Yeni Çağ'ın yeni 'Refah anlayışı' hakkında

Yeryüzünde hayatına amaç olarak mal-mülk biriktirmeyi seçen, sadece iki canlı türü var: Karıncalar ve insanlar (belki arıları da bu sınıfa dahil edebiliriz). Gazetelerde arada sırada, "En mutlu insanlar hangi ülkelerde yaşıyor" mealinde listeler çıkar ve tabii listenin en üstünde daima İskandinav ülkelerini, Avrupa ülkelerini görürsünüz. Bu listeler, esas olarak o ülkelerin gayrısafi milli hasıladan kişilere düşen gelir miktarı esas alınarak hazırlanır, yani bu anlayışa göre sosyal mutluluğun kıstası, belli bir "Hayat standardı"na sahip olmaktır, -pek üzerinde durulmayan konu ise, Hayat standardının mutlu bir toplum için temel kıstas sayılmasının Avrupa'da bile ancak II. Dünya Savaşı'ndan sonra resmen bir kıstas haline gelmiş olduğudur. Bugün bu anlayışla Dünya'ya bakanlar için, Afrika'da yaşayan bir ailenin mutlu olması zordur ve gene bu anlayışa göre, mesela Afrikalıların nasıl olup da bütün gün gülümsediklerini, sürekli dans ettiklerini açıklamak da sorunludur. Ama o "mutsuz" kabul edilen Afrikalılar, hayatta iki tür açlığın olduğunu söylerler: küçük açlık ve büyük açlık.
Küçük açlık, hayatı sürdürmek için duyulan maddi açlıktır. Yemek-içmek, barınmak, yarını düşünmek zorunda kalmadan yaşamak için gerekli "maddi" şeylere duyulan açlık, küçük açlıktır.
Büyük açlık, hayatın anlamı konusunda sorulan soruların yanıtlarına duyulan açlıktır. "Neden yaşıyoruz, maksat ne?" gibi sorulara bulunan yanıtlar, büyük açlıkla ilgili olan yanıtlardır. Şimdinin dünyasında küçük açlığın doyurulması, büyük açlığın da doyurulmasıyla özdeş sayılıyor ve geleceğin refah anlayışına uzanan yolculuk da tam burada başlıyor.
"İyi bişey" manasında yerin-göğün asfaltlandığı Türkiye gibi bir yerde, insanların şikayetleri ve idealleri için yaptıkları barışçı gösterilerin aşırı polis şiddetiyle bastırıldığı aşamada, Türkiye'de hayat standardının ne kadar arttığını söyleyerek büyüklenmek, küçük tokluğun her derde deva olduğunu sanan anlayışın tezahüründen başka birşey değildir. Yeni refah anlayışı, tam da bu zihniyetin iflas edip tükendiği yerde başladı.
Birkaç yıldır dikkatimi çektiği üzere, ülkelerin yaşam kalitesini ölçmek için "mutluluk katsayısı" gibi endeksler daha çok konuşulur oldu. Bu yıl Türkiye'de ekonomi konusunda "güven endeksi"nden bahsedilmesi de benim için sevindiriciydi (2007'de, Büyük krizin kapıda olduğunu yazdığım bir yazıda, ekonomide "Altın endeksi" ve "Dolar endeksi"nden sonra "Güven endeksi"nin ne olduğunu ve nasıl işlediğini yazmıştım). Şimdi, insanların belli bir hayat standardına göre yaşayınca otomatikman mutlu olduklarını gösterir tüm önkabuller yıkılmış görünüyor -tabii bu tip değişikliklerin TOKİ'ye ve AKP'ye kadar ulaştığını sanmak aşırı iyimserlik olur. Ama kültür sosyologu Gerhard Schulze'nin, daha 1990'lı yılların başında, mutlu ve tatminkar bir hayatı halkın hangi kesimlerinin nasıl yaşadığı hakkında yaptığı araştırma, bize bir fikir verebilir (1). Schulze, endüstrileşmiş ülkelerde en iyi hayatı, orta-alt tabakadaki insanların yaşadığını tesbit etmiş. Bu insanlar, her zaman daha iyi koşullarda yaşayabilecek durumdaki insanlar, mülkiyetleri ihtiyaçları kadar -oldukça az.
Çok eskilerden beri bir "iyi yaşamak" mantığı var. Eski kitaplara bir bakar, mesela kutsal kitaplarda falan da araştırırsanız, bunun tam karşılığının: Sağlıklı bir şekilde, güvenli ortamda tok ve mutlu yaşamak şeklinde özetlendiğini görürsünüz. Hatta sağlıklı olmak ve kendini iyi hissetmek, çoğu kez temel kıstas sayılır. Bu denklemde belli araç-gerecin kullanıldığı ve belli bir "gelire sahip olmak" diye özetleyebileceğimiz, maddi mülkiyete ve paraya odaklı bir tarifi asla göremezsiniz, yoktur. Zaten bu konu Yeni Ahit'te çok net tarif edilmiştir. Ortadoğu'nun eski para/mal ve maddi zenginlik tanrısı Mammon hakkında çok bilinen söz şöyledir: "Hem Tanrı'ya hem de Mammon'a kulluk edemezsiniz." (2)
"İyi yaşamak" ve Refah kavramının maddi bir "Hayat Standardı" halinde tarif edilip, maddi yaşamın mutlu yaşamın da bizzat kendisi sayılması olayı, 16'ıncı yüzyılda ortaya çıkmıştır. O dönemde, zenginliğin sarayla kısıtlı olmayıp halkın bir kısmında da görünmeye başladığı dönemdir ve bu da giyim-kuşam ile ifade edilir bir şeydi. 18'inci yüzyılda bu inancın sağlam bir veri haline getirildiğini görüyoruz. O tarihten günümüze doğru "İyi yaşamak" ve "refah" anlayışının tamamen maddi/sayısal bir hayat standardı anlayışına dönüştüğü kapitalistleşme süreci yaşandı ve bu anlayış 1970'lerden itibaren cidden sorgulanmaya başlandı. Sürekli büyümek ve bir ülkenin maddi gelirini ifade eden sayıların sürekli büyümesi, o ülkenin vatandaşlarını daha mutlu kılıyor muydu? Bunu ince eleyip sık dokuyarak inceleyenler, hiç de öyle olmadığını, hatta mutluluk katsayısının giderek düştüğünü kanıtladılar. Burada benim aklıma hemen, Club of Rome'un ünlü raporu gelir. "Büyümenin sınırları" var deyip bin sayfalık ince puntolu bir kitabı Dünya'nın gündemine öyle bir soktular ki, kitap tüm satış rekorlarını kırmıştı (ama kimse tamamını okumamıştır!) Ve tabii 1972-73'deki petrol ve enerji krizi, Suudi bakan Yamani'nin adını herkesin bildiği bir dönem. Vietnam olayı ve 1968 Gençlik patlamasından hemen sonra gelen bu olaylar, tam anlamıyla tarihi olaylardır ve "yaşam standardını esas alan refah adaları" Batılı birkaç ülkenin vatandaşlarının zenginleştikçe mutluluklarının artmadığını, bu anlayışı sürdürmenin giderek zorlaşacağını göstermiştir. 1980'li yıllarda kitaplarını severek okuduğum Erich Fromm, bu yeni fenomeni şöyle ifade etmişti: "Batı Dünyası çıkmaz sokakta. Ekonomiyle ilgili birçok hedeflerine ulaştılar, ama hayatın anlamı/hedefi konusunu ıskaladılar." (3)
Konu özellikle 1970'li yıllardan itibaren tartışıladursun, "Refah" sözcüğünün karşılığı daha yeni yeni farklı yerden tarif edilmeye başlandı. Mesela tuğladan kalın Brockhaus Ansiklopedisi ciltlerinde, "Halkın belli bir kesiminin veya bireylerin, ekonominin nimetlerine ulaşım derecesi" ile ilgili bir şey mealinde tarif edilirken, Wikipedia, "maddi ve made ötesi öğelerden oluşur" gibi bir cümleyle, eski tarifleri bir kenara itiyor. Türkçe söylüklerde de Refah, "Huzur, ferahlık rahatlık düzeyi" gibi daha doğru bir yerden tarif ediliyor.

Yeni refah anlayışı hakkında...
Refahın yeni tarifini, insanların sağlıklı, güvenli ve gelecek korkusu olmadan, küçük açlığı yanında büyük açlığını da doyurduğu bir huzur ve rahatlık düzeyi olarak anlıyoruz ve bu denklemden maddesel çokluk olayını düşüyoruz. Şöyle.
İnsanlar, sadece karnı doyrulup sokağa salınabilecek yaratıklar değiller. Zaten ruh/vicdan/etik/akıl sahibi insan gibi insan olmanın ve insan kalmanın bir numaralı koşulu (ruhsal/bedensel) özgür bir ortamda, adaleti de kapsayan iyilik ve güzellik duygusuna sahip, anlamlı bir hayat sürmektir. İnsanın doğasına uygun bu ortamın sağlanması, mutlu ve tatminkar bir hayat sürmesi için temel koşuldur. Wikipedia'nın da es geçmediği "madde ötesi" manevi değerler, (bazılarının sandığı gibi bir kutsal kitabı beşbin kere okuyup hatim indirmek falan değildir elbette!) hayat kalitesi kalemine sayılan, çok önemli öğelerdir. Biz buna kısaca, kendisiyle ve hayatla barışık olmak, "Hayat memnuniyeti" diyebiliriz ve bu faktör, geleceğin yeni prestij faktörü olmaya adaydır.
Bilindiği gibi, sonradan görmeler iticidir. Gelişinlik ifadesi diye şehrindeki beton sayısıyla övünenler bugün nasıl "süzme salak" muamelesi görüyorsa, mesela şehrinde yaşayan dünyaca ünlü müzisyen sayısıyla övünenler de o ölçüde saygı görüyorlar. Yeni refah anlayışı, ağırlıklı olarak maddi değil bu manevi alanla ilgili olacaktır ve manevi alanın bir numaralı genel atmosferi de kültür ve sanat olacaktır. Kendisiyle barışık insanların, mal-mülk sahiplerine göre çok daha prestijli olacaklarını görmek için, geleceğin bir aynası olan sosyal medyaya bakabilirsiniz. Sosyal medyada zenginlerin değeri oldukça düşüktür, ama sanatçıların, özgürlükçü mücadeleci akıllı insanların değeri de oldukça yüksektir. Maddiyatın ve mülkiyetin değerinin bu hızlı düşüşü, maddiyat biriktirerek adamlığını ispatlamaya çalışan ahmaklar sınıfının dünyasının sürdürülemez hale geldiğinin, insanların düşünen kesimi tarafından kesinlikle anlaşıldığını gösterir. Maddiyat konusunda ilk elden değişiklik, "sahip olmak yerine: Birlikte kullanmak, kiralamak, değiştokuş" olabilir. Ama özellikle yaratıcı aklın ve eğitimle/yetenekle edinilen seviyelerin daha prestijli hale geleceği kesindir ve bu durum fırsat eşitliği ile birlikte değerlendirildiğinde çok demokratik (ve Sol) bir karaktere sahiptir.
Batılı anlamda "Refah toplumu" anlayışı'nı -ki Türkiye'ye de bu anlayışın en kaba "Müslüman" hali hakimdir- ilk kez derinlemesine eleştirenlerden biri de ekonomist Tibor Scitovski (4) olmalı. bu adam, maddesel zenginlik ve onun peşinde koşturmaca ile "Hayat sevinci"nin kaybolması arasında ters orantı olduğunu kanıtlayan kişi. 1980'li yıllarda "Kapitalist sekiz saatlik iş sistemi" diye özetleyebileceğim hayat tarzına gelen köklü eleştiriler de bu konuyla ilgilidir ve başka bir yazımızda yeniden enine-boyuna konuşulmayı beklemektedir.
Refahın maddi bir kategori olmaktan çıkmaya başladığı aşamadayız. Hep daha moda şeyler giyip daha yeni arabaya binip, bir ev daha almak türünden, sonradan görme maddeci "Müslüman" refahının bile sormadığı soru şudur: "İyi de neden?" bu sorunun Türkiye'deki yanıtı, mide bulandırıcı bir "Komşunun da var ama" veya "Akrabalarımın da var" türünden bir ilkellik türüdür. Ve her Ramazan oruçlar ihmal edilmese bile, prestij denen şeyin, belli çevrelerde esasen maddiyat (ve maddiyat kaynaklı siyasi/kişisel güç) üzerinden yürümesi alışkanlığıdır. Şimdi bu anlayışın değişmeye başlaması, hem yeraltı/yerüstü/insan kaynaklarının tüketilmesini önlemek bakımından hayırlıdır, hem de "sürekli daha fazlası lazım" anlayışının küçümsendiği ve prestij kaybettiğini göstermektedir.
Yeni sosyal Refah anlayışının köşe taşları: (Sosyal Devlet güvencesinde) sağlık, gelecek güvencesi, eğitim ve kültür olmaktadır. Bu arada insanların büyük açlıklarını gidermeleri için muazzam bir (her türden çok boyutlu) kültür-sanat dönemi yaşanacağını söyleyebiliriz. İnsanlar, hayatlarının anlamıyla, sosyalleşmeyle, yeni sosyal yaşam türleri kurup yaşatmakla, sınırları aşan boyutta ilgileneceklerdir. Bu yeni mobil yaşamın daha sonra durulacağını, yavaşlayacağını, maddiyattan daha da uzaklaşacağını ve yeni sosyal yapıların ortaya çıkacağını söyleyebiliriz. Bu yeni sosyal atmosferlerde ailenin, birkaç kuşağın yeniden birlikte yaşamasının, yeni derin dostluk birliklerinin ortaya çıkabileceği şimdiden bellidir. İnsanlar, güvenli ve düzenli bir geliri, maddi zenginliğe yeğliyorlar. Bu eğilim, insanların lafına değil işine bakarak net bir şekilde görülüyor. Kimse geleceği konusunda sürekli endişelenerek yaşamak istemiyor. Devletin verdiği sözleri tutmasını istiyorlar. Herşeyi özelleştirip sosyal-devleti tasfiye eden neoliberal devletlerin/anlayışların sonu geliyor. Doğa, çok önem verilen bir faktör olarak ortaya çıkıyor. Bilimsel araştırmaların da kanıtladığı üzere doğaya yakın veya doğanın içinde yaşamak, insanların yaşak sevinçlerini yükseltiyor. Bu nedenle gelecek insanının doğuştan çevreci olacağını, asfalt/beton manyağı muhafazakar kapitalist mantığın soyunun tükeneceğini şimdiden söylemek mümkün. Yeni refah anlayışı, refahın insanlığın tamamına ulaşmasını amaç edinen temel faktörler yelpazesi ve başta, tam bir zihniyet devrimi.

Dipnotlar:
1. Gerhard Schutze, "Die Erlebnisgesellschaft. Kultursoziologie der Gegenwart", Frankfurt 1993
2. Yeni Ahit, Matheus 6:24
3. Erich Fromm, "Der Moderne Mensch und seine Zukunft", Frankfurt 1960
4. Tibor Scitovski, "The Joyless Economy", New York 1977