteme özgü kategorileri aşarak, Yüksek İnsani Değerler temelinde Nesnel Eleştiri ilkesini artık çok daha iyi anlayıp işletmesi, Anadolu'nun kadim ruhunun yeniden dirilmesinin teminatıdır.
Anadolu'nun “İslam” adı altında (İslam'ın doğasına aykırı bir şekilde), para manyağı Arabi/Sünni Amerikancı neoliberalizm tarafından kültürsüzleştirilmesi ve (güya Araplara “örnek?!” olsun diye) Ortadoğululaştırılması girişimi -tüm neoliberal "demokrat aydın" desteğine rağmen- başarısızlığa uğramıştır. Şimdi kültürün yeniden yükselmeye başlayacağı bir döneme girilmektedir. Bu aşama, postkapitalist topluma doğru giden -sıfır noktasından sonraki- ilk aşamayla ilgilidir. Anadolu'nun bu kültürsüz/görgüsüz/müziksiz/danssız 'kültürel çöl' devri 2008'in ilk yarısında dibe vurmuş, ikinci yarısından itibaren de yeniden yükselme trendinin başına doğru yaklaşmıştır. Şimdi yeni dönemde Anadolu, artık mütemadiyen uyanacak, külürünü, kadınını, özgürlüğü, müziğini, dansını, şiirini, yüksek kültürünü vs. yeniden hatırlayacak, sahiplenecek ve yükselecektir. O ölçüde de Anadolu, giderek artan bir kararlılık ve akıllılıkla Anadolu'yu kültürsüzleştirenleri tasfiye edecektir. Kadın/sevgi/aşk/müzik/dans düşmanı ruh/gönül/sanat çölleşmesini Anadolu'ya “İslam” diye satmaya kalkanların devri sona ermektedir. Tanrı'yı/kutsalı paraya/pula/rantiyeciliğe/talana/hırsızlığa/sapıklığa/vs alet etmenin elbette bir bedeli olacaktır. (Anadolu'yu faşizan bir baskı altına alıp kültürsüzleştirenler tasfiye edilmezlerse, onların yaptıkları Sünni İslam'a mal olacaktır ve muhtemelen bir dizi felaketleri de içeren bir sürecin sonucunda Sünni İslam en geç 21. yüzyılın ortasından itibaren Anadolu'da hızla küçülen bir azınlık haline gelecektir). Dünya kültür ve uygarlığının beşiği/kaynağı Anadolu'da böyle bir ruhsal kuraklık dönemi, bir daha asla yaşanmayacaktır. (Neo-islamcı sonradan modernleşme dönemine özgü kültürsüzleştirme mekaniğinin nasıl işlediği ve artık neden işlemeyeceği konusunu, başka bir yazıya bırakıyoruz)
2. Postkapitalist para sistemine geçiş hakkında
Postkapitalist dönem, adı üstünde kapitalizmle henüz bağını koparmamış/koparamamış ama ileriye yönelik bir dizi girişimi/deneyi içerecek bir döneme işaret etmektedir. Bu döneme açılan ilk aşama, kapitalist sistemin bizzat içinde olduğundan, öznel/sübjektif bir irade/nefs sınavını da içermektedir. Kapitalist sisteme özgü ücretli iş, petrol tüketimi, artı değer ve faiz/spekülasyonla üreyen para sisteminin henüz hiç değiştirilmediği bu ilk dönemin ardından, bazı sistemsel değişikliklerinin -mecburen- yapılacağı bir dönem gelebilecektir. Bu döneme özgü ilk sinyal, şimdilik, faizlerin sıfıra doğru indirilmesi girişimleridir. (Japonya bunun en tipik örneğini oluşturuyor. 1999 yılının ardından da yıllarca sıfır faiz ilkesine bağlı kalan Japonya, faizleri ortadan kaldırılarak da uzun süre bankacılık yapılabildiğini göstermişti) Tabii konu kesinlikle bir-iki faiz ayarlaması/kaldırılması ile halledilebilecek kadar basit değildir. Bu aşamada para sisteminin tamamen değiştirilmesi gerekiyor -ki sadece ilk adımdır. Bu yönde fikir beyan edenler başta Avrupa olmak üzere giderek artmaktadır. Henüz Türkiye'nin "dünyaca ünlü ekonomistler"i (aslında bu laf, 'dünyadaki ortalama ekonomistler' demek oluyor) konu hakkında suskunlar. Anglosakson piyasa dergilerinde çıkacak yazıları bekliyor olmalılar.
Faizin sıfıra indirilmesinin de ötesinde eksi-faiz uygulamasının örnekleri de yok değil. İsviçre, kendi parası Frank ile döviz spekülasyonu yapılmasını önlemek amacıyla, bunu yapanlardan bir tür 'ceza faizi' almaktadır. Daha önce de eksi faiz uygulamaları -kapitalist sistem çerçevesinde- yapılmıştır. Bunlardan en çok dile dolananı Wörgl deneyidir. 1929 finans krizi ardından para pul olup milyonlarla/milyarlarla konuşulmaya başlanınca, Avusturya'nın batısındaki Tirol bölgesinde 15 bin nüfuslu Wörgl kasabasında şehir yönetimi 1931'de 'yerel para' basmıştır. Sadece Wörgl sınırları dahilinde geçerli olan bu paranın en ilginç özelliği, piyasaya çıktığı andan itibaren KONTROLLÜ olarak her ay önceden belirlenmiş bir miktar değer yitirmesiydi. Belediye başkanı bu yolla paranın biriktirilmeyip kullanılmasını hedeflemişti. Ekonomik kriz nedeniyle işsizlerin muazzam arttığı kasabada bu yolla herkesin bir şekilde çalışmaya teşvik edilmesi, moral bozukluğunun kısmen de olsa giderilmesi de amaçlanmıştı. Wörgl'lüler bu parayı çabuk elden çıkarmaya bakıyor, kullanıyor ve kazanmak için de karşılıklı çeşitli hizmetlerde bulunuyorlardı, paranın mümkün olduğunca çabuk, değeri düşmeden şehir kasasına dönmesine dikkat ediyorlardı. (Kasaba sakinleri bu para türünü basıp kullanmaya, kendi aralarında oturup tartışarak karar vermişlerdir. Bu para türünün fikir babası Silvio Gesell, yaklaşık bir yıl önce ölmüştü ve bu deneyin başarısını ne yazık ki göremedi)
Eksi faizli yerel para uygulamasının sonucu hayret vericiydi. Wörgl, ekonomik krizin mahvettiği yakınındaki tüm kasabalardan çok daha iyi durumdaydı ve kasabaya özel bir refah seviyesi yakalamıştı. Wörgl'ün krize rağmen iş ve aş sorununu çözmesi yakın kasabalara da ilham verdi. Benzeri uygulamaları diğer yerleşim birimleri de başarılı bir şekilde uyguladı -ta ki Avusturya hükümeti yeni bir ulusal para birimi çıkarıp 13 ay sonra yerel parayı yasaklayıncaya kadar. Bavyera devletine kısa bir süre ekonomi bakanlığı da yapan Silvio Gesell adındaki anarşist bir entelektüelin (kapitalizm ile sosyalizm arası) önerilerine dayanan bu para türünün Wörgl'deki başarısı yankı uyandırdı ve kasabayı Amerikalı yazar Ezra Pound, Fransız Sosyalist Partisi başkanı Edouard Daladier (daha sonra Fransız Başbakanı olmuştur) gibi ünlüler bile ziyaret etti. Bu paraya 'HürPara' dendi. Paranın tutması ve başarılı olmasının temel nedeni, kasabadaki dükkan ve firmaların parayı kullanmaya karar vermesidir (başka şansları da yoktu. Ya iflas ve açlığa talim edeceklerdi ya da bu deneye katılacaklardı). Bu uygulama ile kasabada işsizlik bir yılda yüzde 25 azaltılmış, ekonomi canlandırılmıştır. Aynı sürede ülkede tam bir işsizlik patlaması yaşanmaktaydı.
Paranın pratik olarak nasıl işlediği ile ilgili kısaca şunlar söylenebilir: Her para kâğıdınının üzerinde 12 boş alan bulunuyordu. Her ay bu boşluklara bir pul yapıştırılıyordu. Bu pul yapıştırılınca para, üzerinde yazılı değerinin yüzde birini yitirmiş oluyordu. Yani parayı onbir ay cebinde tutan biri, parayı hatcamaya kalkınca onbir pul yapıştırılıyor ve parasının değerini (yüzlük bir banknotsa) yüzde 11 eksiğine kullanabiliyordu. Paranın bu hızlı dolaşımının enflasyonla bir alakası yoktur (sadece kontrollü/bilinçli bir değer yitimidir). Bu sistemde piyasaya sürekli para sürmek gibi bir durum söz konusu olsa da, paranın piyasadaki miktarı pek değişmemektedir. Kapitalist sınırlar dahilinde bu tecrübe esas alınarak yeni bir para sistemi geliştirmek ve varolan sisteme paralel uygulamak hiç de zor olmasa gerektir. Tabii bunun için önce siyasi kararlar almak gerekiyor.
Burada özellikle altı çizilmesi gereken konu, bu para türünün finans krizinin yıkıcı etkisinin önüne geçmek ve ekonominin bütün herşeye rağmen dönmesi için kullanılabilecek bir yöntem olmasıdır. Bu para türü, postkapitalist dönemin sadece bir ön alternatifi olabilir. Zayıf yanı, tüm orjinalliğine ve devrimciliğine rağmen kapitalizme özgü bir uygulama olmasıdır -çünkü kapitalist para sistemi kendi başına diğer kapitalist faktörlerden bağımsız bir şey değildir. Marx'ın çok iyi analiz ettiği ücretli iş ve mal/meta sistemini değiştirmeden -sadece parayı değiştirerek İLERİYE DÖNÜK postkapitalist alternatifler kurmak mümkün değildir. Ama HürPara, ülkelerin taşralarında işsizliği azaltmak ve yerel ekonomileri güçlendirmek amacıyla geçici bir süre için pekâlâ uygulanabilir. Ama geçişin üçüncü aşamasından sonra bir postkapitalizmden bahsetmeyeceğiz, çünkü postlu veya postsuz, 'kapitalizm' terimini kullanmayacağız. (Başka bir yazının konusudur)
Sonun başlangıcı ve postkapitalist refah toplumuna doğru
1. Sonun başlangıcı
Global krizin bundan sonrasına hazır olmak konusunda söylenebilecek ilk şey artık galiba şu: “Kemerlerizi bağlayın!..” Ama iyimserlik adına maalesef bu kadarıyla da yetinmemek gerek. Çünkü acil bir iniş sözkonusu!.. Yani dikkat çekilmesi gereken konu, pilotun tecrübesi, kapasitesi ve derinliğiyle ilgili. Pilot acemiyse, olay bir düşüşe/çakılmaya falan da dönüşebilir! Ülkelerin/halkların şimdi bunu çok iyi tartıp bu dönemin yöneticilerini ona göre belirlemesi gerekiyor. Ahbap/çavuş/yan/yandaş usulüyle seçilmiş rantiyeci vasat kadrolarla önümüzdeki dönemden geçmek kesinlikle mümkün değildir. İlhan Kesici, krizden bahsederken yeterince çarpıcı olabilmek için, “Bütün herkese ve özellikle sermaye sahiplerine sesleniyorum, hepiniz öleceksiniz” diyor. (29.11.08 tarihli Vatan gazetesi. Aktaran, Can Ataklı). Kulağa abartılı da gelse de yersiz değil. 2007'de başlayan ve 2008'de trilyonlarca Dolar harcanarak bir süreliğine durdurulan düşüş, 2009'da hızlanarak yeniden sürecek gibi görünüyor.
Artık, iyimser olmanın somut nedenleri üzerinde durmalıyız ve iyimserliğin sağlam temelini oluşturmak için çabalamalıyız. Krizin ilk aşamasında, Türkiye gibi sistem taşrasında pek algılanmayan (olumlu) önemli gelişmeler oldu. Mesela daha yaz aylarında insanlığın vicdanı bazı yazarların (Alex Rühle onlardan biri) dünya basınında yazdıkları üzere, 'O trilyon Dolarlarla firmaları/bankaları kurtarmaya kalkmak yerine, küresel ısınma durdurulabilirdi.' Hesap-kitap ortada -bu mümkündü. Şimdi daha yeni yeni (Aralık ayı ortasında), bu sözlere cidden kulak asılmaktadır ve ciddi uyanma belirtileri görülmektedir. Sevgili Alex ve diğer yazarlar etkili oluyorlar (ama girişimlerin henüz yetersiz olduğu da kesin. Çünkü sistemsel değişiklikler yapmak zorunluluğunu duymadan, -mesela sistem mutlaka “büyümek, daha çok üretip tüketmek zorunda” olduğu sürece- atmosferi kurtarmak, en hafif deyimiyle 'kolay değildir') Çabalar sürüyor. Öyle veya böyle başarı mutlaka gelecektir.
Oksijensiz yaşanabileceğini ama parasız yaşanamayacağını sanan ve buna din gibi inanan para/iş/tüketim bağımlısı modern zaman insanı, hayatının krizine girmek üzere. Bu krizden çıkacağı da şüpheli. (Çıktığında başka birşey olmuş olacak) Şimdi en önemli konu, gelecek korkusudur. Toplumu gelecek korkusundan kurtarmak için, parasız temel hizmetlerin -ülkenin en fakir bölgelerinden/kesimlerinden başlayarak- mutlaka örgütlenmesi gerekiyor. Ama ondan daha önemlisi, adamlığı mala/mülke/paraya/pula/amcaya/dayıya/partiye dayanan hoş ve de boş "muteber adam" şablonunun kesinlikle kırılması grekiyor. Sahicilik, inandırıcılık (ve bunları daha ileriki aşamada garanti altına alabilecek özelliklere sahip yeni para sistemi ve kurumlar) şimdi çok önemlidir -ileride daha az önemli olacaktır, çünkü yolsuzluğun maddi/manevi temeli tasfiye edilecektir. İlk aşamada 'parasız hizmetler' konusunda eski tecrübelerden, dünyadaki örneklerden öğrenmek gerekiyor. İnsanlar, ne olursa olsun sokakta aç/açık kalmayacaklarını, daha sonra da insan haysiyetine uygun bir yaşam sürebileceklerini bilmelidirler. Bunun sosyal barış için ne kadar önemli olduğunu anlamayanlar Yunanistan'a bakabilir. Gelecek korkusu, en küçük kıvılcımla olmadık yangınlar başlatabilir. Türkiye gibi sistemin kenar mahallelerinde temel insan ilişkileri çok daha az bozulduğundan, bu tip sorunların üstesinden gelmek daha kolay olabilir -yeter ki işin içine para ve yolsuzluk karıştırılmasın ve yolsuzlar en acımasız şekilde cezalandırılsın.
Bu kez kriz, konjonktürel krizlerden farklı -bir sistem krizi. Bu özelliğini gözden kaçırmadan, Şimdiye kadarki konjonktürel finans krizlerinin başlangıç tarihlerini tahmin etmek için Princeton Economics Institute’ta otuz yıllık bir çaba sonucu orijinal bir metod geliştiren Martin Armstrong'un gün şaşmayan tahminlerine bakılacak olursa, 2009 başından itibaren (3 Ocak?) büyük düşüş başlayabilir ve mütemadiyen 2011 (Şubatına?) kadar sürebilir. Eğer böyle olursa, bu çok uzun bir süre. Bu süre içinde yaşamsal önemde iki konu var. Birincisi: Kendi yağıyla kavrulabilen bir milli ekonomiyi yeniden canlandırmak ve çok sağlam bir temele oturtmak. Bu temel, “Büyüme” veya “ne kadar çok tüketiyorsan o kadar zenginsin” türünden kapitalist saçmalıklardan bağımsız olmak zorunda, çünkü har vurup harman savuracak dünya kalmadı. Artık hava da su da toprak da iktisatlı kullanılmak ve -daha önemlisi- değeri bilinmek zorunda. İkincisi: Dünyada ortalık çok karışırsa (bu ihtimal oldukça yüksek), Türkiye'nin etrafı ve yakın çevresi büyük bir savaş sahnesine dönüşürse Türkiye ne yapar. Güvenilir müttefikleriyle barış için nasıl daha efektif/aktif birlikler oluşturabilir ve barışı nasıl muhafaza edebilir. (Mesela Rusya, Doğu Avrupa ve Kafkaslarda önemli bir saldırgan savaş potansiyeli taşımaktadır. İran atom silahlarına sahip olduğu anda 17'inci yüzyıldan beri devam eden Türk-Fars dengesi İran lehine bozulur vs.) Bu konularda yalpalamayan, savaş tehlikesini de düşünen, tutarlı bir dış politika kurmak şimdi daha önemli.
2. Postkapitalist topluma doğru
Geçiş dönemi biraz sıkıntılı gibi görünse de, en kısa zamanda -yeni anlamda- kalıcı bir refah ve barış dönemine evrilebilir. Mütavazilik diye herkesin kıt kanaat yaşayacağı ve kuru/kültürsüz bir dönemin başlayacağını sanmak büyük aymazlık olur. Hayır. Kalıcı bir refah dönemi kurmak mümkündür ve kurulacaktır. Tabii bunun baş koşulu, kapitalizme has faizli para cinsinden kurtulmaktır. Bu konu, çok somut ve önemli bir konudur. Geçişin ilk aşamasında, (yani iyi/doğru olmanın sosyoekonomik temellerinin henüz inşa edilmediği bu dönemde) NEFS hakimiyeti, insani değerlere aktif bir şekilde sahip çıkıp yükseltmek çok önemlidir ve tam bir sınav teşkil etmektedir. Kalıcı refahı kurmak ise yeni para sistemiyle (ve onun neden olacağı yeni yaşam tarzıyla) alakalıdır. Yeni para sisteminin ilham alacağı iki temel örnekten en önemlisi, 10'uncu ve 13'üncü yüzyıllar arasında dünyanın çeşitli bölgelerinde çok sayıda yerel para biriminin yanyana varolduğu ve bu birimlerin sık sık geri çekilip yeniden piyasaya sürüldüğü, ve paranın kullanım bedeli diye birşeyin olduğu dönemlerdir. Bunun ne demek olduğu, bu dönemlerde ortaya çıkan yüksek yaşam kalitesinin, yüksek kültürün ve bunların sosyolojik nedenleri (ve daha sonra faizli para türünün yükselişiyle işlerin nasıl tersine dönüştüğünü, ikinci bölümde anlatmaya çalışacağız.
(devam edecek)
Global krizin bundan sonrasına hazır olmak konusunda söylenebilecek ilk şey artık galiba şu: “Kemerlerizi bağlayın!..” Ama iyimserlik adına maalesef bu kadarıyla da yetinmemek gerek. Çünkü acil bir iniş sözkonusu!.. Yani dikkat çekilmesi gereken konu, pilotun tecrübesi, kapasitesi ve derinliğiyle ilgili. Pilot acemiyse, olay bir düşüşe/çakılmaya falan da dönüşebilir! Ülkelerin/halkların şimdi bunu çok iyi tartıp bu dönemin yöneticilerini ona göre belirlemesi gerekiyor. Ahbap/çavuş/yan/yandaş usulüyle seçilmiş rantiyeci vasat kadrolarla önümüzdeki dönemden geçmek kesinlikle mümkün değildir. İlhan Kesici, krizden bahsederken yeterince çarpıcı olabilmek için, “Bütün herkese ve özellikle sermaye sahiplerine sesleniyorum, hepiniz öleceksiniz” diyor. (29.11.08 tarihli Vatan gazetesi. Aktaran, Can Ataklı). Kulağa abartılı da gelse de yersiz değil. 2007'de başlayan ve 2008'de trilyonlarca Dolar harcanarak bir süreliğine durdurulan düşüş, 2009'da hızlanarak yeniden sürecek gibi görünüyor.
Artık, iyimser olmanın somut nedenleri üzerinde durmalıyız ve iyimserliğin sağlam temelini oluşturmak için çabalamalıyız. Krizin ilk aşamasında, Türkiye gibi sistem taşrasında pek algılanmayan (olumlu) önemli gelişmeler oldu. Mesela daha yaz aylarında insanlığın vicdanı bazı yazarların (Alex Rühle onlardan biri) dünya basınında yazdıkları üzere, 'O trilyon Dolarlarla firmaları/bankaları kurtarmaya kalkmak yerine, küresel ısınma durdurulabilirdi.' Hesap-kitap ortada -bu mümkündü. Şimdi daha yeni yeni (Aralık ayı ortasında), bu sözlere cidden kulak asılmaktadır ve ciddi uyanma belirtileri görülmektedir. Sevgili Alex ve diğer yazarlar etkili oluyorlar (ama girişimlerin henüz yetersiz olduğu da kesin. Çünkü sistemsel değişiklikler yapmak zorunluluğunu duymadan, -mesela sistem mutlaka “büyümek, daha çok üretip tüketmek zorunda” olduğu sürece- atmosferi kurtarmak, en hafif deyimiyle 'kolay değildir') Çabalar sürüyor. Öyle veya böyle başarı mutlaka gelecektir.
Oksijensiz yaşanabileceğini ama parasız yaşanamayacağını sanan ve buna din gibi inanan para/iş/tüketim bağımlısı modern zaman insanı, hayatının krizine girmek üzere. Bu krizden çıkacağı da şüpheli. (Çıktığında başka birşey olmuş olacak) Şimdi en önemli konu, gelecek korkusudur. Toplumu gelecek korkusundan kurtarmak için, parasız temel hizmetlerin -ülkenin en fakir bölgelerinden/kesimlerinden başlayarak- mutlaka örgütlenmesi gerekiyor. Ama ondan daha önemlisi, adamlığı mala/mülke/paraya/pula/amcaya/dayıya/partiye dayanan hoş ve de boş "muteber adam" şablonunun kesinlikle kırılması grekiyor. Sahicilik, inandırıcılık (ve bunları daha ileriki aşamada garanti altına alabilecek özelliklere sahip yeni para sistemi ve kurumlar) şimdi çok önemlidir -ileride daha az önemli olacaktır, çünkü yolsuzluğun maddi/manevi temeli tasfiye edilecektir. İlk aşamada 'parasız hizmetler' konusunda eski tecrübelerden, dünyadaki örneklerden öğrenmek gerekiyor. İnsanlar, ne olursa olsun sokakta aç/açık kalmayacaklarını, daha sonra da insan haysiyetine uygun bir yaşam sürebileceklerini bilmelidirler. Bunun sosyal barış için ne kadar önemli olduğunu anlamayanlar Yunanistan'a bakabilir. Gelecek korkusu, en küçük kıvılcımla olmadık yangınlar başlatabilir. Türkiye gibi sistemin kenar mahallelerinde temel insan ilişkileri çok daha az bozulduğundan, bu tip sorunların üstesinden gelmek daha kolay olabilir -yeter ki işin içine para ve yolsuzluk karıştırılmasın ve yolsuzlar en acımasız şekilde cezalandırılsın.
Bu kez kriz, konjonktürel krizlerden farklı -bir sistem krizi. Bu özelliğini gözden kaçırmadan, Şimdiye kadarki konjonktürel finans krizlerinin başlangıç tarihlerini tahmin etmek için Princeton Economics Institute’ta otuz yıllık bir çaba sonucu orijinal bir metod geliştiren Martin Armstrong'un gün şaşmayan tahminlerine bakılacak olursa, 2009 başından itibaren (3 Ocak?) büyük düşüş başlayabilir ve mütemadiyen 2011 (Şubatına?) kadar sürebilir. Eğer böyle olursa, bu çok uzun bir süre. Bu süre içinde yaşamsal önemde iki konu var. Birincisi: Kendi yağıyla kavrulabilen bir milli ekonomiyi yeniden canlandırmak ve çok sağlam bir temele oturtmak. Bu temel, “Büyüme” veya “ne kadar çok tüketiyorsan o kadar zenginsin” türünden kapitalist saçmalıklardan bağımsız olmak zorunda, çünkü har vurup harman savuracak dünya kalmadı. Artık hava da su da toprak da iktisatlı kullanılmak ve -daha önemlisi- değeri bilinmek zorunda. İkincisi: Dünyada ortalık çok karışırsa (bu ihtimal oldukça yüksek), Türkiye'nin etrafı ve yakın çevresi büyük bir savaş sahnesine dönüşürse Türkiye ne yapar. Güvenilir müttefikleriyle barış için nasıl daha efektif/aktif birlikler oluşturabilir ve barışı nasıl muhafaza edebilir. (Mesela Rusya, Doğu Avrupa ve Kafkaslarda önemli bir saldırgan savaş potansiyeli taşımaktadır. İran atom silahlarına sahip olduğu anda 17'inci yüzyıldan beri devam eden Türk-Fars dengesi İran lehine bozulur vs.) Bu konularda yalpalamayan, savaş tehlikesini de düşünen, tutarlı bir dış politika kurmak şimdi daha önemli.
2. Postkapitalist topluma doğru
Geçiş dönemi biraz sıkıntılı gibi görünse de, en kısa zamanda -yeni anlamda- kalıcı bir refah ve barış dönemine evrilebilir. Mütavazilik diye herkesin kıt kanaat yaşayacağı ve kuru/kültürsüz bir dönemin başlayacağını sanmak büyük aymazlık olur. Hayır. Kalıcı bir refah dönemi kurmak mümkündür ve kurulacaktır. Tabii bunun baş koşulu, kapitalizme has faizli para cinsinden kurtulmaktır. Bu konu, çok somut ve önemli bir konudur. Geçişin ilk aşamasında, (yani iyi/doğru olmanın sosyoekonomik temellerinin henüz inşa edilmediği bu dönemde) NEFS hakimiyeti, insani değerlere aktif bir şekilde sahip çıkıp yükseltmek çok önemlidir ve tam bir sınav teşkil etmektedir. Kalıcı refahı kurmak ise yeni para sistemiyle (ve onun neden olacağı yeni yaşam tarzıyla) alakalıdır. Yeni para sisteminin ilham alacağı iki temel örnekten en önemlisi, 10'uncu ve 13'üncü yüzyıllar arasında dünyanın çeşitli bölgelerinde çok sayıda yerel para biriminin yanyana varolduğu ve bu birimlerin sık sık geri çekilip yeniden piyasaya sürüldüğü, ve paranın kullanım bedeli diye birşeyin olduğu dönemlerdir. Bunun ne demek olduğu, bu dönemlerde ortaya çıkan yüksek yaşam kalitesinin, yüksek kültürün ve bunların sosyolojik nedenleri (ve daha sonra faizli para türünün yükselişiyle işlerin nasıl tersine dönüştüğünü, ikinci bölümde anlatmaya çalışacağız.
(devam edecek)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)