Yeni bir tür İslamcı Emperyalizmi ve onun Sünni Ulusalcılığı

"Emperyalizm" terimini dikkatli kullanmak gerektiğini düşünürüm. Çünkü belli bir ekonomi ve belli bir zaman dilimi dahilinde kullanılmıştır. Ama Emperyalizm, ideolojik ana hatlarıyla postmodern dünyada eskiye özenenlere "ilham" olmayı sürdürüyor, o yüzden bir "İslamcı Emperyalizmi özentisi"nden bahsetmek yanlış olmasa gerek. Hele bu konuda, saygın bir dergide bir de uzun makale görünce, burada da değinmek istedim.
Arap Baharı, büyük umutlarla başladı. Bir özgürlük dalgasıydı ve herkes onu kendine yontmaya çalıştı. İlk başladığında Avrupa'da nasıl büyük şaşkınlığa yol açtığını dün gibi hatırlıyoruz. Bu hareket, Mısır'da, Tunus'ta, Libya'da, Yemen'de büyük çalkantılara yol açarken, Ürdün ve Bahreyn'de de Hükümet değişiklikleri getirdi. At iziyle it izinin birbirine karıştığı günümüzde ise, Arap Baharı'nın daha çok gizli servislerin ve bölge ülkelerinin (ve tabii gölge dışı ülkelerin) enstrümanı haline gelmekte olduğu görülüyor.
Bu hengamede en dikkat çekici gelişme, Arap Baharı'yla yıkılan rejimlerin yerine hep "Müslüman Kardeşler" türevi hükümetlerin gelmesi veya bu "ılımlı İslam" denen şeyin buralarda boy göstermesi.
1928'de Hasan El Benna tarafından Mısır'da kurulan Müslüman Kardeşler'in parolası, "Çözüm İslam'da" idi ve kuruluş bildirisinde, "İslam, hayatın her alanında kurallar koyan, herkesin yaptıklarını yargılayan sağlam bir düzendir" deniyordu. Burada bahsedilen "İslam", elbette modern "İdeoloji anlamında İslam"dı. Müslüman Kardeşlerin 1936'dan beri "Dışa açılmak" fikrinde olduklarını ve bunu bildirilerine de yazdıklarını biliyoruz. Bu fikirden anlaşılan, bir tür yayılmacılık, "İslamcılığın yayılması" veya "İslami Entegrasyon"un kurularak yeniden bir olunması fikridir. Eskiden olduğu/yaşadığı savunulan ideal İslam'ın kurulduğu, saf inancın özüne dönülmüş bir İslam...
Müslüman Kardeşler Mısır seçimlerini bu temelden ayrılmayan bir programla kazandılar. Muhammed Musri, geçtiğimiz yılın Haziran'ında Devlet Başkanı seçildi. Gene aynı Müslüman Kardeşler, 1983'de "Milli slami Cephe" adıyla Sudan'da da Şeriat'ı kurdular. Ürdün'de Krala karşı en büyük muhalefet de bir Müslüman Kardeşler Partisi olan "İslami Hareket Cephesi." Libya'da, "Adalet ve Kalkınma Partisi" adıyla Meclisteler! Gazze'deki Hamas da, Mısırlı Müslüman Kardeşler'in bir kolu olarak kurulmuş, sonra giderek İran etkisine girmişti. Müslüman Kardeşler'in başka bir kolunun şimdi de Suriye'de aktif olduğu söyleniyor. Tunus'da "Yenilenme Hareketi" 2011'de en güçlü Meclis grubuna sahip oldu. Suriye'deki "ayaklanma"ya da "Arap Baharı" değil, "Müslüman Kardeşler Baharı" deniyormuş.
Ortada bir Müslüman Kardeşler festivali var, ama bu hiç hayra alamet değil. 1970'lerde İran'da Şii İslamcılığı gelişirken, Türkiye'de de Erbakan'ın çıktığını ve bu hareketin başka bir ayağını oluşturduğu da malum. Erbakan da, katı bir Sünnilik ve onun kuralları üzerine oturtulmuş sosyal ve ekonomik bir sistem hayal ederken (Milli Görüş), dış politikada da İslami bir çizgi tutturulmasını planlıyordu. AKP giderek, bu geleneği devam ettiren bir parti görünümüne bürünüyor.
Vahabizmin, asıl "İslami dünyanın yeniden fethi" ideolojisinin sahibi göründüğü söylenebilir. İslami bir İmparatorluk kurmak fikrine "İslamcı Emperyalizmi" sözünü yakıştıran Chaim Noll, Müslüman Kardeşler ve Suud anlaşmazlığının da bu hedef dahilinde uykuya yattığını düşünüyor. Burada oluşan ve benim "Sünni Ulusalcılığı" diye adlandırmak istediğim yayılmacı pseudo-ideoloji üzerinden, bir "İslamcı Emperyalizmi"ni tartışmak da mümkün oluyor.
"Arap Baharı" İslamcılara yaramış görünüyor ama onları da siyasi nedenlerle kendi aralarında bölmüş görünüyor. Suriye'nin seküler ve Alevi rejimi, bu Sünni Ulusalcılığına ve Noll'un deyimiyle "İslamcı Emperyalizmi"ne ters.
İslamcılık, en genel anlamıyla, malum güç politikasını şekilsel bir İslam anlayışına adapte etmek üzerinden işleyen bir ideoloji. Neoliberal dönemin kriz ideolojisi olarak kullanıldığını da biliyoruz.
İslamcı Emperyalizmi'nin kendi sınırlarına dayanıp durduğu bir dönemi yaşıyoruz. İslamcı ideoloji eski canlılığını ve anti-emperyalist inandırıcılığını kaybetti. İslam coğrafyasında etnik ayrılıklar, birleştirici "İslam" faktörünün önüne geçmeye başladı. Bunun en iyi örneği, Türkiye Hizbullahı'na yakın bir siyasi Kürt partisinin kurulması ve Kürt Milliyetçiliğinin dilini benimsemesi.
Ama İslamcı Emperyalizmi'ni asıl tehdit eden şey, ekonomi. Çünkü bildik kapitalist ekonomi üzerine böyle yeni ulusalcı yapıda büyük ittifaklar kurmak eskisinden daha zor. Arap ülkelerinin ekonomileri sallanıyor ve Müslüman Kardeşler kardeşliği hiç de stabil değil. Mısır 2011'de yeni krediler aldı. Neoliberal ekonominin şimdilik en sağlam durduğu İslami ülke İran. Ama Petrol zengini Suudların ve Körfez şeyhlerinin, yanlarına AKP Hükümetini alarak emperyalistliğe soyunmaları, nasıl bir dünyada yaşadığımızı, eski klişelerin geçerliliğini yitirdiğini gösteriyor. 
"Sünni Ulusalcılığı" Türkiye'de kültürel-homojen Sünni bir toplum yaratabilir mi? Buna gülerek kocaman bir "Hayır" diyebiliriz. Peki "İslamcı Emperyalizm" özentisinin başarı şansı var mı? Elbette "Hayır". Çünkü Postkapitalist bir devirde, kapitalizm tel tel dökülürken, sadece konjonktürel ekonomik başarılara dayanarak emperyalizmcilik oynamak, ancak, Bütüncül Emperyalizm'in koltuğunun altında gerçekleşebilir (onun da en merkez ülkesi ABD'dir). Ve bu sadece bir oyun olarak kalır, yani sanaldır! Asıl emperyalizmin kuralları dahilinde ve bir yere kadar. İslamcılar da zaten hayalleri gerçek sanan bir tür değil midir? Bu ham hayallerin en kötü yanı, binlerce insanın kanına girmesi ve girmeye de devam edecek olması.