Ölümsüz şairler Du Fu, Li Bai ve Çin'in kıyameti An Lushan ayaklanması

"Nehirde sürüklenen su kestanesi gibi, bir yere varmakta zorlanıyorum."
Du Fu, 766 yılında yazdığı uzun şiirinin bir yerinde böyle diyor.
Dur durak bilmeden dolaşan, gezgin bir derviş gibi o. Ama "Budha rahiplerinin münzevi hayatını yaşayamayacak kadar da hayata bağlı." Çin nüsusunun dörtte üçünün canına malolan, otuzbeş milyon insanın öldüğü büyük bir ayaklanmaya şahit oluyor. Kıyametin ortasında oradan oraya savrulurken, tarihte ilk kez, şiirde bireyi ve günlük hayatı işliyor. Avrupa'da ortaya çıkan birey, Renaisseince'dan sekizyüz yıl önce ilk kez Du Fu tafafından edebiyatın öznesisi oluyor. Günümüzde Çin'in en büyük klasik şairi sayılan Du Fu, daima fakir, daima hüzünlü, daima yolcu. Dervişler gibi bir lokma bir hırka, gezerken Halkının nasıl mahvolduğunu, günlük hayatın zorluklarını ve mazlumluğu, kendi günlük hayatından yola çıkarak yazıyor. Artık olağan sayılan, "Ezilenlerin yanında olmak" gibi sanatçı duruşunun Çin'de ilk tecelli ettiği şair. Şiirine daima bir melankoli hakim. Tang dönemi Çin'inde başlayan ve bu hanedanlığın yıkılmasıyla sona eren An Lushan ayaklanmasının derin hüznünü, Du Fu'da okumak daha o zaman mümkün. Kendini, vatansız bir gezgin olarak tanıtıyor.
Klasik Çin şiiri, Türklerin Divan Şiirinden daha katı kurallara ve kalıplara sahip. Tang döneminde Du Fu tarafından en uç zirvesini yaşayan klasik şiir, Divan şiirindeki gibi, seçilen kalıba kesinlikle uymak zorunda. Klasik Çin şiirinde, Divan şiirindeki gibi beyitler var. Tang devri klasik şiiri, sekiz beyitten oluşmak ve her mısrada beş veya yedi işarete sahip olmak zorunda. Çinlilerin görselliğe dayanan, her biri derin ve çoklu anlamlar içerebilen işaretlerinin ses tonu da önemli Klasik Çin şiirinde. Üçüncüyle dördüncü beyitlerin, hem gramer hem de konu kalıbı bakımından paralellik arzetmeleri gerekiyor.
Türkiye'de Lale Devri'nde en mükemmel halini yaşayan Türk Uygarlığı gibi, Tang dönemi uygarlığı da Çin'in en yüksek kültür ve uygarlık dönemi sayılıyor.

Tang Hanedanını 617'de kuran ayaklanmacı Çin komutanı Li Yuan, Çin'in kuzey-batısındaki steplerden gelen ve göçebe Türk kökenlere sahip bir savaşçı. Türk kağanı Şibi'nin âni saldırısını önleme bahanesiyle Sui Hanedanına son verip kendi hanedanlığını kuruyor. Kral olup Tang Gaozu adını seçtikten sonra da ülkedeki isyanları bastırmakla meşgul oluyor. En yakın adamı, sağ kolu, oğlu Li Shimin. Bu genç adam, Taizong adıyla tahta çıktıktan sonra 630 yılında Doğu Göktürk Kağanlığına son veren kişidir aynı zamanda. Çin'de büyük saygı gören ulu bir İmparator sayılmasının asıl nedeni, İpek Yolu üzerinden Çin etkisini Batıya doğru genişletmesidir, bir o kadar da, ülkeyi yabancı kültürlere ardına kadar açmasıdır. Çin'de saraylıların İranlılar gibi polo oynadığı, Türkler gibi at binip at yetiştirdiği, Hintlilerin, İranlıların, hatta Bizanslıların Çin'e gelip gittiği, Çin'de yaşadığı bir dönem. Türk etkisi oldukça yoğun. Kralın oğlu Li Cengqian, bir Türk kağanı gibi at binip yurtta (çadırda) yaşamasıyla ünlü. Bu adam, Batı Göktürkleri yenen kişi. Çin'i Çin yapan özelliklerden "memurluk sınavları"nın yeniden tarif edildiği, beşyüz paragraflık bir anayasanın yazıldığı Tang döneminde Korelilerle savaşa tutuşup çok yıpranan İmparator Li Cengqian'ın yerine geçen imparator Gaozong, baş ağrılarıyla tanınıyor! Şimdinin tekniğiyle kanıtlandığı kadarıyla, karısı Wu Zhao tarafından yavaş yavaş zehirlenen bu zavallı adamdan sonra, Tang devrinin hızlı safhasına girildiğini söylemeliyiz. Bu kadın önce kocasını öldürüyor, sonra İmparator olması gereken en büyük oğlunu. Sonra diğer iki oğlunu da hapse attırıp, kendini İmparatoriçe ilan ediyor. Her Çin İmparatoriçesi gibi kötü bir şahsiyet olarak tasvir edilen bu kadının, erkek tarih yazıcıların hışmına uğradığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Tang devrinin yükek uygarlık dönemi, İmparatoriçe'nin ölümünden sonra başlıyor. Bu muhteşem dönemi başlatan imparator Xuanzong, kahramanlarımızdan Du Fu dört yaşındayken hayata gözlerini yumsa de etkisini sürdürüyor. Du Fu'dan oniki yaş büyük olan diğer kahramanımız şair Li Bai, ilk gençlik yıllarını bu hükümdarın devrinde yaşıyor. Du Fu'nun babası, yerel memurlardan biri ve oğlunun da memur olmasını istiyor, ama Du Fu oralı değil. Du Fu'nun annesi genç yaşta ölünce, teyzesi tarafından büyütüyor.
İmparator Xuanzong'un sefahate dalıp, ülkenin iplerini eşlerinden birine ve iki saraylıya bırakması, Çin'in kıyametine uzanan kapıları aralıyor. Ülkeyi yönetmeye başlayan bu kişiler İmparatora, kendi oğullarının ölüm fermanını bile imzalatıyorlar.
Du Fu daha minicik bir çocukken, sarayı çekip çeviren Li Linfu denen adam, saray bürokratları ve memurlar sınıfının baskısını hafifletmek için bir plan yapıyor ve Memlukler gibi paralı askerleri yüksek makamlara getiriyor. Giderek güçlenen yabancı askerlerin çoğu Türk kökenli. Ve onlarla memurlar sınıfı arasındaki denge 750 yılında bozulduğunda Du Fu daha yeni doğmuş, karmakarışık bir dünyada büyüyor. Ayaklanmanın başlama nedeni, ölen Li Linfu'nun yerine geçen Başvezir Yang Guozong'un, Türk askerlerin gücünü budamaya kalkması. Türk asıllı komutanlardan An Lushan, saraya karşı ayaklanıp, o zamanlar dünyanın en büyük şehri sayılan Tang Başkenti Chengdu'yu fethediyor. İmparator, bu komutanla savaşmayı göze alamayıp başkentten kaçarken, son bir umut niyetine, tahtını oğlu Suzong'a bırakıyor. Çin'in Kıyameti işte böyle başlıyor.
Du Fu'nun hayatının bir bölümünü geçirdiği Chengdu, daha sonra geri alınıyor alınmasına, ama bunun için mecburen Uygurlardan yardım isteniyor. İmtiyaz peşinde koşan Uygurlar isyancılara saldırınca, isyanın seyri değişiyor ve An Lushan 757'de de öldürülüyor. İsyan bir türlü bastırılamıyor. An Lushan'ın ünü alıp başını yürüyünce, destekçileri de artıyor. Ayaklanmaciların destekçilerinden biri de, Ölümsüz şair "Shixian" lakabına sahip Li Bai. An Lushan'ın babası Sogdlu, annesi Türk. Kitanlara defalarca yenilmesine rağmen İmparatorun gözünden bir türlü düşmemesi, entrika çevirmekteki ustalığının kanıtı sayılıyor. An Lushan öldürülüyor, isyan gene de son bulmuyor. İsyancıların önderliğini bu kez An Lushan'ın sağ kolu Shi Siming üsleniyor. O devirde kimsenin aklının almayacağı kadar çok insanın ölümüne neden An Lushan ayaklanmasının ikinci adamı Shi Siming, bizzat kendi oğlu tarafından öldürülüyor.
Ayaklanma yedi yıl sonra sona erdiğinde, Çin halkının dörtte üçü ölmüş, ülke yanmış, başka ülkelere toprak kaybedilmiş, Tang Hanedanlığı tükenmiş durumda. Bu korkunç olayın nasıl böyle bir seyir izlediği, bugün bile tam anlamıyla anlaşılabilmiş değil. Otuzbeş milyon Çinlinin öldüğü An Lushan ayaklanmasından sonra Çin küçülüyor, tarım bitiyor, açlık kol geziyor, sosyal yapı bozuluyor, ayaklanmalar yerel çapulcular bazında sürüyor. Du Fu, çocukluğunda yaşadığı ve içinde yetiştiği kültürün, An Lushan isyanı döneminde bozulup çöküşünü ve ülkenin mahvını yaşarken, bir taraftan da günlük hayatın acılarını şiire döküyor. Bu açıdan bir ilki başlattığının da farkında değil.
Kendini kederli bir gezgin, bir birey olarak anlatan Du Fu'ya oldukça zıt bir çizgide duran Li Bai de, memurluk imtihanına girmesini isteyen babasını dinlemeyip, yirmibeş yaşında yollara düşen ve Kunfiçyüscü değerleri takmayan bir şair. Du Fu gibi para sıkıntısı çekmediği anlaşılan Li Bai, şarap ve mehtap sohbetleri hakkında yüzlerce şiir yazmıştır ve Çin'in bilinen en büyük klasik şairi sayılır. Dedesinin sürgün edildiği Kırgızistan'ın kuzeyindeki Tokmak şehrinin yakınlarında doğmuştur. Tang Hanedanının başkentine 742 yılında gelir gelmez yüksek bürokratların dikkatini çektiği söyleniyor. İmparatorun baş sekreteri de şarap alemlerinin müdavimi olduğundan çabuk dost olurlar ve sekreter, Li Bai'yi, yaşlanmakta olan İmparator Xuanzong ile tanıştırır. An Lushan Ayaklanması öncesindeki bu buluşmayı, Tang kültürünün zirvesi saysak yanlış olmaz her halde. İmparator Li Bai'yi, Hanlin okulunun bilgeleri arasına katar. Bu okul, Türklerin Enderun okuluna benzer eğitim kurumlarına alınacak gençlere sorulacak soruları belirleyen ve kültür, sanat işleriyle ilgilenen bir komite gibi işlediğinden, Tang kültürünün en üst biçimini temsil eder.
imparator, Li Bai'yi Hanlin'e almakla yetinmeyip, ona en sevdiği odalığını da sunuyor! Bu ilginç olayın en güzel yanı, Li Bai'ye muhteşem şiirler yazması için ilham vermesi olmuştur. Yang Guifei adlı bu güzel kadının adı, bugünün Çin'inde hâlâ kadın güzelliğini ifade etmek için kullanılan bir sıfattır. Yang, nasıl oluyorsa, aynı zamanda bir Tang prensinin karısıdır ve bu tarihten sonra şair Li Bai'nin de resmi sevgilisi olmuştur! An Lushan ayaklanması, Çin'in güzellik timsalinin de olmuştur. Yang'ın aşireti ayaklanmacılarla yakınlaştığı için, İmparatorlukla birlikte başkentten kaçtıktan sonra, intihara zorlanmıştır.
Li Bai onun hakkında şöyle yazmıştır:
İncili perde yukarıya doğru yuvarlanıp açıldı, güzel kadın
Kaşlarını kaldırdı, katsaçları gibi.
Yüzünde yaşlarının bıraktığı izleri görebildim.
Ama kime kızdığını bilemedim.
Bir entika sonucu saraydan uzaklaştırıldıktan sonra isyancılarla yakınlaşan Li Bai, kimseyle siyasi sorun istemediğinden böyle davranmış olabilir. Siyasetle ilgilenmeyen şair ve yedi şair arkadaşı, her gece içip birlikte sanat muhabbetleri yaparak ve şiir yazarak, büyük ün kazanmışlardır. Şarap masasından kalkmayan bu sekiz şair, "İçki meclisinin sekiz şairi" diye anılıyor ve daha sonra şarap üreticilerinin koruyucu azizleri mertebesine yükseltildikleri biliniyor.
Çin'in iki dev şairi, 744 yılı sonbaharında ilk kez buluşuyorlar. O yıllarda Li Bai çok ünlü biri, Du Fu ise henüz pek bilinmeyen, ölümünden çok sonra kült sayılacak bir şair. Genç Du Fu, bu buluşmadan çok etkileniyor ve Li Bai hakkında oniki şiir yazıyor. Li Bai ise genç şair hakkında sadece bir şiir kaleme alıyor.
Tüm zamanların en büyük Çin şairleri Du Fu ve Li Bai'nin kaderleri de çok farklı oluyor. Du Fu, klasik şiirde Çin (Han) dilini en iyi kullanan ve toplumsal sorunlara değinen ilk Çinli şair olarak, bir sandalda yoksul ve yalnız, sıtmadan ölüyor. Li Bai'nin sonu biraz farklı! O şiirlerinde en çok Ay ve şaraptan bahsederdi.
Yatağımın ucunda Ay ışığı öyle ak idi ki 
Gökten olgun meyva gibi düştü sandım. 
Başımı kaldırıp Ay'a baktım, 
Eğip köyümü özledim.
Li Bai, 762 yılında Dangtu'da bir gece, gene zil zurna sarhoş, nehrin kenarına oturdu. Dolunaydı. Ayın şavkı nehre vurmuştu. Li Bai, Nehirde gördüğü Ay'ı kucaklamak istedi...
Büyük şair ardında, eski ve yeni stilde 738 şiir, 149 şarkı sözü ve 58 düzyazı (nesir) bıraktı. Ama en sevdiği şiir türü, dört dize ve en çok yedi işaretten oluşan kısa şiirdir.
Nehir -aktı
Ay -döküldü 
Ay ışımayı unuttu -ben de unuttum kendimi 
Orada öyle otururken. 
Şarap içerken kuşlar uzak, 
Şarkı uzaktı. 
Ve hiç kimse yoktu.