Muktedir vasatizmin doğası hakkında (15)


Parayla satın alınamayan değerler, insanlık tarihinde belirleyici olan asıl kalite ile ilgilidirler. Buna kısaca (“nicelik” değil) özgün “nitelik” diyoruz. Dünyada yeni bir devir başlarken Niceliğin, yani çokluğun yerine niteliğin/kalitenin yeniden önem kazanmaya başladığı günümüzde, eski maddeci dönemin uç biçimini temsil eden muktedir vasatizm, niteliği hâlâ “çokluk” üzerinden tarif etmeye çalışıyor ve bunda artık başarılı olamıyor. Geçtiğimiz ve aşmak yolunda ilerlediğimiz ve “nicel çokluk”un belirleyici olduğu devirde muktedir vasatizmi, doğası gereği asla sahip olamadığı derinliği/kaliteyi horlamaktaydı. İçine düştüğü trajikomediye yeniden dikkat çekmek için (ilk kez 2018’de bahsettiğim) "Varlığını kıskanmak" (Existenzneid) diye adlandırdığımız sosyopsikolojik duruma değinmek gerekiyor. 

   Muktedir vasatizm, modern toplumların işletilmesi için gereken asgarî/zorunlu kaliteyi bile üretmekte zorlanıp, kendi dışındaki alanlardan ve yurtdışından satın alıyor. Rasyonalizmle de sorunlu vasatizmin, sistemin kendi kriziyle başa çıkamadığı aşamada, sadece kendi azınlık plütokrasisini kollayan, yasa ve kuralları kandine göre işleten, kendisi dışındakilere, “kontrol altında tutulması gereken lüzumlu kalabalık” muamelesi yapması, eskinin feodal (veya Asyalı kuralcı) derebeyliklerine benzetiliyor. “Yeni feodalizm” kavramı da bu yüzden hortlamış bulunuyor.

   “Kapitalist sistem bozuldukça, siyasi anlamda eski feodalizme daha çok benziyor” fikrini Batıda savunanlara karşılık, Postmarksistler, sistemde mafyalaşmanın yaygınlaştığı tesbitini yapıyorlar. Feodal toplumlarda, otoritenin kontrolü ve baskısı dışına çıkmak, bugünkünden çok daha kolaydı.

   Demokratik ortamlarda ortaya çıkmış teknolojik/rasyonel kalitenin, vasatizmi tolere etmek için kullanılması, geçtiğimiz dönemde kısmen başarılı olurken, vasatizme aykırı özgürlükçü nitel/kalite ortamında doğabilmiş ‘kalite’, vasatizmin hizmetine girerek kendi altını oydu ve orijinalliğinden/niteliğinden aldığı gücü kısmen kaybetti.

   Uygarlıklar daima "daha iyiye daha güzele" doğru ilerlemez. Eski rafine Yunan heykellerinin ve uygarlığının, hatta antik Yunan demokrasisinin yerini ilkel Hristiyan ikonaları ve merkezi krallık rejimlerinin alışını inceleyen çok iyi bilimsel araştırmalar ve tarih kitapları mevcut.

   Vasatizmin bu kadar başarılı olmasının en önemli nedeni, “çalışkanlığı”. (Burada “çalışkanlığı” olumlu anlamda kullanmıyorum). Yaratıcılık daima tembellikle alakalı bir konu olmuştur (tembelliği kötü anlamda kullanmıyorum), Marx'ın damadı Lafargue tarafından yazılan "Tembellik hakkı"nı hatırlayalım. Amacını başkalarının belirlediği daimi rutin iş, yaratıcılığın düşmanıdır. Çalışkanlık, ancak, o tembellik dönemleriyle gelen yaratıcılığın “değerlendirilmesi” aşamasında gerçek bir anlam ifade edebilir. Vasatizm, varlığını kıskandığı (Existrenzneid) 'Özgür kalite'yi satın alıp "biat" ettirerek kendi vasat varlığını sürdürebileceğini sanırken, rutine uzak duran ve bu nedenle "çalışkan bakkallar"ın kontrolünden kurtulamayan rasyonel/yaratıcı kalite de özgürlüğünü yitiriyor, bu da gücünü yitirmesi anlamına geliyor.

   Ortada, birbirine güvenmeyip kendini tüketen iki kesim var ve bu güvensizlik ortamında kendi başına, kaliteyi sömürmeden varolamayan Vasatizmin kuru ve de meyvasız "çalışkanlığı" dışında sürdürülebilir bir şey kalmadığından, bütünün evrimi/devrimi zorunlu gibi görünüyor. Vasatları, kullanışlı oldukları için kollayan vasatizmin dijitalleşmiş çalışkan “modern” versiyonunuyla önümüzdeki dönemde yola aynen devam edilebilir mi? Bu hiç mümkün değil. Böyle bir şey Çin'de bile yok, Orta Asya'da ise şimdilik doğal gazla işletilebiliyor..

   Vasatizm, vergisini ve yaratıcılığını kullandığı rasyonel nitel çoğunluk olmadan varolamıyor, kendisi -özgür ruha sahip olmamanın verdiği zevksizlik/renksizlik nedeniyle- yaratıcılığın asgarisini bile üretemiyor, sadece "satın alıyor" ve satın alarak biat ettirmeye çalışıyor. Varlığını çok çalışmasına, yani nicel özelliklerine borçlu “Niteliksiz Azınlık” vasatizmi, nefret ettiği ve varlığını kıskandığı, can hıraş kontrol altında tutmaya çabaladığı “Nitelikli Çoğunluk” olmadan yaşayamıyor, -ama tersi mümkün. Ve ithal vatandaş faktörü bile bu temel denklemi bozamıyor.

   “Nitelikli Çoğunluk”un bu denklemi, kendi lehine işleyebilecek hale getirebilmesi için önce bu varoluş ve “maddi” bağımlılık koşullarının bilincinde olması ve muktedir vasatizmin elindeki tek avantajı bizzat benimseyip -kendi koyduğu kurallarla- “çalışması” gerekiyor. Bu avantajı vasatizmin elinden almak, “çalışkanlık” ile mümkün.

   Vasat, varlığını sürdürmek için mutlaka yaratıcı/özgür akla ihtiyaç duyduğundan, tarih boyunca daima baskı ve tahakküme başvurmak zorunda kalmıştır. Başmelek Mikail’in, (bu blogda sözü edildiği üzere) Denizli-Honaz'da tezahür ederek yaptığı rivayet edilen konuşmasında, "Cehaletin tanrısı şeytandır" dediğini biliyoruz. Mikail, eski monoteist kültürlerde, şeytana karşı savaşı temsil eder. Vasatizmin kötülüğe meyilli olması da cehaleti yüceltmesiyle ve aklı/yaratıcılığı üreten özgürlükle sorunlu olmasıyla ilgilidir. İyiliğin, niteliğin, kalitenin varlığını da bu yüzden kıskanır.