Popülizm, politikanın işlevini önemli ölçüde yitirerek halkı artık hiç heyecanlandırmadığı günümüzde devreye girmiştir. Popülizm, politikanın -esas itibariyle- ekonomi politikasına indirgendiği aşamada, neo-liberal piyasanın iradesini halka hallince anlatma görevini üstlenmiştir. O aynı politikayı kimin uygulayacağı önemsizleşince, politikadan başka kriterler devreye girmiştir ve halka yakınlık önem kazanmıştır. (Halka yakın olmak elbette kötü değildir, tam tersine) Fakat yeni popülizm, bu olumlu yanını halkın yararına kullanmamaktadır. Çünkü başta halkı ilgilendiren temel sorunların kaynağı neo-liberalizmden yanadır. Hatta ister (İsviçre’deki ve Avusturya’daki gibi) yabancı düşmanı aşırı milliyetçi, ister (Türkiye’deki gibi) islami muhafazakar, ister (Polonya’daki gibi) tarih takıntılı megaloman sayılsınlar; popülistler, mutlaka serbest piyasa fanatiği ve neo-liberaldirler. Bu onların ortak özelliğidir.
Sistemin sorunlarını kendi dinamikleriyle aşabildiği ve iyi işlediği dönemlerde politikanın asıl fonksiyonu, toplumdaki maddi çıkarların paylaşımını karşılıklı siyasi mücadele ile şekillendirmek idi. Neo-liberal ekonominin hakim olduğu atmosferde ise politikanın konusunu teşkil eden çıkar paylaşımı, tek taraflı hale gelmiştir ve esas olarak küresel sermayenin çıkarlarına göre işlemektedir. Eskiden bu bir siyasi mücadele meselesiydi. Bir çok sosyal hak, bu mücadele sonucu kazanılmıştı, örneğin sosyal devlet böyle kurulmuştu. Yeni popülizm, işte bu sistemiçi mücadelenin -globalleşmenin bir sonucu olarak- çalışanlar tarafından 1990’larda kaybedilmesinden sonra (önce Doğu Avrupa’da) ortaya çıkmıştır. Esas olarak, sosyalizmin (yani kooperatist kapitalizmin) çöktüğü ülkelerde özelleştirmeci neo-liberalizmin (derme çatma da olsa) kurulduğu, totaliter bürokrasinin iktidardan uzaklaştırıldığı ve (Batılı anlamda) demokratikleşmenin başladığı yerlerde görülmektedir. Yeni popülizm, demokrasinin bozulması ile neo-liberal ekonominin bozulması arasında doğrudan bağlantı olduğuna da önemli bir kanıttır.
Popülizm, sadece politikanın bozulduğunu göstermez; aynı zamanda modern demokrasinin de (yeni yeni tartışılmaya başlanan) önemli zaaflarına işaret eder -ki bütün bunlar, sistemin bozulma semptomlarıdır.
Politika heyecanını yitirdiğinden, bütün dünyada, her seçimde parti değiştirebilen bir ‘yüzer-gezer oylar’ fenomeni ortaya çıktı. Eski partisine sadık seçmen sayısı, son onbeş yıldır bütün dünyada inanılmaz bir şekilde azaldı. Yeni popülizm, halkın politikadan umudunu kestiği aşamada, “bir de bunu deneyelim” psikolojisine hitap eden bir postpolitika türüdür. Doğası gereği popülizm, politikanın kaale almayıp yukardan baktığı halkın dilini konuşmakta ve halkın seviyesine inmektedir. Bu onun olumlu yanıdır -ama aynı zamanda da zayıflığıdır. Çünkü Amerikan ekonomisinin çöküp çökmeyeceğinin tartışıldığı bir atmosferde, günümüzün son derece karmaşık sorunlarını halkın diliyle/seviyesiyle ve günlük beklentilerine uygun olarak konuşup çözmek mümkün değildir. Böyle tehlikeli zamanlarda popülizmin -iktidarı ve muhalefetiyle birlikte- karmaşık sorunlara verdiği reaksiyon, alakasız sanal/sansasyonel tartışmalardır. (Türkiye’de: türban, laiklik gibi klişe konular)
Yeni popülizm, herkese mavi boncuk dağıtmak, “herşeyden birazcık” anlamına geldiğinden, ayrıntılara girmekten ve derinleşmekten kaçınır. Aslında ne Sağcı ne Solcu ne İslamcı ne de başka (ideolojik) bir şeydir ve olmadığı halde bunları (son derece yüzeysel olarak) kendine mâleder. Buna mecburdur, halkın geniş kesimlerine hoş görünmek için bu gereklidir. Popülizm, doğası gereği yüzeyseldir ve yüzeysel kalmak zorundadır. (Fakat yeni dönem sığlık kaldırmaz) Yeni popülizm, halkın çaresizlik dönemlerinin duygusal/psikolojik beklentilerini karşılayacak -politika ötesi/dışı- bir kontekste gündeme geldiğinden, süreç içinde birden tüm halk desteğini yitirebilir de. Yeni popülizmin kaderi büyük ölçüde, halkın psikolojisinin değişmesine bağlıdır (ve/veya, dönemin kalitesine uygun, halka yakın, karmaşık aküt konuları halka anlatmayı beceren sahici politikaların ortaya çıkmasına bağlıdır). Yeni popülizmin en önemli bir diğer özelliği de, (ayrıntı içeren) sağlam eleştirilere asla gelememesidir. Basının herşeyi basitleştiren tutumu ve analitik/eleştirel olmayan yüzeysel gazetecilik, popülizmin zayıf yanlarını örtmektedir.
Politikanın etkisini yitirdiği günümüzde, eski ideolojik popülizmin ideolojilerden arınmış yeni hali siyaset sahnesine hakim olmuştur. Yeni popülist partilerin rüzgara göre sağcı, solcu veya futbolcu ‘olabilmesini’, solun elinden solculuğu almak, inançlıların elinden dini almak gibi değerlendirmek, günümüzün en önemli siyasi fenomenini görmemek anlamına geliyor. Yeni popülizm, sağcı/solcu/dindar/vs. görünebilir ama bunların (hem az az hepsi) hem de hiçbiridir. (Neo-liberal ekonomi sorgulanmadığı sürece biraz solculuktan veya islamcılıktan zarar gelmez!)
Ivan Krastev’in (Komünist Manifesto’nun) kulağa tanıdık gelen sesiyle söylediği gibi: ‘Dünyada bir hayalet kol geziyor – Popülizmin hayaleti.’ Onu iyi tanımak gerekiyor. Klasik haliyle popülizm, ideolojik arkaplana sahip bir oportünizm türüdür. Yeni popülizm ise, ideolojiler arasında ayrım yapmadan onları keyfine göre kullanır. Krastev’in deyimiyle yükselen yeni popülizm, ‘bir ideoloji içeremeyecek kadar sığ ve eklektik’ bir yapı arz ediyor. (‘The populist moment’ Eurozine 18.9.2007) Yüz küsür yıl önce Rosa Luxemburg’un da dikkat çektiği üzere, ‘eleştiri kaldırabilecek kadar yapıcı/pozitif bir teori kurmaktan aciz’dir (Gesammelte Werke, C.1, S.372)
Yeni popülizm, halkın politikadan umudu kestiği bir atmosferde, karizmatik bir lider etrafında, ideolojiler ötesi klientelist (eşitsiz çıkar/bağımlılık ilişkileri) temelinde doğuyor. Paul Taggart’ın dikkat çektiği üzere, iktidara geldikleri ülkenin resmi totaliter/militarist ideolojisini ve elitlerini reddeden bir tavır sergileyerek dindar/muhafazakar değerleri savunuyorlar, ama ‘parlamentolardaki tartışma ortamını sona erdirerek demokrasiyi bozuyorlar.’ (Prsekroj 26.5.2006)
Yeni popülizmin Latinamerika’da ortaya çıkan türünü analiz eden Nikolaus Werz’e göre, çağın bu yeni siyasi fenomenin yaygınlaşmasının baş nedeni, sol ve sosyalist hareketlerin çok zayıflamasıdır. (E+Z, 3.3.1997) Popülistler, kapitalizm eleştirisini boşlayan solun ilgilenmeyi bıraktığı sosyo-ekonomik konuları en sulandırılmış haliyle malzeme olarak kullanıyorlar. Demokrasinin çok yönlü karmaşık/detaylı bir siyasi tarz gerektirdiğini unutturarak, konuları kendilerine göre basitleştiriyor ve kısa yollara/sloganlara indirgiyorlar.
Yeni popülizm, etkisini yitireceği bir trende girmektedir ve artık eskisi kadar kolay alıcı bulmamaktadır. Eski tip demode totaliter ideolojilerin yenilmesi ardından gelen demokratikleşmenin ilk aşamasında yapıcı, özgürlükçü ve tabuları konuşabilen olumlu bir rol oynamakla birlikte, giderek demokrasi önünde bir engele dönüşüyor. Çünkü parlamentoyu tartışmalar için değil, sadece şeklen, tasdik mekanizması olarak kullanmaya eğilim gösteriyor. Sistemle ilgili kategorik sorunları -doğası gereği- konuşamadığı ve zorunlu yüzeyselliği nedeniyle ve asla ayrıntılı tartışmalara müsait olmadığı için bilerek/bilmeden halkın yapıcı/olumlu anlamda politize olmasını da önlüyor. Bu nedenle yeni popülizm, Vandana Shiva’nın ünlü deyimiyle, ‘çözümün değil sorunun bir parçası’ haline gelmek üzeredir. Ayrıca yeni popülistler, genellikle yolsuzluklara karşı çıkan bir söylemle halkın desteğini aldıkları halde, iktidara geldikten sonra giderek, bir zamanlar şiddetle eleştirdikleri kesimlere benzemektedirler. Halkın popülizmin büyüsünden uyanması da genellikle bu noktada başlamaktadır.
Küresel sorunların ve yerel yansımalarının ciddi tehdidi altında, popülizmin kalıcı olması ihtimali bulunmuyor. Çünkü yeni popülist hareketleri birarada tutan çimento, sosyolojik değil psikolojiktir. Totaliter devlet elitlerine olan güvenini büyük ölçüde yitirerek hayal kırıklığına uğramış, politikaya küskün, geleceğe endişeyle bakan seçmenin politikaya tepkisi sayesinde hayat buluyor. Yeni popülizmin olumlu yanlarından birini Alexandre Dorna’ şöyle formüle ediyor: Halkın yaşadığı bu hayal kırıklığı atmosferinde, ‘yeni popülist önderin karizmatik kişiliği, kitleler üzerinde bir cins antidepresan etkisi yapıyor.’ (‘Wer ist Populist?’ Le Monde Diplomatique 14.11.2003)
Politika, ekonominin diktasından/sultasından kurtulup, ekonomi üzerinde yeniden belirleyici olunca, her ülkede hak ettiği yerini yeniden alacaktır. O zaman popülizme gerek kalmayacaktır.