İnebahtı (Lepanto) Savaşı ve denizlerde Türk hakimiyetinin sonu

Bir gün içinde en fazla sayıda insanın öldüğü en büyük deniz savaşı İnebahtı"da yaşanmıştır. 7 Ekim 1571'de İyon denizinde, Yunan Pelopones yarımadasının heman kuzey-batısında, Petras Körfezinin girişinde, Kaptan-ı Derya Ali Paşa komutasındaki 260 gemiden oluşan Osmanlı donanmasıyla Amiral Don Juan de Austria komutasındaki 211 gemi kapışmıştır. Aslında İspanyol Çağı'na çarpıp batan Osmanlı'nın yerel bir savaşıdır da denebilir. Zira İspanyolların tüm dünyada gemi oynattığı bir devirde, Akdeniz'desadece 33 yıl süren Osmanlı üstünlüğünün bitişinin de sembolüdür. 28 Eylül 1538'de İnebahtı savaşında Andrea Doria komutasındaki İttifak, Kaptan-ı Derya (Kızılsakal) Barbaros Hayrettin Paşa tarafından bozguna uğratılmıştı. Andrea Doria, İnebahtı savaşında da komuta eden amirallerden biridir ve bu kez bir zafer kazanmıştır.
Bu büyük deniz savaşın asıl nedeni Kıbrıs'mış -desek yanlış olmaz sanırım. Çünkü sadece bir ay önce 1 Ağustos günü Piyale Paşa ve Lala Kara Mustafa Paşa komutasındaki Osmanlı leventleri Kıbrıs'ı ele geçirmişlerdi.

İnebahtı'da savaş düzeni: Sağda Osmanlı Donanması
Bu sırada Kıbrıs'ta yaşanan entrikaları duysanız, dudaklarınız uçuklar.
Venedik Cumhuriyeti, II. Yakub'un Kıbrıs kralı olması için ona destek veriyor, o da 1464'de tahtı ele geçiriyor. Kralın on yıl boyunca Venedikle iyi ilişkiler yürütmesine rağmen, bu Venediğe yetmiyor, onu Venedikli Katharina Cornaro ile evlendiriyorlar, ama her nedense Kral, daha evlendiği gece ölüyor ve yeni evlendiği karısı, hükmen Kraliçe oluyor. Yıl 1474. Türkiye'de tahtta II. Mehmet (Fatih) oturuyor. Bu sırada Türkiye'de tarih kitaplarında asla anlatılmayan yeni İspanyol çağı da Kıbrıs'ta kendini gösteriyor. Resmen Kudüs'ün ve Küçük Ermenistan'ın da Kralı sayılan II. Yakup, meğer Venediklilere karşı kendini garantiye almak amacıyla İspanyollarla iş tutmuş. İspanyollar, taze kraliçenin Venedikli danışmanını öldürmeye kalkıp Kıbrıs'ta bir ayaklanma örgütleyince, Venedikli amiral Pietro Mocenigo olaya el koyuyor, ayaklanmacıların hepsini feci şekilde öldürtüyor. Kraliçeyi 1489'da İtalya'ya gönderdikten sonra Kıbrıs, tam bir Venedik toprağı. Sultan II. Bayezid dönemi. İstanbul'da oturan Sultan pek oralı olmuyor. Ama Türkler Akdenizi kontrol eder hale gelince, işler değişir.
Kıbrıs'ın Osmanlı adası olmasıyla birlikte Avrupa'da Hristiyanların baskısı yükselir ve düşaman olan Venedik ve İspanya biraraya gelmek zorunda kalırlar. O dönemde zirvesini yaşayan Osmanlı donanmasında 600'e yakın kadırga ve 150 bin Levent bulunmaktadır.
Savaşın başlamasından önce Hristiyan kuvvetlerin gemileri küçük Oksia Adası yakınında dizildiler. Ertesi gün 7 Ekim Pazar günü gemiler karşılıklı birbirine yaklaştı. LaReal gemisinden savaşa komuta eden Don Juan de Austria, 206 gemisi ve 28 bin askeriyle savaşa girdi. 106 küçük yardım gemisi de onun kuvvetleriyle birlikteydi. Üç parça kalinde dizdiği filosunun sağ ve solundakiler hareketli gemilerdi. Zamenın en büyüklerinden 6 büyük Venedik gemisi de ortada ve kuzey kolunda görevlendirilmişlerdi.
Ali Paşa'nın filosu da üç parçalı dizilmişti ama onun daha fazla gemisi olduğundan, Hristiyan donanmasının uzunluğundan bir kilometre kadar daha uzun bir saf oluşturmuştu. Sabah Dokuz sularında Don Juan, bir ayin düzenlenmesini istedi. bir saat kadar sonra Don Juan, gemisinden ilk top atışını yaptı. Ona Ali Paşa, "Sultan" gemisinden top ateşiyle cevap verdi. Kırk dakika kadar sonra gemiler birbirine girdi.

Saat onbir sularında beş Türk kalyonu, San Marco'nun amiral gemisini kuşattı. Leventler gemiye çıkmayı başardılar. Savaşa giren amiral Agostino Barbarigo, komuta ettiği adamlarına sesini iyi duyurmak için zırhının yüzünü koruyan kısmını açmıştı. Bir Türk oku sağ gözüne saplandı ve amiral anında öldü. Fakat yardıma gelen ir gemiyle birlikte Türklere direndiler ve onları püskürttüler. Aynı anda Türk amiral gemisiyle merkezden saldıran Ali Paşa, Hristiyan ittifakının amiral gemisi La Real'i ele geçirmeye çalıştı Yeniçeriler gemiye çıktı, gene de gemiyi alamadılar.
Burada en dikkat çekici olan, Türklere dayanamayıp kırılan Venediklilerin yardımına gelen İspanyol askerlerin Türklere karşı etkili olmalarıdır. Bu açıdan bakıldığında savaşın sonucunu İspanyollar belirlemiş görünüyor. Gemilerin manevra yapmalarına imkan vermeyen sıkışık merkezde gemi gemiye, göğüs göğüse savaş oldu. Öğleden sonra bir sıralarında merkez gemilerde Hristiyan ittifakı zafer kazanmış gibiydi. Türkler, güney cephesinde Maltalıları yenmek üzereydi. Osmanlı donanmasının ikinci komutanı Uluç Ali, Maltalıları yenmiş gibiyken, üzerine Hristiyan merkez güçlerinin de yaklaştığını görünce, savaşın kaybedildiğini anladı ve otuz gemisiyle çemberi yarıp çıktı. Peleppones etrafından İstanbul'a çekildi. Sultan II. Selim'e yendiği Maltalı şovalyelerin bayrağını getirmişti. Sultan ona "Kılıç" ünvanını verdi. Daha sonra tarihte Kılıç Ali Paşa olarak tanındı.
Savaşın sonucu elbette önemliydi ama güçlü Osmanlı için yıkıcı olmaktan çok uzaktı. Hristiyan ittifakı 117 Osmanlı gemisini ele geçirdi. Osmanlı komutanı Ali Paşa savaşta öldü. Türk Ordusu İspanyol gücü karşısında 30 bin asker kaybetti. Buna karşın Hristiyan ittifakının kaybı sadece 8.000'di, 13 gemi kaybettiler. Türkler 60 gemi kaybettiler, 30 gemilerini de düşman eline geçmemesi için kendileri batırdılar. Hristiyan ittifakı bu zaferini bir kara savaşıyla desteklemekten uzaktı. Nitekim savaştan sonta Papa ölünce ittiak da bozuldu. Venedikliler Türklerin intikan alacakları korkusuyla yaşamaya başladılar. Zafer sonrasında İstanbul'a gelip yeni bir dostluk kurmaya çalışan Venedik elçisine Sokollu Mehmet Paşa'nın söylediği sözleri, Türkiye'de okula giden her çocuk bilir: "Biz Kıbrıs'ı alarak sizin kulunuzu kestik. Siz donanmamızı yenerek sadece sakalımızı traş ettiniz. Kesilen kol uzamaz, ama kesilen sakal daha gür çıkar." Gerçekten de Türkler, sadece bir yıl içinde 150 yeni savaş gemisi yaptılar! Osmanlı donanması, savaş öncesi durumuna bir yıl içinde ulaştı. Ama Psmanlıların bir deniz gücü ve deniz imparatorluğu olma amacı son buldu. Ve Türkler, bu savaşın gizli galibi İspanyollara hiç kafa yormadılar, Avrupalılar gibi Amerika'ya (veya deniz aşırı başka yerlere) açılmak gibi işlerle uğraşmadılar. Dünyada İspanyol çağı fırtına gibi eserlen Türkler bölgelerine kapandılar ve sanatın kültürün yükseldiği Türk Uygarlığının en güzel dönemleri başladı.