Geçen hafta Kayahan'ın ölümünün ardından onunla daha önce yaptığı bir söyleşiyi Ntv-Radyo'da yayınladı. Türkiye'de sahiciliğin ve kalitenin varlığına bir kez daha tanık oldum, çünkü Kayahan sohbet sırasında gerçek sanatçının has bir tarifini yapıverdi ve beni saygıdan yerime mıhladı (Burada konumuz olmadığından, söylediklerinin içeriğine girmeyeceğim). Bu konuyu düşünüp yazmış biri olarak, son kelimesine kadar aynı fikirde olmam bir yana, benim birkaç yazıyla anlatmaya çalıştığım şeyleri biriki cümleye sığdırıverdi. Anton Çehov, içeriğin kalitesini koruyarak kısa ve öz yazmayı, özel bir yetenek sayar, gerçekten de zordur. Müziğini pek dinlemediğim Kayahan'ın sözlerini dinlerken gerçekten çok etkilendim. Türkiye'nin kokusu arş-ı alayı sarmış benzersiz bir bozulma ve dejenerasyon yaşadığı, ama bundan kurtulmaya sahiden de karar vermiş göründüğü günümüzde o söyleşi, bataklıkta lekesiz bir lotus gibi geldi bana. Gerçek bir bataklıktan sözediyorum, çünkü pisliğe karşı güya mücadele edenlerden birçoğunun kumaşı da fena halde defolu. Eğer gene medyadan örnek vereceksek, Ertuğrul Özkök tipik bir örnek. Birkaç aydır, islamcı neofaşistlere "Bak kardeşim" diye ayar veren yazılar yazan eski proleter, yeni burjuva özentisi Özkök, tam bir "Spießbürger" ("Gösteriş budalası, özenti ve sığ Küçük burjuva" anlamında, yeni bir sosyolojik kavram). Bu kavramı yirmi küsür yıldır bilirim, ama yabancı akademiker bir dostum işaret edinceye kadar, Ertuğrul Özkök'e bu kadar cuk oturduğunu hiç düşünmemiştim. Diğer bir örnek de, Roma'da Vespa ile heykeller arasında gezinirken Türkiye'de AKP'lilerin ne deyip ne demediğini düşünen Ahmet Hakan. Ama o en azından mütevazi, trajikomik durumunun bilincinde olmasa da, bu halini kimselerin gözüne sokmuyor ve kırk yıllık yazar Ertuğrul Özkök'e stil açısından örnek bile oluyor.
Türkiye'nin 13 yıldır İslamcılar tarafından jöleli fikirlere tenezzül edilerek yönetiliyor olmak gibi bir onursuzluğa nasıl düştüğü bir yana -artık Türkler eskisinden daha uyanıklar, bu durumu sahiden değiştirmek istiyorlar. Ama İslamcılar gittikten sonra Türkiye entelijansiyası gene sen-ben-bizim-oğlan. Eski Türkiye yenisi.
Türkler Ertuğrul Özkök görgüsüzlüğüyle kültür, katırkutur Nuray Mert diliyle fikir, balbal tipi Mehmet Aksoy totemleriyle sanat mı öğrenecek? Fransa'da "Yetmez ama Evet" gibi bir kampanyanın has elemanı olup Tayyipland'ın inşasına "nacizane" katkıda bulunan Ahmet İnsel gibi akademikerler Sorbon Üniversitesi'nin kampüsüne, yuhalanmadan ayak basabilirler mi? İslamcılar sepetlendikten sonra, "Türkiye'nin meşrebi kaldırıyor" diye bütün bunların unutulup defolu mallarla geleceğe yürüneceğini düşünenlere de hayret etmemek elde değil. "Eldekilerle yetineceğiz artık" diyenlerin yüzüne, Halit Kıvanç gibi, Kayahan gibi tertemiz insanların adını çarpmak gerekmez mi? Türkiye, İslamcı andavallılardan kurtulup Spießbürger hamlığına mı esir olacak? Dünyada "Entelektüellerin yeri şimdi neresi" diye tartışıladursun, siz etrafınızdaki ülkelerin entelektüellerine bakın. Rusya'da, Bulgaristan'da, hatta İran'da, Lübnan'da, Etyen Mahçupyan gibi yüksek oktanlı acaip bir entelektüel gördünüz mü, ya da çok sayıda ödüle sahip Ahmet Altan gibisini? Böyle adamlar, Bulgaristan'da bile yok. Siz Avrupa ülkelerinden Lüksemburg'da bile, Ertuğrul Özkök gibi ham bir Dandy özentisi gördünüz mü?
Uzaydan daha boş İslamcılar, bu ülkede neden bu kadar kolay tutunup neden bu kadar uzun süre iktidar olabildiler sanıyorsunuz? Beden aynıysa, sol el sağ eli yıkar, sağ el de sol eli. Aynı bataklığın aynı seviyesinde "demokrasi mücadelesi" niyetine didiş. Seviye aynı kaldığı müddetçe, eleştirilecek malzeme AKP gider, BKP gelir ve tiyatro aynen devam eder. O nedenle, son kullanma tarihi geçip miyadı dolmuş eski Türkiye yenisi Spießbürger tayfasını da AKP ile birlikte süpürmeden, Yepyeni bir Türkiye kurulamaz.
Peki Yepyeni Türkiye nerede?
"Bunlar apolitik" derken Gezi'de ortaya çıkıp Dünyaya ders verenler nerede idiyse orada, hiç ummadığınız yerde. Heryerde.