Neoliberalizm ve Demokrasi

Demokratikleşme yolunda önemli adımlar atan neoliberal partilerin, o demokratik hakları sahiden kullanmak isteyen işçilere karşı rahatlıkla totaliterleşebilmesi, neoliberalizmin 'demokrasi' anlayışının sorgulanmasını zorunlu kılıyor. Neoliberalizm ne kadar demokrattır? Ya da: Neoliberalizmin savunduğu demokrasi, nasıl bir demokrasidir?

Globalleşmenin iyice belirginleştiği Soğuk Savaş sonrasının en dikkat çekici siyasi gelişmelerden biri de, devletçi sosyalist (kooperatist kapitalist) yapılanmaların ve her türlü devletçiliğin (milli ekonomilerin) 'anti-demokratik, demode' sayılması, yoğun bir eleştiriye tabi tutulması ve yeni bir 'demokrasi' talebiydi. Eski Sovyet muhaliflerinden kısmen devralınan yeni demokrasi talebi, Amerikalı yeni muhafazakarların devlete aşırı güvensizliği ve piyasaya sonsuz güveni ile daha geniş bir çerçeveye oturtulmuştu. Demokrasiyi genişletmek için devleti piyasa karşısında mutlaka küçültmek gerektiği fikrini savunan yeni söylem, neoliberal politikaların temelini oluşturan özelleştirmeleri ve piyasanın ulusdevletlerden bağımsızlaşmasını, 'liberal demokrasi' adına savundu.

18'inci yüzyıldan itibaren ortaya çıkan liberal demokrasi, feodal sosyo-ekonomik bağımlılık ilişkilerinin yerini kapitalist piyasa ilişkilerinin ve onun ürünü 'birey'in alması sonucu ortaya çıkmıştır. 17'inci yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren Batı Avrupa'nın bazı merkezlerinde para kullanımının sosyal alanın tamamını kapsamasıyla birlikte doğan 'birey' formatı, kendi kazanıp kendi harcayabilen, kendi üretip kendi tüketebilen ve bu konuda artık cemaatine/aşiretine hesap vermeyen, onlardan bağımsızlaşmış şehirli vatandaş formatıydı. 'Birey'i birey yapan sosyo-ekonomik (ve psikolojik) özelliklerin başında, 'kendi kaderini kendisinin tayin ettiği' gerçeği (ve duygusu) gelmekteydi. Bireyin/vatandaşın yeni sosyo-ekonomik yapısına en uygun siyasi yönetim biçimi de, kendi kaderini ulusal sınırlar dahilinde kendisinin tayin ederek kendi kendini -kısmen de olsa- yönettiği liberal demokrasi olmuştur. Liberal demokrasi, toplumların kapitalistleşme/homojenleşme süreci içinde, ulus-devlet haline gelen tek tek bağımsız devletlerde hayat bulmuştur.

Buradan, liberal demokrasinin belirleyici özelliğine gelebiliriz.
Liberal demokrasi, ulusal sınırları ile ekonomisinin sınırları özdeş olan, politikanın ekonomiyi kontrol ettiği bağımsız ülkelerde yaşayan demokrasidir. Sözkonusu özelliklerin, 1990'lı yıllardan başlayarak bütün dünyada, ama en çok da sistemin çevre ülkelerinde neoliberalizm tarafından aşındırıldığını söyleyebiliriz. Neoliberal 'demokratikleşme'ye rağmen bu nasıl oluyor?

Neoliberalizmi liberalizmden ayıran temel özellik, milli sınırlar ötesinde işleyen global ekonominin tek tek ulus-devletlerin kontrolünden çıkmasıdır. Yani kapitalist ekonominin ulus-devletten bağımsızlaşmasıdır. Sistemin kendi içinde bir devrim sayılabilecek bu durumun doğurduğu sonuçları kısaca özetleyecek olursak:

Para/döviz ilişkileri ve piyasa, her bireye açık bir şekilde ulus-devlet ötesi bir karakter kazanmıştır. Bu nedenle, 'birey'in temel özelliklerinden olan 'bir ulus-devlete aidiyet' duygusu aşınmaktadır ve muazzam gelir uçurumları üreten global ekonomi, bu eğilimi güçlendirmektedir. Birbirinden kopmaya başlayan sosyal kesimlerin kendilerini siyasi alanda ifadesi de neoliberal 'demokrasi' söylemini esas alan dincilik ve mikromilliyetçilik gibi ekonomi ötesi kültürcü söylemler olmaktadır.

Kimliğini esasen para/iş üzerinden ve ulusdevlet aidiyeti üzerinden ifade eden modern birey, neoliberal dönemde bu iki temel faktörün de erozyona uğraması sonucu giderek marjinal bir format haline gelmektedir. Bir yanda, parası/işi olmayan ve sosyal hayatın dışında kalan kalıcı işsizleri, diğer yandan kendini ulusdevlet aidiyetinin dışında tanımlayanları üreten neoliberal sistem, liberal demokrasinin temel taşı 'birey/vatandaş' formatının altını oymaktadırlar. Ama liberal demokrasiyi, içi boş bir kurallar bütünü haline getiren neoliberalizme özgü yeniliklerin başında, demokrasinin ekonomiyi kontrol edememesi gelmektedir. Böylece demokrasi, ekonomik bakımdan yaptırım gücü olmayan bir laf kalabalığı haline gelmektedir ve politikaya olan güven kaybolmaktadır.

Seçmen davranışları tüm dünyada önemli ölçüde değişmiştir. Parti üyeliği hızla terkedilmekte, partisine sadık seçmen oranı, liberal dönemle kıyaslanamayacak ölçüde düşmektedir. Siyasetin etkisizleşmesi nedeniyle oyların istikameti hızla değişebilmektedir. Parlamentolarda tartışmaların artık tarihe karıştığı, sadece başkan ve yakın adamlarının dediğinin olduğu şekilsel demokrasiler heryerde yaygındır. Günümüzde hükümetlerin en önemli işlevlerinden biri, global ekonominin dikte ettiği politikaları halka tebliğ etmek haline gelmiştir. (Liberal demokrasi bunun tersidir)

Tarihin en para ve ekonomi odaklı sistemi olan neoliberal kapitalizmde, ekonomi konusunda söz sahibi olmayan demokrasileri liberal demokrasilerle karıştırmamak gerekiyor. Neoliberal bir demokraside ekonomiye karışması engellenmiş halk, sınırsız laf ve yürüyüş özgürlüğüne sahiptir. Hatta 'demokratik' hakları gün geçtikçe artmaktadır. Ama örneğin 'demokrasi beşiği' ülkelerde bile, global kapitalizmin neden olduğu küresel ısınma konusunda hiçbir kayda değer önleyici tedbir alınamamaktadır. Zira lafla peynir gemisi yürümediği gibi, yürümekle yollar da aşınmaz. Bundan fazlası gerekir. Kısacası: Ekonomiye karışma yeteneğine sahip işçilerin 1 Mayıs’ta sokağa çıkmalarına bile tahammülsüzlük, sistemin çevre ülkelerindeki neoliberalizme özgü 'demokrat' bir tavırdır.

RADIKAL 17.05.2008