Açıkçası ilk okuduğumda şaka sandım. Akşam gazetesinin bugünkü başlığı, "Patrikhane-CIA-Gülen ittifakı." Gazetenin haberinde konu fazla araştırılmadan yazılmış olduğundan, kağıt üzerinde çok absürd duruyor. Türkiye'de yaşayan Rumların sayısı ikibin kadar, Patrikhane de Türkiye'nin gözü gibi bakması gereken çok eski ve önemli bir kurum. Darbe ile ne alakası olabilir ki?
Ama bu kez hiç de yabana atılmayacak bir iddia söz konusu ve asparagas da değil. Bu iddiayı ortaya atan, ABD'nin eski Yemen büyükelçisi ve dışişleri müsteşarlarından Arthur H. Hughes...
Büyükelçinin EurActiv'de çıkan yazı, ortalığı daha fazla karıştırmasın diye siteden kaldırılmış olabilir. İnternette yazıdan yapılan alıntılarda görüldüğü kadarıyla Hughes, net bir şekilde "Gülen CIA için çalışıyor" diyor ve onun Amerika'ya kaçışında Fener Rum Patrikliğinin mali görevlisinin önemli bir rol oynadığını söylüyor. Burada bir parantez açayım ve internette gezinerek ulaştığım bilgileri kısaca aktarayım.
İddialara göre Patrikanenin finansmanı, Rum asıllı Amerikalı zenginler tarafından sağlanıyor ve finansmanın İstanbul ayağındaki din adamı da hayatta kalmak için çabalayan Patrikane'ye şantajla istediğini yaptırabiliyor. Hughes'in yazıda adını da verdiği, Akşam gazetesinde de yeralan bu görevlinin, Rum kökenli eski CIA şefi Tanet ile yakın ilişkileri olduğu iddia ediliyor. Ajan filmi gibi, doğruluğu kuşkulu bilgiler. Fener Patrikliğinin ödeneğinin, Amerikan gizli servislerinin isteklerini ne kadar yerine getirip getirmedikleriyle ilişkisi sahiden var mıdır, bilemeyiz, ama Hughes iddialarında yalnız değil.
Amerikan dış politikasının önemli isimlerinden Zbigniew Brzezinski de Twitter'da, "Erdoğan'a karşı yapılmaya çalışılan darbenin arkasındaki Amerikan desteği büyük bir hataydı ve bu, Amerika'nın itibarına önemli ölçüde zarar verecektir" diyor. Darbe girişiminin, Türkiye'nin Rusya ile yakınlaşması nedeniyle yapıldığı konusunda Türk basınında sayısız yazı çıktı. İki Amerikalının da tastik ettiği bir saptama. Rusya'nın devreye girmesiyle çöken Amerikan Suriye politikisının altında kalanlardan biri de, o politikaya angaje olmuş Türkiye idi ve durumu kurtarmak için Rusya ve İran ile yakınlaşması kaçınılmaz görünüyordu. Burada en ilginç konu, bizzat Amerikalıların da darbenin ardında Amerika'nın olduğunu söylemeye başlamalarıdır ve yorumu hakeden asıl konu, budur.
Bir Amerikalı müsteşar ve büyükelçi, bir Amerikalı dış politika duayeni, kendi devletlerinin en mahrem konularını neden bu kadar açık seçik -isimler falan vererek- konuşmak "ihtiyacı" hissediyor?
Galiba Suriye'deki hezimetin verdiği yılgınlıktan ve hezeyandan çok daha fazlası söz konusu ve konu fena halde politik, çünkü ABD'de ve Batı'da Türklerin Batı ittifakından uzaklaşmaları hiç bu ciddiyetle konuşulmamıştı ve yakında seçimler var Amerika'da. Türkiye'yi kaybetmelerine neden olabilecek bir hezimet, bir tehlike sözkonusu ve bu ölçüde bir tehlike, önemli bir politik malzeme aynı zamanda. Amerikan gizli servisleri darbeyi desteklemiş ama işlerini yalap-şalap yaptıkları için mi darbe başarısız olmuştur?
Bugünkü gibi önemli ve tehlikeli zamanlarda dostlar arasındaki güveni yeniden kurabilecek en doğru tutum, doğruyu söylemektir. Belki böyle bir durumla karşı karşıyayız. Geçen gün, Türk ordusu ile birlikte Suriye'ye giren ÖSO ile YPG çatışınca, New York Times gazetesi "CIA ile Pentagon çatıştı" diye yazdı. Hangisinin hangisi olduğuna Rufailer karışır ama, ortada bir Amerikan iç karışıklığı, hatta keskin iç karşıtlığı olduğu kesin.
Amerika'da, Türklerin ille de vesayet altında yaşamaları gerektiğini, ya Amerikancı ordu ya Amerikancı Gülen cemaati vesayetinin dayatılması gerektiği düşünülürken, büyünün bozulması ve dolaylı Amerikan vesayetinin çöküşü gibi "alışılmadık" bir durum mu var?! Panik havası seziliyor. "Vesayetsiz olmaz"cılara karşı bir de Türkleri adam yerine koyup onlarla aynı göz hizasında konuşmanın daha doğru olacağını düşünenlerin mücadelesi gibi görünen şey, iç politika için kullanılan malzemeden ibaret bile olabilir.
Amerikan seçimlerinde Gülencilerin Demokratları destekledikleri, Clinton'a yüklü bağışlarda bulundukları söyleniyor. Gülen'in arkasında CIA'nin ve Demokratların olduğu, 21'inci yüzyılda utanmadan darbecilik yaptıkları falan ayyuka çıkarsa bundan en çok Bush sülalesinin devamı Cumhuriyetçiler karlı çıkar.
Türkiye, içine düştüğü tecrit ve bataklıktan kurtulmak için mecburiyetten Ruslara ve İranlılara yaklaşarak ABD'den uzaklaşırken, itibarı yerlerde sürünen Suud ve Katar'la kanka olmaya son verme istikametinde ilerliyor. İtibarını geri kazanmak için başka çaresi de yok. Brzezinski, Türkiye'nin bu hamlesini haklı buluyor ve darbe destekçiliğinden sonra ABD'nin buna itiraz edecek yüzünün de kalmadığını kibarca ifade ediyor. Amerikan çağı Türkiye'de de sona ererken şimdi asıl soru, özgür Türkiye'nin ABD/Batı ile eşit ilişkilerini ve en önemlisi Batı kökenli evrensel değerlerle ilişkilerini nasıl tanımlayacağı? Konjonktür ve yeni paradigma, Amerikan çağı ile birlikte Amerikan çağının islamcı/muhafazakar yerli temsilcilerinin üzerinden de silindir gibi geçiyor. İslamcılar, geçen yıllarda "üzerine basmak"tan bahsettikleri Türk bayrağını ellerinden düşürmez oldular. İslamcılık öylesine iflas etti ve tecrit oldu ki, islamcıların milliyetçiliğe sığınmaktan başka çareleri kalmadı. Amerikalılar, Türkiye'yi yeniden kazanmak için Gülen'i, hatta çok daha fazlasını gözden çıkarmaya hazır görünüyorlar. Önümüzdeki birkaç ay, önemli gelişmelere gebe.