Suudiler kendi siyasi hedefleri doğrultusunda, özellikle 1970'lerdeki petrol krizinden beri çeşitli yardım kuruluşları üzerinden dünyanın her yanında islamî vakıfları, cemaatleri, partileri ve çeşitli ülkelerdeki cami projelerini desteklediler. Türkiye'de Rabıta üzerinden -bugün ülkeye hakim olan- "Müslüman Kardeşler" tipi siyasallaşmış neoliberal "müslüman kimliği" dairesinde modern cemaatçiliğe yaslanan yeni bir İslam türünün Sünni toplumları "kültürel" anlamda (Suudlara uygun islamî ölçekte) dönüştürüp belirlediği bir zaman dilimi yaşandı. Türkiye'nin bin yıllık müslümanlık anlayışının dönüştürülmesi ve siyasallaştırılarak muktedir bir teolojik politik plütokrasiye bağlanması 1970'lerin başından itibaren günümüze kadar süren, "antikomünist" Türk elitlerinin Sol'a karşı seçimiydi/tercihiydi.
11 Eylül 2001'de New York'daki İkiz Kulelere ve diğer ABD hedeflerine saldıranların beşi hariç hepsinin Suud vatandaşı olması, Suudi Arabistan'ın bol keseden seksen ülkede dağıttığı paraların, cihadcı gruplara da verildiği gibi haklı bir kuşku uyandırdı. Bu kuşku, Suudların Suriye savaşında müttefiklerinin "doğru tarafı"nı seçmeleri nedeniyle bir süreliğine görmezden gelindi ama er geç gündeme gelecekti.
Suudlar o kadar beklemediler. 2015'de, Kral Salman'ın kurduğu yeni "Aid and Relief Centre" ile yardımların daha şeffaf yapılmasını sağladılar ve gelişmekte olan Müslüman ülkeleri desteklemeyi hedefleyen yeni bir amaç edindiler. Bu değişimde Rusya'nın Suriye savaşında devreye girmesi ve savaşın sonucunun görünür hale gelmesinden daha önemli neden, aynı yıl düşen petrol fiyatlarıydı. Ama asıl önemli değişiklik, Batı'da yetişmiş yeni nesil Arap soylularının ve iyi eğitimli gençlerinin, Suudların yaşlı elitini ikna ederek -Suudi Arabistan gibi tutucu bir yerde- petrol çağı sonrasını esas alan yani bir ekonomi ve o ekonomiye uygun yeni bir toplum modeli önermeleri olmalı. Konunun önemi, gençlerin toplaşıp yaşlı adamlara birşeyler anlatmaları, sonra da işlerine evlerine dağılmaları değil, önerilerini bir de kabul ettirmelerinden geliyor. Konu oldukça net bir kuşak değişimiyle ilgili.
Böyle durumlarda kuraldır, bir konunun bol bol konuşulması ile o konuda somut adımlar atılması, daima iki farklı şeydir. Türkiye'de de laf bakımından ölçüsüz efor sarfedildiği halde, onca lafın nefesinin bile bir tek kuru yaprağı kımıldatmadığı konular ve dönemler çok. Arabistan'da da bu istikamette hareket etmek isteksizliği belirgin olsa da, ortada sağlam bir plan ve o istikamette hareket eden kurumlar/kesimler var görünüyor.
Suudi Arabistan'da sinemaların otuz küsür yıl sonra yeniden açılması, kadınlara yalnız otomobil kullanma izni gibi kadınları önceleyen yenilikler, ülkedeki kadın çalışan oranını yüzde otuza çıkarmak hedefiyle uyumlu.
Yeni genç Suud eliti, ülkeyi 2030'a kadar petrol bağımlılığından kurtarmak gibi yüksek bir hedef belirlerken, esasen memurluktan başka iş yapmayan Suud vatandaşlarını da daha çok iş hayatına çekmeyi ve özel teşebbüsü desteklemeyi, eğlence sektörü kurup geliştirmeyi planlıyor.
Suudi Arabistan nüfusunun üçte biri yabancılardan oluşuyor ve çoğunluğunu Hindistan, Pakistan, Bangladeş kökenli yabancıların oluşturduğu bu insanlar, Suudi Arabistan'ın neredeyse çalışan nüfusunu temsil ediyor. Vergiden muaf Suud vatandaşlarına ilk kez katma değer vergisi kondu, yurtdışında yaşayan iyi eğitimli Araplar yüksek maaşlarla ülkeye çekildi. Kuzeyde aynı zamanda bir tür Silicon Valley projesi olan "Neom" kuruluyor, tamamen otomatik işleyen bir şehir. Elli boş ada, yeni bir tür turizm için açılıyor, bu bile başlı başına bir yenilik.
Suud vatandaşlarının yüzde 70'i otuz yaşından küçük ve gençler, yeni genç Suud elitini destekliyorlar. Kuşaklar değişimi orada da kendine özgü bir yerden yürüyor. Türkiye'de genç kuşağın ülkeyi devralması siyasi bir önderlikten ziyade bir mantalite değişimi üzerinden yaşanıyor ve yeni Türkiye sessiz sakin adımlarla adım adım yaklaşıyor.