Paylaşımcı ekonominin ilk örnekleri ve temel kuralı: İyilik, dürüstlük

Burada sürekli bir 'Postkapitalist' dönemden bahsediyoruz. Hayatındaki hiçbirşeyi değiştirmeden, geleceğin güllük gülistanlık olabileceğini düşünen yurdum/dünyam insanı da böyle şeyleri hem merakla hem de inanmayarak okuyor. Nihayetinde "sosyalizm" de böyle tatlı laflardan oluşmuyor muydu? Sosyalistler ya reklamcı, ya da köşe yazarı oldu. Köşeyi dönüp ipek kravatlara dolananlar da az değil. Ama bir "kafa/gönül" sporu olarak, sosyalistimsi şeyleri okuyorlar!
Bu yazı onlar için değil. Burada Kim İl Sung'un cillop yeğenine uygun sosyalistik teorilerden değil, değişen alışkanlıklardan bahsedeceğiz -ki tüm ideolojilerden daha önemli ve daha gerçektir.
Bundan on yıl kadar önce ekonomist Jeremy Rifkin, mülkiyet devrinin sona ermekte olduğundan bahsetmiş ve büyük laflar etmişti, mesela "bir çağ sona eriyor" falan demişti (Bkz. "The Age of Acces" 2000). Burada Rifkin'i savunacak değiliz, ama özellikle iş sistemi ve ücretli çalışma ile ilgili kitaplarını değerli bulduğumuzu (ve burada değindiğimizi) belirtelim (Bkz. "The End of Work" 1995). Tabii bu kitapları aşıldı, başkaları tarafından güncellendi. Ama, 2008-2024 dönemine verdiğimiz adıyla 'Postkapitalist dönem için önemli popüler eserler/fikirler olmayı sürdürüyorlar. Ama bunlardan çok daha önemlisi, insanlar mülkiyet anlayışını sahiden terk ediyorlar.

Yeni anlayışın, başta Kuzey Amerika ve Avrupa'da yayılması, Marksizmin Avrupa'da icad edilip Rusya'da tutması gibi bir durum arzedebilir elbette.

Yeni mülkiyet anlayışına örnekler...
İnsanlar birşeylere sahip olmayı sıkıcı buluyor, çünkü mülkiyetin birçok külfeti ve angaryası var. Mesela bir arabanız varsa, onun sigortası, vergisi, park yeri, vs. bir sürü işiyle uğraşıyorsunuz, üstelik hep onu kullanıyorsunuz. Ama aslolan ne? Kullanmak mı sahip olmak mı? İşte bu soruyu, "Kullanmak" diye yanıtlayanların sayısı hızla artıyor. Öyleyse yeni tip firmalardan birine gidiyorsunuz, sadece 16.5 Avro bayılıyorsunuz (Tamyca), 7.5 Avro da kasko/sigorta ödüyorsunuz ve başka birinin otomobilini bir gün kullanıyorsunuz. Firmanın yaptığı tek şey, internet üzerinden, arabasını başkalarının kullanımına açacak kişiler/aileler bulmak ve otomobil kullanmak isteyenlerin hizmetine sunmak. Gidip kişiden arabasını alıyorsunuz, kullanıp 23 saat sonra geri getiriyorsunuz. ("Ya getirmezse?!" sorusuna, yazının sonunda cevap vereceğiz!) Şu anda sadece Almanya'da ikiyüz bin kişi bu işi yapan bir firmanın müşterisi. Beşbin araç sahibi, bu hizmete hazır olduğunu belirtmiş. Bu kadar değil elbette. Geçenlerde twitter üzerinden tanıştığım iki kadın, kullanılmış elbise değiş-tokuş edilen bir büyük alış-veriş merkezinden bahsediyorlardı. Konu, sözün tam anlamıyla alış ve veriş! Daha ilginci, kadınların kendi aralarında düzenledikleri "alış-veriş" (değiştokuş) partileri! Bu partilere herkes, artık giymediği elbiselerini getiriyor ve bir tarafsız bilirkişi, elbiselere bir değer biçiyor ve karşılığında plastik özel para veriyor. Sadece parti sırasında geçerli bu paralarla herkes diğerlerinin elbisesini alıyor -yani değiştokuş ediyor. Birşey alamayanlar veya almak istemeyenler, kayıt altına alınan plastik para sayısını, bir sonraki partide kullanabiliyor.
Bana ilginç gelen ve Amerikada oldukça yaygın bir konaklama biçimi, Türklerin bilip de unuttuğu bir şey: "Misafir odası senin" prensibi! Tabii biz bunu abartarak söyledik. Bazı aileler, yan odalarındaki kanepeyi de kiralıyorlar. Amerikanın bazı eyaletlerinde bu yöntemle, ülkedeki otel odalarının onda biri kadar yeni konaklama alanı açmış -ki muazzam bir orandır.
Başka bir internet ağı, evinde artık kullanmadığı eşyaları/araçları başkalarının kullanımına açanları gösteriyor. Aklınıza ne gelirse var. Başka bir ağ, yüzü aşkın ülkede, turistlere evlerde yatak ayarlıyor. Gidip hiç tanımadığınız birine misafir oluyorsunuz ve otele verdiğinizin onda birini bile vermiyorsunuz.
Başka örnekler de var. Mesela bahçesi olan, bahçeyi ekip-biçmek üzere bir mevsimliğine başka bir aileye kiraya veriyor. Kirası para bazında değil, ürün bazında. Eskiden Türkiye'de topraksız köylülerin ağa toprağını işlemesi gibi, ama burada ağa-paşa yok. Aldığın gibi, ekili/sürülü bırakıyorsun, sen de kullanıyorsun, oraya sahip olMUyorsun vs.

Yeni mülkiyet anlayışının anafikri...
Rifkin'in ilk yazdığında herkesin dalga geçtiği yeni anlayışın ana fikri, "Benimki senidir" gibi basit bir anlayıştan yola çıkıyor. İnsanlar, sahip olup bir yere/mülke/duruma kapılanmak yerine, mümkün olduğunca çok şey yaşamayı, mümkün olduğunca yeni insanlarla tanışmayı ve mala/mülke bağlanMAmayı yeğliyorlar. Bu yöntemle çok daha renkli ve çeşitli bir hayatları oluyor, çeşitli otomobillere binip çeşitli yerlere gidiyorlar, çeşitli yeni ortamlara giriyorlar ve çeşitli şeyleri/durumları/ortamları geçici olarak kullanıyorlar/paylaşıyorlar, ama sahip olmuyorlar.
Bu bir anlayış meselesi ve karşılıklılık ilkesi sayesinde işliyor. Yeni kullanma/kiralama/paylaşma alışkanlığını mülkiyete tercih eden anlayışın ana fikri, yeni bir "Biz" kavramına dayanıyor. O yeni "Biz" fikrini, ben twitter/facebook tipi sosyal medyadan tanıyorum. Bir yere kadar tam bir şeffaflık hakimdir ve herkes, sosyal medyanın hafızasındadır. Yukarıda sorduğumuz soruya yanıtımızı verelim: Hiç hırsızlık olmuyor mu, Porsche'yle bir tur atan, arabayı getirmezse ne olacak?
Cevap veriyorum: Herkes arabayı getiriyor!
Bu mecrada değil hırsızlık, bir bardak bile kırılmamış/eksilmemiş.
Peki niye?
Çünkü size arabasını veren, sizin aracı ağ tarafından kontrol edildiğinizi, sizin tanındığınızı, referanslarınızın olduğunu ve en ufak bir yamuk yaptığınızda ağdan dışlanacağınızı biliyor. Böylece, geleceğin korkulu rüyasıyla da tanışmış oluyorsunuz: Dışlanmak, yalnızlık. Herşey değiş-tokuşla, yani sosyal ilişkilerle yürüyorsa, dürüst olmak zorundasınız. Dürüstlük ve iyilik, mecburi bir şey haline geliyor o zaman. Üstelik bu, eski zamanlardaki gibi sıkıcı bir zoraki iyilik/güzellik değil. Herkesin sonsuz alternetif seçimine uygun durum/ürün/yer var. Kimseye mecbur değilsiniz -ama mutlaka dürüst olacaksınız.

Sonsöz...
"İşte budur" mudur?!.. Elbette hayır. Sisteme özgü ilişkiler ve tüketim devam ediyor. Burada sözünü ettiğimiz anlayış, tüketimi önemli ölçüde azaltması bakımından son derece iyi ve önemli. Ama sistem, çok tüketim ile dönüyor, öyle dönmeye devam ediyor. Yani değiş-tokuş ettiğiniz ürünler de o "çok üretim/tüketim" ilkesi sayesinde üretiliyorlar. Az tüketmek, sisteme aykırı bir durum. İyi ki de aykırı!
İşte tam da bu noktada, sistemin dişli çarklarından biri, biryerinden kırılmış oluyor. Şimdi yapılması gereken, Değiş-tokuş ekonomisini yaygınlaştırmak, ve bu süreçte, ekonominin diğer bileşenlerini -giderek- bu yeni mülkiyet sistemine uydurmak. Buradan, geleceğin toplumuna bir kapı açılmış bulunuyor ve biz oradan girip, geleceğe doğru ilerleyebiliriz. Bulup da açan için kapılar çok.