Zaman kalitesi hakkında iki haftalık dönem notu




Yeni bir 'Andıç' skandalı gibi ortaya çıkan durum, hükümete yakın çevrelerin 'Skandal' denen sözden artık -nedense- sadece Silahlı Kuvvetler ile ilgili durumları anladığını ve TSK'nın hükümeti devirmek için sürekli komplo kuran bir tür Kemalist cemaat gibi algılandığını gösteriyor. Bu miyopluğun en sağlıksız ilk yanı, hükümete karşı tek bir grup/kurum olduğunun sanılması. Hükümete ve onunla bir tür ittifak yapan Fethullah Gülen cemaatine yalnız TSK değil; CHP, MHP, DTP, SP, hatta Avrupa, Rusya, ABD, NATO, ayrıca Kredi kartı mağdurları, işsizler, emekliler, başörtüsüz kadınlar ve daha niceleri de karşı... Bunlar içinde TSK'yı yumuşak karın sanmak ise, öyle sananlar için -en hafif deyimiyle- 'oldukça yanıltıcı' olsa gerek. NATO'nun ikinci büyük ordusunu kendi halkının gözünden düşürmek üzerine kurulu bir politikanın devamlı olabilmesi, sadece Türk halkı ve Türk siyasi hayatı açısından değil, dünya konjonktürü açısından da mümkün değil.

Temmuz ayına kadar etkisini gösterebilecek zaman kalitesi, böyle (sahte veya gerçek) begelerle Türkiye gündemini Ordu karşıtlığı üzerinden her an istediği gibi değiştirebilmek "kolaycılığı"nın gözden geçirilebileceği, ve bunun değiştirilmesi için adımların atılacağı yeni bir dönüm noktası olabilir. Makul Muhalefet, dürüstlük/adalet ve diğer yüksek değerlerden asla ayrılmadan yoluna devam ettiği sürece, önemli bir sorun yok elbette. Fakat bu kısa dönemde etkiyecek sözkonusu zaman kalitesi (etkisini Mayıs ayında göstermeye başlamıştı) bazı negatif özellikler de taşıyor. Buradaki negatif etki, bir tür fikrini mümkün olduğunca kendine saklamak ve aşırı temkinli konuşmak eğilimi gibi görünüyor. Bunun bir nedeni de var. Şimdi Türkiye, kendi kaderini düşünüp konuşmaya açık/yakın bir pozisyonda ilerlerken, bu aşamada muhalefetin söylediği birçok şey, muhalefete karşı kullanılabilir. (Belki birçok gerçek/sahte belge/söz de ona maledilebilir) Bu aşamada önemli olan, kendine ve hükümet çevrelerine hakim olan tüm kuşkuları aktif bir biçimde ortadan kaldırmaktır, mesela malum belge konusunda, tüm kuşkuları ortadan kaldırıp, belgeyle ortalığı bulandılanları bulup acımasızca cezalandırmaktır. İktidarın değil, iktidar taraftarlarının, bundan böyle askeri katakulli olmayacağını anlaması sağlanmalıdır -ve sahiden de katakulli olmamalıdır. (iktidardaki politikacılar, askeri katakulli devrinin geçtiğini anladılar, ama anlamak istemiyorlar, çünkü eski 'Askeri darbe ihtimali' despotizminden nemalanıyorlar, bu sayade kendilerini mazlum gösterebiliyorlar -buna bugün de ihtiyaçları var, çünkü fikirsel/ideolojik bazda bitmiş durumdalar!) Ama burada en önemli olan, tabii önce kendine güven'dir. Ülkede bir düşmanlık değil, bir iktidar-muhalefet ilişkisinin sözkonusu olduğu/olacağı temel anlayışını yerleştirmek esastır (Fikir farklılığı hep olacaktır ve bu çok normaldlr). İktidar geleceği temsil etmiyor ama ona inanmış insanlar da bu ülkenin insanları. Ülkeyi karıştıran ve ikici sınıf bir ülke olarak kalmasını sağlayan 'suçlu/kabahatli/vs.' varsa, bunlar asla geniş bir kesim değil, sanıldığından çok daha küçük bir çevredir, kişilerdir. Bunu asla unutmamak gerekiyor. Halka hakim olan fikirler, eğilimler değişir, -değişmektedir. Ama adil olmak konusunda karşılıklı güven elzemdir, kalıcı olmalıdır ve güven gerçek/hakiki olmak zorundadır. Bu konuda kesinlikle samimi/dürüst olmak, hatta gerekirse içine kapanıp bunu iyice düşünüp taşınıp, iyice ikna olmak ve herkesi ikna etmek gerekiyor. Ama bu hızlı olmak zorunda.