"Düzen" sözcüğü, çocukluğumda Sol çevrelerde yaygın kullanılan bir sözcük'tü. Aşık ihsani de bir türküsünde, "Kendine bir düzen getir hey!" der. "Bu düzen değişmelidir", sadece bir talep değil, Bülent Ecevit'in kült kitabının da adıydı ve sözcüğe herkes aşinaydı. Açıkçası, o zamanın insanlarıyla bu sözcük de kayboldu, sadece Türkiye'de değil, Dünyada da. Türkiye'de 1970'li yılların ortalarına hatta sonlarına kadar, daha çok eski TİP kökenliler, yani Türkiye'nin özgün bağımsız solcuları bu sözcüğü yaşattılar. Dünya'da 1970'lerde, "Sistem" denmeye başlandı ve bu sözcük 1980'lerin sindirilip kıyıda köşede kalmış, hapis anılarını anlatmaktan yorulan Sol çevrelerde ancak 1990'larda yaygın kullanılan bir sözcük oldu. "Düzen", Türkçe bir kelimeydi, "Sistem" ise "enternasyonal", eskilerin deyimiyle "beynelminel", hatta global bir laf. -Boşuna da değil. Yeni "Sistem" sözcüğünün kabul görmesi süreci, aynı zamanda bugünkü global Dünya ekonomisinin kurulması ve meşruiyetini kazanması süreciydi aynı zamanda, Türkiye'nin globalleşme ve tabii neoliberalleşmeye, 24 Ocak kararlarıyla başladığı malum, darbeden hemen önceydi.
"Düzen kurmak", ideolojilerin genellikle ana amacıdır ve "Düzen" de zaten sürekli eleştiri halinde varolan ve kendinin bu şekilde farkına varan bir şeydir. Düzen gerçekten var mıdır, yoksa bir fiksiyon mudur, onu değiştirmek ne demektir, bu yazının konusu.
İnsanoğlu ve insankızı, daima daha iyi bir yaşam peşinde koşmuştur, hayatın anlamı da buradadır zaten, ama "iyi yaşam"ın ne olduğu konusunda farklı fikirler vardır. Bugün "iyi yaşamak" deyince Türkiye'de, "Ev araba yat kat"dan daha fazlası anlaşılıyor. Anlaşmazlıkların en önemli nedeninden biri de bu. "Herşeyin var" ise, turlarla yurt dışına da gidiyorsan, geniş bir kesim ve dandik basın tarafından "iyi yaşıyor" sayılıyorsun. İyi yaşamanın, aslında bir ruhsal tatmin ve tekamül meselesi olduğu, maddi alanın da bu asıl hedefi desteklediği ölçüde anlam ve değer kazandığını bilenler, arabadan inip artık bisiklete binenler. Daha demokratik bir ülkede yaşamak isteği, kültürden daha fazla nasiplenebilmek, daha bilgili ve görgülü olmak, kimliğini daha açık ve yüksek perdeden ifade etmek, Kürt olmak, dünya vatandaşı olmak (ayrı bir yazı konusu), farklı cinsel seçimler, bazen Türk bazen Kürt bazen Alman veya İranlı olmak, Alevi Sünni değil Budist olmak ve özel tercihlerine kimsenin karışmasını istememek, domatesini evinde kendi yetiştirenlerden olmak... Sadece karın doyurmak ve "elalem ne der" hesabına indirgenemeyecek bir hayat bu ve kalitesi eskisi gibi düz ayak tanımlanmıyor.
Düzen, insanların birşeyleri açıklama ihtiyacından doğma bir yerıgerçektir. Bir şeyi kolay anlamak için onu basitleştirir, belli köşe taşları koyup kadraja girmesini sağlarsınız. Düzen ve Sistem, böyle şeyler. Tanımlayabilmek için basite indirgemek, onu değiştirebilmek fikrinin de esasıdır. "Düzen" sözcüğünün hükmettiği zamanlarda, onu kurmak ve değiştirmek daha bir kolay gibi görünüyordu, zira Dünyada esas olan milli ekonomilerdi, globalleşme ise esasen -hepsi aynı standartları kullanan- havaalanlarında yaşamaktaydı. Pratik olarak "düzen kurmak" örnekleri vardı, mesela Küba, hatta barbarca da olsa Kamboçya veya Singapur, hatta Yugoslavya. "Sistem" lafı gediğe konduğundan beri "sistem kurmak" artık sadece teorik bir uğraşı. Kafa patlatıp tuğla kalınlığında kitaplar yazabilirsiniz bu konuda, ama "yeni bir sistem kurmak", eskiden "yeni bir düzen kurmak" anlayışından çok daha farklı bir niteliğe sahip ve bunu anlamaya çalışmadan, Dünyadaki hızlı değişimini anlamak da kolay değil.
Eskiden bir parti kurar bir devrim yapar sonra da düzen kurardınız. Bunu sonuncu kez deneyenlere "İslamcılar" diyoruz. Dünyanın değişen bir yer olduğunu anlamayan ve bu anlamamazlıklarını da değişmez tek saydıkları kutsal kitaplarından yaptıkları alıntıların değişmezlığıne borçlu olan İslamcılar, hâlâ düzen çağında yaşadığımızı sanıyor. Formül şöyle: Örgüt, uzun vadeli katakulli ve şeriat. Ama bir şeyin farkına varmakta zorlanıyorlar: Sistem devrinde düzen kurmak için "düzen kurucu" müdahalelerde bulunursan, "düzelttiğin"den çok daha fazlasını bozarsın. Bu deneyimi de önce Amerikalılar yaşadı (ama Bush'un bir şey anladığını sanmıyorum, ardılları anladı).
Açıklamak için iyice basite indirdiğimiz "Düzen", Immanuel Kant ve Thomas Hobbes için, koruyucusu olmadan yaşayamayan bir şeydir. Bu koruyucu, günümüze kadar esasen ABD (ve müttefikleri) idi. Ben bu "koruyucuları" silah-külah ile sınırlamadığımdan, "Sistemin merkez ülkeleri" diye ifade ediyordum, yani sadece NATO değil Japonya da, Çin ve artık Rusya da bu kategoride, çünkü kapitalizmin esaslarını hem koruyorlar hem de bizzat o esaslara dayalı bir varoluş biçimi sürdürüyorlar.
"Düzen"in tedavülden kaldırılıp "sistem"e dahil edildiği Dünyamızda "sistem" nasıl değiştirilr? Bu yaygın ama yanlış soruya başka bir soruyla karşılık verilebilir: Sistem zaten değişken/hareketli/kapsayıcı ve bizim kafamız bassın diye tarif edilmiş birşey ise ve global ise, onun değişim istkametini/eğilimini nasıl etkileyebiliriz? "Sistem"in ortasına kafamıza göre -mesela kadayıflı İslam tipi- "Düzen" gecekondusu kurup yaşatamıyor isek, bu "Sistem"i nasıl değiştirebiliriz?
Sistemi değiştirmenin ilk işi, onu yeniden ve başka türlü düşünmektir. Sonra, devrimlerle bir sürü şeyi yıkıp yenisini yapmak yerine -bu yol Irak'da izlenmişti mesela, orada "Düzen" kurulmaya çalışıldı, düzeni geçtik, sistem bile bozuldu- bütüne nüfuz edecek yeni moleküllerle aşılama yapmak...
Bu şu demektir: Bugünkü "sistem"in genelinde işleyen ve asla tartışılmayan yapılara -mesela firma örgütlenmesi biçimi- alternatif mikro formatlar eklemek. Bunlar zaten oluyor ayrıca, mesela petrolün terki. Suudların fişini çeken ve mühendislerin kurguladığı elektrikli otomobiller sayesinde olmaya başladı.
İnsanlar ille de izah edebildikleri bir "düzen" içinde mi yaşamalılar? Bu soru, "insan masal dünyasında mı yaşamalı" gibi bir soru. İzahat da bir yere kadar, sonra tüm terimler, hatta terminoloji değişiyor ve yeni izahatler/tanımlar gerekiyor. Günümüde tarihçiler, "tarih öyle değil böyle" diye yırtınırken, aslında "düzen" ve "sistem" düşüncelerinin yapay/geçici izahat kolaylığından kurtulmanın hiç de korkulacak bir şey olmadığını gösterdiklerinin farkında değiller. Belki de hızla değişen Dünyaya artık, "düzen" ve "sistem" ötesi bir yerden bakmanın zamanı gelmiştir.