Suriye’de Baas rejiminin on gün içinde çöküşü ve şimdilik “ılımlı” görüntü veren İslamcıların Şam’ı ele geçirmesi herkesi şaşırttı. Toz duman dağıldıkça, olayın boyutları daha iyi anlaşılıyor. Bu olay önce, İsrail’in 1967’deki “6 Gün Savaşı”ndan beri kazandığı en büyük zaferin bir sonucu olarak değerlendirilebilir. 1979’daki “İran Devrimi”nden beri yükselen bir İran hegemonyası ve İslamcılığın cesaretlendirilmesi sözkonusuydu. İran rejimi, devasa petrol kaynaklarından elde ettiği gelirleri, “vekil güçler” inşa ve tahkim etmeye ayırmıştı. İran’ın Suriye ile ittifak, Yemen, Hamas, Hizbullah’ın “Parti Ordusu” haline getirilmesi ve Irak’ın Şii etkisine girmesi, Osmanlı ile başlayıp 1979’a kadar süren “Sünni etkisi altındaki Ortadoğu” denklemini değiştirmişti.
İsrail, İran’ın vekil güçlerini etkisiz hale getirip İran’ı psikolojik baskı altına alarak, zaten içi boşalmış olan Suriye Baas rejimini, ordusu devleti ve ekonomisiyle çöküşün eşiğine getirmiş görünüyor. Suriye ordusunun aylardır maaş alamayan ve yol kesip arabalardan para toplayarak yiyecek alan askerleri, Hizbullah ve İran milisleri olmadan, Rus uçakları uçmadan varlığını sürdürecek durumda değilmiş. Bu değişimin neredeyse kan dökülmeden gerçekleşmesi, olayın en pozitif yanı.
Olaya en yakından bakınca, İsrail’in büyük zaferinin önce kendine, sonra Türkiye’ye yaradığı görülüyor. Tabii Türkiye Kürt bölgesinin etkisizleşmesini sağlayacak, Rusya üslerinin kalmasını isteyecek, Amerikalılar da yüzlerini İran’a döneceklerdir, ama bunlar, daha büyük resime bakınınca önemli detaylar sayılmazlar.
Olaya, malum NATO-Rusya/Çin itişmesi açısından bakacak olursak, Hamas’ın 2023 Ekim ayı başındaki saldırının, Rusya’ya Ukrayna’da nefes aldıracak bir hamle olduğu görülür. Böylece ABD’nin, en önemli müttefiki İsrail’e yoğunlaşıp Ukrayna’yı boşlayacağı beklenmiş olabilir. Ama asıl beklenmeyen, İsrail’in askeri başarısıydı. İsrail, tüm İran bağlaşıklarını şaşırtıcı bir şekilde Tahran’ın merkezinde, Suriye’de, Lübnan’da vurarak Şii hegemonyasını sonlandırdı. Bu zaferin görünmeyen başarıları, Rusya ile yapılan bazı pazarlıkları olabilir. Ya Ruslar Suriye’de kalacak ama Ukrayna’da ilerlemeyi durduracaklardır, ya da Suriye’den çıkıp Ukrayna’da işgal ettikleri topraklara sahip olacaklardır. Olayın daha geniş açıdan bakılınca görünen yanı, Türkiye’nin Rusya ile Batı arasında salınıp durmasını sonlandırıp -beklendiği gibi- Batı’nın safında hizalanması, Suriye’de hakim güç haline gelme ihtimaliyle Rusya’ya eyvallahının kalmaması, Ukrayna savaşının da daha tehlikeli bir aşamaya geçmesi. Rusya Ukrayna’dan sonra Suriye’de de bir hezimet yaşıyor, utandırıldı. Ukrayna’yı “bir haftalık operasyonla alırız” söylemi boş çıkmıştı. Gerçi sonra Rusya toparlandı, korkunç bir hız ve miktarda silah üretiyor, ama ABD’yi başka savaşlarla meşgul etme girişimi ters tepmiş görünüyor.
Gelinen aşamada Rusya, içine düştüğü utançtan kurtulmak için atom silahlarını sahiden de kullanabilir, hem de bunu sonrasındaki izolasyon ve iç karışıklıklar pahasına yapabilir. Tabii bir de daha geniş açıdan bakmayı gerektirecek durumlar var.
Günümüzün otokratik totokratik “siyasi” zevatının anlamadığı bir konu var: Zaman aleyhlerine işliyor. Bakın Şam’ı alan İslamcı tayfa bile, adaletten, herkese eşit davranmaktan, Hristiyanlara ilişmemekten falan bahsediyor. Derslerini iyi çalışmışlar, çünkü otoriterlerin bastığı zeminin çökeceği, soludukları oksijenin kesileceği bir zamanda yaşıyoruz. Rusya’nın başarılı olabilmesi için, önce Putin’i indirip onun yerine demokratik bir yönetim kurması gerekiyor. Aynı konu bütün dünya için geçerli. 20’inci yüzyıl artığı otokratik yapıların sürdürülmesi çok zor. Bu gerçeği İsrail de Trump da anlamak zorunda kalacak. Sistemin entropik çözülmesi hızlanıyor. Suriye, ekonominin Captagon satışıyla döndürülmeye çalışıldığı bir “failed state”. Devletin önce özel hizmete mahsus mafyatik yolsuz bir örgüte dönüşüp, ülkelerin çeşitli bölgelerinden çekilmesi ve ardından çökmesi ile devletsiz bölgeler artıyor. Böyle bölgeleri, Güney Amerika’dan Asya’ya kadar artık her yerde görüyorsunuz. Bu gelişmenin son kurbanı Irak idi, şimdi Şam’ı alan İslamcıların “devleti koruyacağız” yaklaşımı, onlara akıl verenlerin akıllandıklarını gösteriyor, zira ülkeleri parçalamak, devletleri yok etmenin sonucu mülteci akınları, IS gibi barbar örgütlerin doğuşu ve dipsiz bir fakirleşmeye yol açtığı anlaşılıyor. Eskiden bunlar tolere edilebiliyordu, ama sistemin bütününü tehdit edebilecek boyutlara ulaştığından daha dikkatli davranılıyor.
Suriye’nin despotuna karşı başlayan “askeri” harekat, despottan bıkmış yılmış halkın katılımıyla kısa sürede devrime bezer bir görünüm arzetti. İçinde bulunduğumuz zamanın özgün kalitesine uygun bir gelişmeydi ve otoriter yönetimlerin hepsi bunu “not etti!” Zira er ya da geç, hiç ummadıkları bir şekilde hızlı ve temiz tarafından bertaraf edilebilirler. Şaşırtan zamanlarda yaşıyoruz ve Suriye bir istisna teşkil etmeyecek gibi görünüyor.