Kapitalist sistemin ve bildiğimiz dünyanın sonu uzak değil. Böyle bir cümle yazmak için artık kâhin olmak gerekmiyor ve bu konu artık kimseye absurd gelmiyor. Adı "antikapitalist" konmamış da olsa, Kazdağlarından HES'lere kadar yükselen doğal/organik halk tepkisi ve onun etkisi, yaptırım gücü, sisteme karşı direnişin sadece sokakta kalmayıp halkın memuru olan devlet kurumları ve hükümetlerine de yansıyacağından ve benimseneceğinden herkes emin olabilir. Süreç bütün dünyada başladı ve önümüzdeki yıllarda çok daha somut hale gelebilir.
Nasıl Roma İmparatorluğu'nun yıkılışı sonrasında Avrupa'da toprak/"arsa" üzerinden işleyen (ama halka kölelere davranır gibi davranamayan, onları alıp satamayan, onların evlenme ve mülkiyet haklarını kabul eden) ''feodalite'' düzeni, yeni iş makineleri sahiplerinin "kapitalizm" yeniliğiyle baş edemediyse; kapitalizm de internette bilinçlenip anlık -global bazda- örgütlenen ve sıkılınca dağılıp sonra yeniden örgütlenen "sivil toplum"un yükselişiyle baş edemiyor, hatta ne yapacağını şaşırmak üzere.
Kapitalizme balta olan -insan doğa ve hayvan sevgisiyle hareket eden- eğitimli kesim, aynı zamanda kapitalizmin asıl büro ve kalifiye eleman malzemesini ve de en has müşteri topluluğunu teşkil ettiğinden, sistemi popülizm/milliyetçilik/illiyetçilik de kesmiyor, sorunlar çözülemeyip sürekli erteleniyor. İşte bu aşamada sistem krizi giderek aküt bir hal alıyor, çünkü eğitimli kesim, doymak bilmeyen bir avuç gizemli zengin olmadan sistemi çok daha insancıl bir noktaya çekebileceğine ve hatta değiştirebileceğine eskisinden çok daha fazla inanıyor. Bu konuda ilk önce yeni yasalarla yargının insan haklarına, insan haysiyetine, yani doğaya hizmet eder hale getirilmesi ve sistemin 17'inci yüzyıldan beri "ana fikri"ni teşkil eden "sınırsız mülkiyet", "kâr maksimizasyonu" ve "sadece firmayı ve ortaklarını, yani kendisini düşünmek" gibi "ilkeleri" değiştirmek geliyor ve bu değişiklik gereği, bugün keşfedilmiş bir şey de değil. Artık sadece sivil toplumun çok daha bilinçli ve güçlü olmasının bir sonucu olarak daha ciddiyetle konuşuluyor ve yavaş yavaş uygulanıyor, bu konuda insanlar hızla bilinçleniyor. "Sahip olma, kullan" gibi sloganlar artık kimsenin yabancısı değil.
Türkiye'de "lüks" sayılıp konuşulmuyor diye, global şirket gökdelenlerinin en üst katlarındaki CEO'ların, kapitalist sisteme karşı yükselen tepkinin bir dip dalgası gibi nasıl büyük bir sessiz çığ gibi biriktiğini ve üzerlerine geldiğinde o koltuklarında oturamayacaklarını, hatta o koltukların iptal edileceğini anlamadıkları sanılmasın. Mesela ABD'nin bir kısım "Maneger elitleri" bu yaz yeni prensipler kararlaştırdı. JP Morgan Chase, Apple, General Motors, Boeing gibi en büyüklerin de aralarında bulunduğu "Business Roundtable" adlı önemli lobi grubu, bundan sonra önce kendi firmalarının hisse sahiplerini/ortaklarını düşünmek yerine, birçok kişiyi/şeyi öncelik haline getirecek. CEO'lar, firmaların sahipleri kadar çalışanlarını da, müşterilerini de, işyerlerinin bulunduğu kesimleri/halkları da, ve çevreyi de düşüneceklerini taahhüt ettiler. Tepkileri hafifletmek için bundan sonra benzeri haberleri gazetelerde daha sık okuyacağız (tabii yabancı gazetelerde!) Feodalite de yıkılırken böyle tavizler vermiş, giderek kapitalistlere ve yeni "vatandaş"a teslim olmuştu. Aynı şey şimdi yaşanıyor. Ama kapitalizmin iptalinin, feodalitenin iptali kadar uzun sürmeyeceği kesin. Zaman artık çok hızlı akıyor.
Türkiye'de de antikapitalist mücadele ve postkapitalist değişim ile sistemin ekonomik-politik zirvesini teşkil eden "Plütokrasi"ye karşı yükselen tepki giderek özdeşleşiyor. Sistemin aşılması konusunda Dünyada atılacak adımları Türkiye'de de atarak -hatta daha önce atarak- ülkenin Yeni Dünya'daki yerini alışını şimdiden hazırlamak şart. Osmanlı gibi geç kalıp nal toplamamak gerekiyor. Geleceğini tamamen tüketmiş bulunan talancı neoliberalizmde ısrar eden Sağın son versiyonu islami Muhafazakarlığın bütün türevleriyle birlikte zayıflaması ve daha da zayıflayacak olması tesadüf değil, Dünya tarihinin Türkiye'deki olağan tecellisi.