Devrimci-yaratıcı fikir (3) oluşturmanın beş adımı

"Fikir Yazıları"nın üçüncüsü, hayat koçluğu denen yeni dangalaklık türünü ve yaratıcılık konusunda firmaların kendi elemanlarına verdikleri seminerleri, kursları bir kenara koyarak başlıyor.
Çayınızı-kahvenizi yudumlarken "yaratıcılık" öğrenmek genel-geçer akçesinin yerine, bu yazı, gerçek yaratıcılığın ve gerçek yaratıcılığı kışkırtmanın genel teorisine değinmeyi amaçlıyor ve tabii Türkiye'nin içinde bulunduğu büyük değişim/dönüşüm düneminin şanına uygun olarak bir canım-cicim diliyle yazılmıyor.
Neden?!..
Yaşadığım son kırk yıl, en sahici yaratıcılıkların, devrimci bir atmosferde doğduğunu gösteriyor. Ama konu, bir kişinin özdeneyimiyle sınırlı tutulamayacak kadar önemli. O halde yaratıcılık türleri arasında genel bir ayrımla başlayalım. Kutsiyetle ilgili yaratıcılık türlerini başka bir yazıya bırakacaksak, iki türlü yaratıcılık vardır: Nicel yaratıcılık, nitel yaratıcılık. Ben bunlardan ikincisine gerçek yaratıcılık diyorum ve bol miktarda plastik oyuncak ve yaşam koçu fikriyatı üreten ilkini pek ciddiye almıyorum. Ama nicel yaratıcılık türü hayatımıza çok daha hakim olduğu ve bazen sahici sanıldığı için, konuya daha yakından bakmakta fayda var. Benim gibi bir süre Reklam Sektörü'nde dolanmış olanlar, bir kutu konservenin tüketiciye satılması için nasıl "yaratıcı" fikirler gerektiği gevezeliğine şahit olmuşlardır. Şu anda Türk reklam sektörünün en tanınmış tiplerinden biri bana bir "Creatif ve Art direktörler toplantısı"nda, "attır bi fikir" diye hitap edince bu "devrimci" dile şaşırmıştım ama alışamadım! Daha doğrusu bu banalliğe alışmak mümkün değil. Belki bir reklam şirketi beyin takımı toplantısından çok, Smartphone fikrini ilk açıklayan Apple mühendisini "devrimci" (nitel) yaratıcılığa yakın sayabiliriz.
Buradan, Türkiye'nin şimdiki zor zamanından çıkış yolunda yaratıcı fikirler üretmek konusuna gelmek, zor görünebilir ama değil -çünkü devrimci yaratıcı düşünce, cam masa başında zevzek reklamcılarla konuşurken değil, zor durumlarda baskı altında, durumların/hayatın tehlike altında olduğu hissinin herkesi kuşattığı atmosferde hayat bulur.
Devrimci/sahici yaratıcı düşünceyi, dangalak tipi piyasa yaratıcılığından ayıran ilk ilke, sahici yaratıcılığın ille de hoşa giden/gidecek bir fikir olmamasıdır. Yaratıcılık kursları veren ünlü/ünsüz tiplerin rahat koltuklara kurulan önemli/önemsiz müşterilerine verdikleri seminerlerde, yaratıcılığın "zevkli" birşey olduğu ve olması gerektiği gibi konulardan dem vurulur -özellikle şirketlerde bu hep böyledir! Gerçek yaratıcılık zorlu, terli ve alışılanın dışını da içeren birşeydir. Bu konuda ben, Oscar Wilde'ın kafasındayım. "Tehlikeli olmayan bir fikri ben fikirden saymam" der -ve bence de aynen böyledir, hele şimdi çok daha böyledir. Tam da bu noktadan, sahici fikrin kimliğine yaklaşabiliriz. Gerçek yaratıcılık provokatif, tehditkâr ve tehlikelidir. Sol'a kafası basmayan Sağcı Müslüman Türk elitinin Solcuları yok etmeye kalkması boşuna değildir. Sadece Sol'u değil, kendi "küçük kafası"na uymayan her fikri yasaklayan "kaz kafası" ise, yaratıcılığa tamamen kapalıdır ve nicel yaratıcılığı bile dışarıdan satın almak zorundadır. İşte bu ahval ve şeraitte yaratıcı düşünce -vasat haliyle bile- önemlidir ve ona mutlaka yer açılması gerekir. Devrimci/yaratıcı düşünceler içinde en tehlikelisi, -yani Oscar Wild'ın deyimiyle en sahicisi- "zamanı gelmiş düşüncedir" (Victor Hugo). Şimdi bize böyle bir kombinasyon lâzım.
Tamam, bunları konuştuk, ama sahici düşüncenin nasıl bir ortamda ortaya çıktığını, o ortamın adım adım nasıl kurulması gerektiğini konuşmadık. İşte burada, beş aşamadan bahsedeceğiz.
Sahici düşünceye giden ve bizim artık ardımızda bırakmış olmamız icab eden ilk aşama, taklittir. Evet. Gocunmanın lüzumu yok. Önemli buluşlar yapan kişilerin esasen bin türlü şey okumuş insanlar arasından çıkması boş bir hurafe olmasa gerek. Ama burada önemli olan, iyi taklitlerin bile yepyeni ve devrimci fikirler olmayacağıdır. Ama orijinal/tehlikeli yani devrimci fikirlere giden aşamada ilk adım, taklit edilen veya esinlenen fikrin genişletilmesidir. Buna, 1968'ci Türk gençlerin kendi ülkelerini zamanın Leninist fikriyatına uygun olarak yorumlamalarını örnek gösterebiliriz. İşte bu ikinci aşamanın sonunda, yorumların genişlediği atmosferde, devrimci düşüncenin ilk kıvılcımları çakar ve bu kıvılcımlar ilk provokasyonlardır. Burada, bilinen "güvenilir" düşünce kalıplarına bodoslama saldırı söz konusudur. Mesela "ama dinimiz" diye bir noktada durana, "dinini de al siktir git" demektir. Bu, beklenmeyen, fütursuz, kalıp kıran ilk mevzidir ve orada yeni bir alan oluşturulur. Kışkırtıcı üçüncü aşama, yaratıcı düşüncenin, tehlikeli sulara açılmaya başladığı, yani girilmeyen/yasak/tabu alana da girmeye başladığı aşamadır.
Üçüncü aşama, huzursuz eden/edebilen ve konforlu/alışıldık "düşünce" alanı dışına çıkan, bu anlamda da eski dayanak noktalarını ve kalıpları sallayan aşamadır. Bu aşama, "tartışılıp kabul edildi" türünden eski donmuş kalıpları önce tekmeleyip/sorgulayıp onların ötesine bakan bir temel anlayıştan beslenir ve devrimci/sahici fikrin yeşerdiği alana girmiş olunur. Bir önceki küflenmiş inanç sistemi putlarını kıran tüm peygamberler de tüm devrimciler de aynı yöntemi izler: Şaşkın bakışlara aldırmadan putlara tekmeyi geçirirler!
Devrimci düşüncenin üremesi için en uygun alan, dördüncü aşamadır. Görüldüğü gibi bunlar, aslında devrimci düşünceye uzanan kalite basamakları, nitel aşamalardır. Bir sonraki bir öncekinden daha kaliteli ve sahici olmaya yakındır.
Dördüncü aşamada, daha önceki değer sistemleri sallanmış, onlarla vedalaşılmıştır. Şimdi, dünyanın yeniden tarifi sözkonusudur. Gereğinde yeni terimlerle veya eski terimlerin yeniden tarifiyle veya eski terimlerin nasıl çarpıtıldığı açık/net gösterilerek, Türkiye'nin içine kapalı dünyası yeniden (dünyaya açılarak) tarif edilir. Yaşananların yeni bir gözle yeniden tarif edildiği atmosfer, yaratıcı zemini en verimli atmosferdir. Bu aşama mutlaka tepki görecektir -ama görmezse, asıl o zaman sahici olmadığı anlaşılır zaten. Kısacası tepki görmesi normaldir.
Son aşama, yani Devrimci/sahici, nitel kalitesi yüksek "tehlikeli" düşünce, işte bu "istemezük" atmosferinde doğar. En genel ifadesiyle "Aykırı düşünce" dediğimiz alanın en etkili uç biçimi buradadır. Ve bu alandan, ölümsüz fikirler ve ölümsüz adamlar çıkar. Tarihin tekerleğini de devrimciler çevirir.