Aziz Nesin'in Taksim'deki "Marmara Otel"in adının başında peydahlanan "The" lafıyla çok dalga geçtiğini ve buna kızdığını hatırlıyorum. "Türkiye'nin aydınları" dendi mi (Eskiden "entelektüel" değil "aydın" kavramı kullanılırdı), nefes almadan sayardık: Yaşar Kemal, Aziz Nesin. Sonra bir nefes alınır, üçüncü kişiler değişirdi. Ben "Uğur Mumcu" derdim. Ama ilk iki kişi uzunca bir süre değişmedi, ta o berbat yıla kadar: 1995.
Bu uğursuz yıl, Türkiye'nin PKK'ya karşı çok geniş hacımlı askeri bir operasyon yaparak 1999 yılında Öcalan'ın hapsine kadar sürecek bir dönemin başlangıcıdır. Galiba Türkiye'de entelektüeller çağının da -bence- sona erdiği yıldır. Ocak ayında "The" Marmara otelde patlayan bir bombayla, Türkiye'nin en önemli kültür adamı Onat Kutlar öldü. O dönemde ben Cumhuriyeti sadece onun yazılarını okumak için alıyordum. Uzun kültür yazıları yazardı ve kalitesi o günkü ve bu günkü seviyenin üzerindeydi. Uğur Mumcu'nun öldüğü gün Türkiye'ye temelli gelmeye karar vermiş biri olarak, İstanbul'a indiğim gün bütün televizyonlar Cumhuriyet gazetesinin bahçesinde toplanan kalabalığı, kırmızı karanfilleri ve Uğur Mumcu'nun gazete tarafından basılmış büyük fotoraflarını gösteriyordu. 1995 Temmuz'unda Aziz Nesin öldü ve geriye sadece koca Çınar Yaşar Kemal kaldı.
Yaşar Kemal, Türk dilinin o dönemde -şimdi de- yaşayan en büyük yazarı olarak, Kürt meselesinin çözümü istikametinde çabalarda bulundu ama o yıldan sonra entelektüelizmin artık daha küçük harflerle yazıldığını, önemini hızla yitirdiğini ve giderek bugünün, "gereksizleşmek" gibi korkunç bir durumun eşiğine geldiğini söyleyebiliriz. Eskinin ulu din adamları (Türkiye'de ulu dervişler) ne idiyse, entelektüeller de modern çağın seküler etik deniz fenerleridir, yönünüzü ona bakarak tayin edebileceğiniz insanlardır. Öyleydiler. Türkiye'de de öyleydiler.
Entelektüeller çağının ardından, -bence- büyük bir ruhsal boşluk kaldı. Sözünü hiç kimseden ve hiçbir şeyden sakınmayan Uğur Mumcu'nun yeri nasıl doldurulabilir? Bu artık iki nedenle imkansız. Birincisi, Uğur Mumcu'nun sahiden benzersiz, devamlı ve inatçı, daima sağlam bilgiye dayanan, Sol ahlakın yükseklerinden konuşan biri olmasıydı. İkincisi, Uğur Mumcu'nun yaşadığı atmosferin ve devrin artık olmaması. Günümüzde eski entelektüeller de, onların yaşadığı dünya da yok ve bu yazının konusu biraz da yeni dünyanın entelijansiyasıyla ilgili.
Fransanın güçlü adamı De Gaulle, Filozof ve yazar, dik Solcu Sartre'ı tutuklamaktan bahsedenlere, "Sartre Fransa'dır, Fransa'yı tutuklayamazsınız" demiştir. 1968'lilerin kült figürü "Kızıl Dany", (Daniel Cohn-Bendit) Sartre'ın gelip, "Siz devrimi nasıl yapacaksanız bana anlat" dediğini ve onu can kulağıyla dinlediğini, anlattıklarına çok şaşırdığını anlatmıştır. O yıllarda Avrupa'nın bütün Hükümetlerinin başı bu gençlerle beladaydı, derken Almanya'da "Kızıl Ordu Fraksiyonu" (RAF) çıktı, "Kızıl Tugaylar" doğdu, aynı yıllarda Türkiye'de de Mahir Çayan ateşli yazılarını yazıyor, gizli Sol partiler ve örgütler, dernekler, pıtrak gibi her yerde kuruluyordu. Entelektüelizmin Sol bir damara sahip olmasının nedeni, uyarıcı ve eleştirici bir yana sahip olmak zorunluluğudur. Türkiye'de de, dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi "Aydın" denince akla, az veya çok Sol tandanslı insanlar gelir. Türkiye Solunun ve entelektüalizminin üzerinden silindir gibi geçen, günahı -askerler tarafından- ödene ödene bitirilemeyen 1980 darbesine rağmen, entelektüalizm bugüne kadar Sol kaldı.
Entelektüelizm derken, "tanımlayan" ve "değerler sisteminde kategorilendiren" diye iki benzer gruptan bahsetmiş oluyoruz. Tanımlayan entelektüeli, daha çok bilim camiası ve Uğur Mumcu'nun temsil ettiği sağlam gazeteci formatında görebiliriz. Günümüzde gazetecilerin entelektüel boşluğu dolduran insanların çoğunluğunu oluşturduklarına bakarak, "Tanımlayan entelektüel"in geniş bir çevreyi oluşturduğu ama eskinin entelektüelleriyle kıyaslandığında, daha düşük bir profil sergilediğini söyleyebiliriz. Elimizden kayıp giden entelektüelizm, hayatı/olayları tanımlamaktan ziyade, onun etik/kültürel değerleri ışığında topluma ve eğitimli kesimlere yön veren, onların kendi fikirlerini oluşturmalarına temel sunan, toplumların değer yargılarının bekçisi niteliği taşıyan entelektüalizm. Yaşar Kemal ve Aziz Nesin böyle entelektüellerdi.
Bugün televizyon stüdyolarını dolduran ve kaliteleri artık yerlerde sürünen "Konuşan kafa"lara entelektüelliği neden konduramıyoruz ve kolayca "Entel" diye aşağılayabiliyoruz? Çünkü bu ünsanların seviyesizliği bir yana, bir tarihi ufku yok. Daha geçtiğimiz birkaç yıla kadar aramızda yaşayan ama yaşlanıp suskunlaşan büyük isimler, "İlerleme", "Sosyalizm", "Daha insanca yaşamak ideali" gibi ambisyonlara sahiplerdi ve Sosyalist Blokun çöküşü ardından o perspektifler karışıp "Zamanın sonu" falan da ilan edilmiş olsa, nasıl bir zamanda yaşadıklarına dair sağlam fikirlere sahiplerdi. Entelektüeller en güzel atlara binip gittiler, onların yerine her akşam kafa kafaya verip ekranda politika konuşan, biteviye, yavan insanlar geldi. Evet aptal değiller, ama çok tekdüzeler. Tarih ve tarihi dönem bilincinin ortadan kalkmasıyla, günübirlik aynı (siyasi) konuları çiğneyip bir sonraki gündem konusunu bekleyen ve eski entelektüellerin cübbesine talip yeni entelektüellerin hiç bir tahmini ve tasavvurunun gerçekleşmemesi, gazetelerin halkın nabzını tutamadığı bir soyutlanma yaşattı Türkiye'ye ve tabii Dünyaya. Son yüzmi yıldır yaşanan muazzam değişimden entelektüel de nasiplendi.
Entelektüel, ille de uzmanlık alanına sahip olmadan, makul akıl ve mantık yürüterek Dünya hakkında konuşulabildiği zamanların adamıdır/kadınıdır. Günümüzün son derece karmaşık ve digitalleşmiş Dünyasında, bu dünya hakkında konuşmak için daha çok, uzmanların ve bilimcilerin ağzına bakılıyor. Tabii bu, bilimcilerin şaşmaz yaratıklar olduğunu göstermiyor. Bu blogda galiba, bilim adamlarının gelecek tahminlerinin, maymunların daktiloyla şiir yazma ihtimali kadar olduğunu, uzman olmayan ilgili insanların çok daha doğru tahminler yaptıklarını yazmıştım. Devasa bir bilimsel araştırmanın sonucu. Ama asıl entelektüel, yani aklıyla ve kalbiyle tartarak Dünya hakkında konuşan ve sözü dinlenenler (artık dinlenilmiyor elbette), nereye gittiler, neden kayboldular? Bu sorunun ilk yanıtı, galiba gönüllü suskunluklarından, sonra mecburi angajmanlarından ve okur-yazarlık seviyesinin kendine has bir zirve yapmasından. Neden susuyorlar? Konuşup içeri atıldıklarında, bir haftada unutulabiliyorlar. Eskiden asla bir yerde unutulmazlardı. Mesela CHP'ye susuyorlar, çünkü diğerlerine göre en ehveni şerrin CHP olduğuna inanıyorlar, şer berbat bir şer. Aslı şöyle olmalıdır: Aydın, toplumunun milion taşıdır. Toplumsal ve insani değerleri, etik kuralları, ve benzeri birçok normu belirleyen, kategorize eden kişilerin, ehven-i şer falan tanımaması gerekir.
Eski usul "entelektüeller çağı"na son veren asıl gelişme, artık kimsenin "mentor"a (yani mürşide/öğretmene veya kanaat önderine) ihtiyaç duymaması, sözünü söyleyebileceği mecraların son derece yaygınlaşmasıdır. Bu bağlamda Twitter'ın Türkiye'de Almanya'dakinden çok daha fazla kullanıldığını hatırlatalım. Elbette bu kullanım derecesinde "entelektüel faaliyet" yok denecek kadar az bir yer tutuyor, ama insanların Google kullanmayı öğrenmeleri, doğrudan söz edebilme mecralarına sahip olmaları, entelektüelizme küçümsenmeyecek bir darbe indirmiş görünüyor. Buradan çıkan sonuç, entelektüalizm sırasının geniş kitlelere geldiği gibi bir "fikir" değil elbette. Tam tersine. Vasatlaşmanın bu yoldan yayıldığını ve adına "Trol" denen yaratıkların, insanı şaşkınlıktan şaşkınlığa sürüklenebildikleri gerçeğine de "maruz" kalabiliyoruz. Sonuç, Trollerin desteklediği iktidarlar, kanaat önderleri, "sanatçılar" ve artık herhangi bir "fikir yapısı"ndan bahsedemeyeceğimiz, bir günde yüzseksen derece değişebilen "Konuşan kafalar". Artık biliyoruz ki, "Entel" deyip küçümsediklerimizin bile yaşayamadığı Dünyamızda "yeni" bir cins insan da yaşam alanı buldu. Latince "Akıllı insan" anlamında "Homo sapiens" adını kullanamayacağımız, öğrenmeyen, bir şey öğretilemeyen, ahlaki/etik değerleri çok düşük profilli, akılsız ve ahmak bir insan türü de yaşam alanı buldu. Bu türe Latince, "Homo insipiens" deniyor.
Bir zamanlar din adamları toplumun üzerinde çok etkililermiş, onların yerini seküler entelektüeller almıştı. Toplumun seküler değerlerini gözeten entelektüellerin de etkilerini yitirdiği günümüzde, bu çok önemli boşluğu dolduracak yeni bir entelektüel türü doğabilir. İnternetteki doğrudan ifade özgürlüğü ve muktedirleri karikatürleştirip büyük kitlesel tepkiler oluşturulmasında önemli roller oynayanlar, adları genellikle bilinmeyen yeni entelektüeller. Ve karmaşıklaşan Dünyada değerlerin Milion taşı olmak görevi orada duruyor. Entelektüelizm, modern devrin sekülerizminden doğan eleştirel bir tür olduğundan, Suriye'de yeniden keşfedilen sekülarizmin/laikliğin yeni özelliklerle tahkim edileceği çağımızda ikinci baharını yaşayabilir. Ama yeni entelektüelin eskisinden oldukça farklı olacağını söylemeye gerek yok sanırım.