İslamcı terörizmin iflası mı?

El Kaide'nin İstanbul'daki Amerikan konsolosluğuna yaptığı intihar saldırısı, dikkatleri olası İran savaşına ve bu önemli örgütün üzerine çekmesi gerekirken, eylem 'soğuk iç savaş'a malzeme yapıldı. Artık neredeyse dünyayı AKP ve Ergenekon davası etrafında gelişen karşılıklı hamleler olarak algılayan, komplo meraklısı kültürcü popüler zihniyet, Türkiye'nin savaşa hazırlıksız ve -çok daha önemlisi- günlük etkilenmelere açık bir ruh haliyle yakalanmasına neden olmak üzeredir. Dünya basınında artık sadece başlangıç tarihi tartışılan savaş öncesinde, bölgenin en büyük ve etkili ordusuna sahip Türkiyenin savaş konusundaki kararı, savaşa taraf olacağı düşünülen ABD/İsrail ve İran'ı da, Türkiye kadar ilgilendirmektedir. (Hatta AB, Rusya, Çin'i de ve savaştan azami ölçüde etkilenecek olan dünya finans çevrelerini, dünya petrol lobisini de ilgilendirmektedir)

Bu arada, Türkiye'nin tavrını önemli ölçüde etkileme ve bloke etme kabiliyetine sahip, o iki hukuki süreç işlemeye devam etmekte, savaş öncesi biri hükümetin, diğeri ordunun üzerinde yoğun psikolojik baskı oluşturmaktadır. Kamplaşma, toplumun yapay olarak birbirine karşı konumlanara etkisizleşmesine neden olmaktadır. Çünkü birinin söylediğine karşıdaki inanmamakta ve sırf biri söyledi diye diğeri karşı çıkmaktadır. Kısacası artılarla eksiler birbirini götürmekte, geriye 'sıfır' kalmaktadır. Sonuç: Kafa karışıklığı, enerji kabı, karşılıklı güvensizlik, bilinmezlik ve ortak-tavırsızlık halidir. Böyle bir atmosferde El Kaide'nin veya onun zihniyetindeki El Kaide ruhunun yeniden ortaya çıkarak eylem yapmasını, sadece bu iki davaya endekslemek, dünya ve gerçeklerden ne kadar kopulduğunu göstermektedir.

El Kaide'nin son siyasi konumu ve örgütsel durumu hakkında halen iki temel görüş bulunmaktadır. Bunlardan terör uzmanı Bruce Hoffman tarafından savunulanı, örgütün eskisinden daha tehlikeli hale geldiği şeklindedir. Diğer görüş, son İstanbul saldırısında izleri görüldüğü üzere, örgütün etkisini yitirerek, yerini, El Kaide'ye ve ideolojisine özenen bağımsız amatör küçük radikal gruplara bıraktığı yönündedir. Bu tesbite bağlı kalarak Hoffman'ın teorisine geri dönüp, amatör grupların görece daha tehlikeli olduğunu, El Kaide ruhunun sistemin neden olduğu lümpenleşmeye ideolojik malzeme sağladığını söyleyebiliriz. Soğuk Savaş'ın ardından 1990'lı yıllarda yükselen neo-liberal dönemin kültürcü siyasi ifadelerinden biri de El Kaide'de ifadesini bulan İslamcı ideolojidir. Küresel vahşi kapitalist sistemin fakirleştirerek sosyal hayattan bile dışladığı işsiz/umutsuz gençlerin etnik kökenleri üzerinden değil de dini kökenleri üzerinden kolayca benimseyebileceği kültürcü ideoloji, İslamcılık olmuştur. Neo-liberalizmin diğer ürünü mikro-milliyetçi ideoloji gibi sistemle hiçbir temel sorunu olmayan, hatta sistemin karanlık yanlarından yararlanarak yaşayan İslamcı ideoloji, iflas eden neo-liberal siyasetin gölgesinde önemli bir kriz yaşamaktadır. Örnek alınan ABD'deki haliyle: ılımlı Hristiyancı yeni muhafazakarlar ve onlara teorik destek sağlayan eski solcu neo-liberal 'demokrat' aydınlar formülü Amerika ve Avrupa'da çökmüştür. Fakat neo-liberal çöküşün İslamcılara yansıması yenidir ve El Kaide örneğinde değerlendirdiğimizde, karşımıza ilginç bir ideolojik mücadele çıkmaktadır.

Geçen yılın Kasım ayında, El Kaide'nin Usame bin Laden ve Eymen ez Zevahiri ile birlikte üçüncü kurucusu sayılan Seyyid İmam el Şerif (Dr. Fadl), Mısır'dan yolladığı bir yazıyla, El Kaide'nin iki önderini çok sert bir şekilde eleştirmiş ve Bin Laden'i ihanetle suçlamıştır. Dr. Fadl, 1988'de Pakistan'ın Afgan sınırı yakınındaki Peşaver'de örgütün kuruluşunda yer almış ve El Kaide'nin temel yasası 'Cihada hazırlanmanın ilkeleri'ni kaleme almıştır. Radikal İslamcı cihad hareketinin adeta 'yaşayan efsane' saydığı ve Hz. Muhammed'le akraba (Seyyid) olan Dr. Fadl, 'Rationalization on Jihad in Egypt and the World' başlıklı yazısıyla, El Kaide'nin 11 Eylül 2001 saldırısını, 'Bütün Müslümanlar icin bir felaket' olarak nitelemiş ve şiddeti -istisnalar dışında- kesinlikle reddetmiştir. Silahlı mücadeleyi 'verimsiz' bulan Dr. Fadl, El Kaide'nin hedef için her türlü cinayeti mübah gören cihad anlayışının 'Kur'an yasalarına aykırı' olduğunu savunmaktadır (Zevahiri, yazıya aynı setlikte yanıt vermiştir). 'El Kaide böyle devam ederse beş yıla kadar tamamen izole olur' diyen 'Dr. Fadl'ın örgüte yönelttiği eleştirilerin benzerleri, çeşitli ülkelerde İslam uleması tarafından daha yumuşak bir dille yapılmıştı. İlk kez bizzat örgütün içinden böyle sert eleştiriler gelmektedir.

El Kaide içindeki tartışmalara New Yorker dergisinde dikkat çeken gazeteci Lawrence Wright'ın bir dergiye anlattığına göre, Dr. Fadl'ın yazısı, Londra'da Arapça yayımlanan Asharq al-Aswat gazetesine geçen yılın Mayıs ayında fakslanmıştı. (Die Weltwoche 24/08) Tartışma, İslam inancının neo-liberal İslamcılıktan kurtuluşuna önemli bir adımı sayılabilir. Buna rağmen, sistemin hızla fakirleştirerek para/iş odaklı sosyal hayattan dışladığı kalıcı işsizler (gençler), sisteme duydukları tepkiyi genellikle böyle sloganlaştırılıp basitleştirilmiş kültürcü ideolojilerle ifade etmeyi tercih etmektedirler. Neo-liberal devrin adeta sembolü haline gelmiş olan intihar eylemcisi, global kapitalist sistemin temel sosyo-ekonomik sorunularını sadece etnik ve dinsel kimlikler üzerinden açıklamaya çalışan (ama açıklayamayan!) sağ veya sol kökenli kültürcü neo-liberal anlayışın ürünüdür. Onunla hesaplaşmadan, ne bugünkü türden kamplaşma cinnetlerinden kurtulmanın, ne de gençliği terör belasından kurtarmanın imkanı vardır.