Son gelişmelerin de dayatmasıyla Türkiye'nin yeni döneme uyum sağlamak üzere kendine özgü yeni bir yola girdiği görülüyor. Bu zaten beklenmekteydi. Dönemin parametrelerine uygundu. Fakat iktidarın inanılmaz ölçülerdeki 'uzlaşmaz', ve dediğim dedikçi tavrı nedeniyle maalesef sancılı/yasaklı bir mecrada ilerleme tehlikesi içermektedir. (İhtimal çok yüksek). Dünyadaki totaliterleşmenin global anlamdaki ilk sorumlusu, bir sonraki yazımızın konusu olan 'Neoliberalizmin demokrasiyi katli'dir. Ama yerel bazda, iktidar partisi, hatalarıyla -yeni mecranın- ilk sorumlusu olmuştur. Devletler, önümüzdeki dönemde totalitarizme yatkın eğilimler göstereceklerdir. Artik iyice belirginleştiği üzere bir postdemokraside yaşıyoruz ve demokrasinin bugünkü haliyle geleceğin varoluşsal sorunlarıyla başa çıkabilme ihtimali -hele bu iktidarla- sıfıra yakındır. Geleceğin yeni kalitesine uygun kurumsal değişikliklerin uzlaşıyla yapılması için dürüst/duyarlı (ama hepsinden önce, 'stratejik düşünebilen', 'akıllı', 'ufku olan') bir tavır gerekmekteydi. Tabii bu AKP'den imkansızı istemek/beklemek gibi birşeydi (AKP o şansa gene de sahip olmuştur ve tabii doğru tavrı maalesef benimseyememiştir). AKP'nin yanlış bir tavır benimsemesinde kuşkusuz CHP'nin de önemli payı vardır. Ufuksuzluk konusunda CHP AKP'yle yarışmaktadır (ve AKP'yi birçok konuda geçmektedir!) Bütün bu gerginliklerin önüne geçilebilirdi ve yeni döneme uygun değişim, yeni bir tip refah/adalet dönemine çevirebilirdi. Bu fırsat en azından kısa vadede kaçmış görünüyor.
Ülke buna rağmen yavaş yavaş ruh sağlığını yeniden kazanıyor. Bunu, gazete manşetlerinden de anlıyoruz: Üç yıl içinde yüzde 38 artan gıda fiyatları nedeniyle yaklaşık yüz milyon insanın açlıkla karşı karşıya olduğu gibi herkesi ilgilendiren haberler, nihayet Türkiye'de yeniden ilk haber olarak veriliyor. (Milliyet vd.) Açlık sorunu o kadar tehlikeli sosyal gelişmelere yol açabilir ki, şimdiye kadarki tüm sosyal sorunları gölgede bırakabilir. Konunun geçtiğimiz günlerde IMF-Dünya Bankası toplantılarında bile hararetle tartışılmasına hiç şaşmamalı. Türkiye'nin aynı ölçüde tehlikeli bir kuraklık (ve daha acil bir 'cari açık') sorunu olmasına rağmen, ülkenin geleceğini ilgilendiren böyle tehlikeli sosyo-ekonomik konular, iktidarın “demokrasi” mücadelesinde (yani 'partisini kapattırmama' mücadelesinde) herhangi bir yer tutmuyor. (Zaten Müslüman ve eski Solcu neoliberaller için demokrasi, valeybola benzer ekonomi ötesi sosyal/medyatik enternasyonal bir laf sporudur)
Neoliberalizmi eleştirenlerin sayısı hızla artıyor, bu sevindirici bir gelişme. Ancak, neoliberalizmin yani Yeni Dünya Düzeni'nin (YDD) Türkiye'de kimler tarafından sahiplenildiğini ve neoliberalizmin siyasi destekçilerinin kimler olduğunu da açıkça göstermek gerekiyor. AKP ve kendine 'Liberaller' diyen eski Solcu (yeni sağcı) sistem taşrasının ortalama aydınları, Türkiye'deki neoliberalizmin siyasi temsilcileridir. Tıpkı Amerika'da olduğu gibi “dindar/yenimuhafazakar” (yani 'neo con') bir iktidar ve onları destekleyen eski Solcu (ABD'de 'eski Troçkist') “vahşi piyasa için demokrasi” heveslisi neopopülistlerden oluşmaktadır. Neoliberallerin pembe hayallerine göre, Kıyamet bile kopsa, “ideal” (kapitalist) demokrasiye sadık kalınmalı ve kalle kuyusuna da demokrat-demokrat gidilmelidir. Zaten Kıyamet, ancak demokratik ilkeler dahilinde, demokrasilerde çoğunluk kuralına bağlı kalarak koparsa kabul edilebilir, yoksa kabul edilemez! Norbert Trenkle'nin deyimiyle 'modern değerler fundamentalizmi', neoliberallerin en belirgin özelliklerinden biridir.
Yerli neoliberallerin akıbeti, herkesin ilgisini çekiyor. Bu konuda muhtelif senaryolar var. Ülkeler astrolojisi konusunda yetkin dostlarımızın işaret ettikleri üzere, 2008 Şubatında başlayıp 2024'te sona erecek olan yeni dönemin (onların deyimiyle: 'Pluto Oğlak burcunda' devri) Türkiye'deki yansıması, ABD ve Türkiye'deki neoliberizm temsilcilerinin benzerliği açısından 'şaşırtıcı'dır. Yeni dönemin karakteristik özelliği, 'kapitalist sistemin -geri dönüşsüz bir şekilde- değişmesi' (aşılması) olduğundan, bu benzerlik onlara çok önemli gelmiş olmalıdır. Onbeş yıllık sürecin bütününe ışık tutacak ölçüde yoğunlaştırılmış altı aylık ilk dönemde, sürecin Türkiye'ye özgü kalitesini de belli etme ihtimali yüksektir. Buradan çıkan ilk işaret, YDD'nin Türkiye'deki siyasi temsilcisi AKP'nin bu süre zarfında tamamen ortadan kalkma olasılığının kesine yakın oluşudur. Tahminler doğru çıkar da AKP altı ay içinde kapatılırsa, Türkiye'de YDD düzeninin bizzat devlet tarafından en az on-onbeş yıllık bir süreç içinde ortadan kaldırılabileceğini ve süreç içinde (devletin devamlılığı ilkesine göre) tıpkı Osmanlı'dan Cumhuriyet'e geçişi gibi, o geçişi gerçekleştiren kesimlerin de değişimiyle kendi kendini değiştireceğini söyleyebiliriz. Ama daha önce, kendi içinde bazı hesaplaşmalara gitmesi mümkün görünmektedir. Eğer AKP yasaklanmazsa, ortadan kalkışı daha uzun ve karmaşık bir süreçte gerçekleşecek, fakat değişim konusunda halk desteği çok güçlü olabilecektir. Ve bu süreçte 'Amerikancı muhafazakarlar' hiç ummadıkları biçimde halk tarafından terkedileceklerdir. (Hatta dostlarımızın tahminlerini kendimizce yorumlayacak olursak, önderlerinin Türkiye'yi terketmek zorunda kalacakları dahi olasılık dahilindedir. Neoliberallerin Amerika'daki Bush vd. Amerikalı hemdaşlarının bu süre içinde yargılanmaları, daha yüksek bir ihtimaldir.)
Konuya “sadece” siyasi açıdan bakacak olursak, 'Türkiye'deki Pluto geçişinin, 2008'den önce de önemli sinyaller verdiğini söyleyebiliriz.' Bu sinyallerden kuşkusuz en belirgin olanı, Menderes-Demirel-Özal-Erdoğan çizgisinde ifadesini bulan 60 yıllık 'Amerikancı muhafazakarlar' devrinin, kararlı/sistemli/düzenli bir şekilde -geri dönüşü olmaksızın- sona ermekte olduğu konusunda ani bitişlere özgü bir yol izlemesidir. Totaliter (ilkmodernleşmeci) Jöntürk çizgisinin iflası ve 2007'deki ani bitişinden farklı olarak, neoliberalizmin Türkiye'deki siyasi izdüşümü AKP'nin bitişi çok daha kesin olacak gibi görünmektedir. İşin ilginç yanı, neoliberalizmin kesin yenilgisinin ardından, siyasi söylem gücüyle klasik islamcı popülizmin, pragmatizmin ve din sömürüsünün, halkı etkileyemeyeceği tahminidir. Bunun nedeni, para/kâr/faiz konusunun temel mesele/parametre olduğunun halk tarafından anlaşılması olacaktır. Halk, dünya faiz şampiyonluğu ile Müslümanlığın nasıl bağdaştırılabildiğini ve muhafazakar/“Müslüman” politikacıların nasıl olup da bu kadar paracı olabildiğinin hesabını soracaktır. Zaten önümüzdeki dönemde, siyasetin, -özünde- bir ahlak/ruh sorunu haline geldiği ve bunun ölçütünün de 'türban' değil 'para/kâr/çıkar' karşısındaki tutum olduğu, başta dindarlar olmak koşuluyla, herkes tarafından kavranacak (hatırlanacaktır).
Son 60 yılda iyice anlaşıldığı üzere, Amerikancı muhafazakar elitin özelliği, sadece PARA ELİTİ olmasıdır. Neoliberalizme özgü bu yeni “elit” türünün son biçimi, kültürsüz/zevksiz olduğundan, kendisini elitten saymama lüksüne de sahiptir ve bu tür konuları dışarıya anlatmak konusunda da eski Solcu "Liberal" aydınlardan “teorik yardım” (yani kavram karartmaca yardımı) almaktadır. (Zaten o aydınlar da olmasa, dünyanın en sığ elitlerinden olduğu dünya kamuoyunda hemen anlaşılır. Nitekim, son türban “tartışması” vesilesiyle, bu gerçeği kendileri bile anlamışlardır)
Yeni para elitinin özgür kadından ödü kopmaktadır ve sarışın mini etekli güzel kadınların söylediği aptalca sözlerden bile ürkmektedir. Özgür/özgüvenli/dişi kadınları derhal “öteki” ilan edip kendi kadınlarından ayırmakta, kendi kadınlarını da böylece onların şerrinden “korumaktadır”. Tabii kadim gerçek şudur: Bu dünyada her insan, -kadın veya erkek- kendi nefsinden/namusundan/hayatından sorumludur. Kendi namusunu başkasının bedeni/örtüsü/vs. üzerinden tarif etmek de kimsenin haddi değildir.
Yeni elitler, eski Anadolu (ve Türk) kadınlığının özgür ruhunun kendi kadınlarına bulaşmasından, hastalık derecesinde korkmaktadırlar. Göstergelerden anlaşıldığı kadarıyla, süreç içinde kendi kadınlarına da yenileceklerdir. Zira yeni dönemin ardından başlayacak uzun barış devrinde kadınlar ve onların kadınsı/dişi değerleri büyük önem taşıyacaktır. Özgür kadından bu kadar korkan elit bir çevrenin gelecekte (değil önemli bir rol oynamak), bu haliyle değişmeden varlığını sürdürebilmesi bile zordur. Engin gönüllü, ince ruhlu, özgür, nefsine hakim, özgüvenli, dişiliğinin bilincinde, iffetli ve akıllı kadınlar, güzelliğin/kültürün/estetiğin/barışın gelecekteki teminatıdır.