Her insan -en azından hayatının bir döneminde- geleceğini merak eder ve bunun için önce geçmişe bakmak gerektiğini farkeder. Gelecekte neler yaşayacağını merak etmek, en doğal insani özelliklerdendir. Mesela Çin'de ilk yazı, geleceğe dair kahinlere sorulan sorular için, kemikler üzerine yazılan işaretlerle başlamıştır. Bu işaretler, esas olarak, benim yıllarca üzerinde yoğunlaştığım "dönüşümler kitabı Yi Ching" (veya I Ging) kitabının esasları üzerinden yanıtlanan sorulardır. Yi Ching, bütün eski öğretiler gibi çok sonra yazıya geçirilmiş sözlü bir Kam öğretisine dayanır.
Bir insanın geleceği hakkında sorgulamalar yapmak için doğum günü, yeri ve tabii doğum saati önemsenir. Asya kültürünün oniki hayvanlı takvimi ve Yi Ching'in bu "kehanete uygun" yanını güçlendiren "Ho lo li shu" gibi astrolojik yöntemler, çok daha ayrıntılı tahminler yapmaya yatkındır ve insanların yer değiştirirken gittikleri istikamette (veya döndükleri zaman) ne yaşayabilecekleri, neyle karşılaşabileceklerini hesaplayan Kam öğretileri de, bu tahminleri güçlendirebilir. Bunlar ilginç, ve bir o kadar da gizemli alanlardır. Belli bir bilgeliğe erişmemiş olanlara önerilmezler. Bu konura Daoist rahiplerin kendi iç kuralları vardır. Çin'e giden ilk Hristiyan delegasyonlarda yer alan Cizvitler Yi Ching kitabını keşfetmişler ve onun özgün yöntemiyle onu okumaya ve sorular sormaya başlamışlar, ama bu konudaki eski kurallara aldırmadıklarından, aralarında delirenler olmuş, Papa da bu kitabı Cizvitlere uzunca bir süre yasaklamış. Çinliler, evlerin nereye ve hangi istikamete doğru yapıldığını hesaplayan Feng Shui adlı bir öğretiye de sahiplerdir. (Avrupalı bir dostumun, yüzde doksan kesinlikle binaların altından yeraltı suları akıp akmadığını tesbit eden bir yöntemi iyi bildiğini de söyleyeyim. Avrupa'da çok eski bir yöntemdir.)
Batı usulü astrolojinin, geleceğini merak edenler için pek de güvenilir bir yöntem olmadığı açık. Nihayet herkesin ilgilendiği, gazetelerde günlük yorumlarını okuduğu bir yöntem ve doğru tahmin yapma yüzdesi -belki de "ilgilenenler"in sayısı çok yüksek olduğundan- oldukça düşüktür, hatta sadece bir tesadüf faktörüyle karşı karşıya olduğumuz bile söylenebilir. Ama bu işler gerçekten de sadece bir tesadüf meselesi mi?
Ünlü İtalyan yazar ve gazeteci Tiziano Terzani de çoğumuz gibi böyle şeyleri ciddiye almayanlardan. Terzani, 1960'larda New York Columbia üniversitesi talebesi, 1970'li yılların efsane gazetecisi. Der Spiegel dergisinin otuz yıla yakın Uzak Doğu muhabirliğini yaptı. Çocukluğunda kehanetler konusuyla ilgili ilginç bir anısı var. "Bu daha masum ve temiz, bakalım şu adam hayatta mı ona soralım" deyip, ikinci Dünya Savaşına gidip de gelmeyen bir adamın akıbetini küçük Tiziano'ya sormuşlar. Öcü bir atmosfer, mumlar falan ve bakracın içindeki suyun üzerinde yüzen bir resim. Tiziano, içinden geleni değil de ondan bekleneni söyler ve bu işleri ta o zamandan beri sevmez.
Sohbetimiz sırasında, Tiziano Terzani'nin yaşadığı ve hayatını değiştiren bir olay aklıma geldi, galiba 1997'de yayınladığı "Fliegen ohne Flügel" (Kanatsız uçmak) adlı kitabında okumuştum. Gelecek hakkında oldukça kesin tahminler yapabilmeye örnek olarak sizlere anlatacağım...
Terzani, Spiegel dergisi muhabiri olarak Singapur'dan Hong Kong'a yeni taşındığı günlerde, New York'da üniversiteden tanıdığı bir arkadaşıyla yeniden buluşma heyecanını yaşamaktadır ve sık sık motorlarla Makao'ya geçerek oradaki kumarhanelere takılmaktadır. Portekiz tarafından Çin'e verilmeden önce (ve verildikten sonra) Makao, kumarın uzak Doğudaki en önemli merkezidir. Black Jack, Baccarat, Çinlilerin basit oyunu Fan Tan ve aynen buraların "Okey"ine benzeyen ama aynı ıstakalar ve farklı taşlarla oynan Mahjong, Makao'nun gözde oyunları. Terzani, üniversiteden tanıdığı Çinli arkadaşının karısının da kumara meraklı olduğunu öğrenir ve bir gün onunla Makao'ya gitmeye hazırlanırken kadına takılıp onunla nezaketen önce Wanchai semtine gider. Meğer kadın, Makao'ya her gidişinden önce bir kahini ziyaret edip, o gün şanslı olup olmadığını sorarmış.
Terzani, arı kovanı gibi dolu, sayısız ailenin bir arada ayrı odalarda yaşadığı silo gibi bir binaya girer ve orada saçları Budist rahipler gibi iki numaraya vurulmuş yetmiş yaşlarında bir adamın odasına girer. Adam her zamanki gibi kadına şanslı veya şanssız olduğunu söyledikten sonra Terzani'ye bakıp Kantonca, "Bu adam beni ilgilendiriyor" der. Terzani, yanındaki Çinli kadını ve adamı kırmayarak, "E iyi madam, bak bakalım" diye kolunu uzatır. Adam Terzani'nin dirseğinden aşağısının uzunluğunu ölçer, sonra başını, baş parmaklarıyla alın kemiğinin ayrıntılarını yoklar, doğum tarihini, yerini ve saatini sorar, sonra konuşmaya başlar.
Terzani, bu işleri ciddiye almayan ve sevmeyen biri olarak, "Senin hayatında bir kadın daha var" veya "merak etme maddi durumun düzelecek" gibi genel, her "kahin"in söylediği cinsten laflar duymayı beklerken, Çinli kadın adamın sözlerini İngilizceye çevirmeye başlayınca şaşkınlıktan dona kalır. Bu olayın yaşandığı yıl 1976. Adam Tiziano Terzani'ye, "Sen bir yıl önce öldürülmekten, gülümsemen sayesinde kurtulmuşsun" demiş...
Terzani bu sözler hakkında kitabında, "Bedenimde bu olayı gösterir en ufak bir yara yoktu, sadece benim bildiğim bir şeyi nasıl bilebildi" diyor. Adam Terzani'nin ruhunda açılan yarayı görmüş olabilir, nitekim Terzani, Çinli kahinin gördüğü olayı yazıyor.
Kahinle buluşmasından tam bir yıl önce 1975 yılı, Kamboçya'da Kızıl Khmer'lerin iktidarı ele geçirdikleri yıl. Ülke tamamen Kızıl Khmer'in eline geçmiş ama Terzani 17 Nisan günü sinir ve öfkeden kendini yemektedir. Kendisi Pnom Penh'den kaçmış, Bangkok'daki lüks otelinde, ama aklı fikri Pnom Penh'de kalmış arkadaşlarında. Onların yanında olmamak çok dokunuyor. Sonunda vicdan azabına dayanamayıp bir araba kiralıyor ve doğru Kamboçya sınırındaki Aranyaprathet'e gidiyor. Bu şehirle karşıdaki Kamboçya kasabası Poipet arasında bir nehir akıyor. Nehrin üzerindeki köprü, aynı zamanda sınır geçişi. Köprünün üzerinden herkes akın akın Kamboçya'dan Tayland'a kaçıyorken o ters istikamette, kaçanların uyarılarına aldırmadan, yayan, Kamboçya tarafına geçiyor. Yaptığı şey o kadar düşüncesizce ki, oradan başkent Pnom Penh'e nasıl gideceği hakkında hiç bir fikri yok mesela.
Terzani kasabaya grince, Kızıl Khmer gerillalarının kaz adımlarıyla küçük gerilla birlikleri halinde Poipet'e girdiklerini görüyor. Orduya bağlı askerler silahlarını bırakıp üniformalarını çıkararak tek kurşun atmadan kasabayı Kızıl Khmer'e bırakıp kaçmışlar. Terzani'nin yanından geçen ikinci birlik durup silahlarını ona yöneltiyor. Hepsi genç gerillalar, cangıldan yeni çıkmış malaryalı kızarık gözleriyle, "CIA, CIA, Amerikalı Amerikalı" diye bağırmaya başlıyorlar ve Terzani o an öleceğini büyük bir kesinlikle anlıyor. Kitabında o anda düşündüklerini şöyle özetliyor: "Hızlı ve acısız bir ölüm olacaktı. Ama ölümüm haberimi alacak sevdiklerimin nasıl acı çekeceklerini düşündüm. Ailemin canı yanacaktı." İşte o anda Terzani pasaportunu çıkarıyor -o zaman İtalyan pasaportları yeşil- ve bağırıyor: "Ben İtalyanım, İtalyanım, Amerikalı değilim." Terzani bunları söylerken bir taraftan da gülümsüyor. Ateş ederken üzerlerine kan sıçramasın diye hafifçe Terzani'den uzaklaşmış Gerillaların arkasındaki kalabalıktan Çinli tüccarlara benzeyen bir adam Terzani'nin sözlerini Khmer diline tercüme ediyor.
"Ben İtalyanım, gazeteciyim, beni öldürmeyin. En azından siyasi komiserlerinizden biri gelinceye kadar bekleyin, o karar versin."
Gerilla birliği bunun üzerine ve Tiziano Terzani'nin gülen yüzüne bakarak silahlarını indiriyorlar, ama başına çok genç bir nöbetçi dikiyorlar. Bu çocuk da elindeki Çin malı tabancayı saatlerce onun ağzına gözlerine kafasına doğrultup duruyor.
Nihayet, gerillalardan daha yaşlı bir komiser geliyor ve Terzani'nin yüzüne bile bakmadan gerillalara ne olduğunu soruyori onlar da esas duruşta anlatıyorlar. Siyasi komiser Terzani'nin yanına geliyor ve aksansız mükemmel bir Fransızcayla, "Kurtarılmış Kamboçya'ya hoş geldiniz. Bu tarihi bir an. Savaş sona erdi, gitmekte serbestsiniz."
Tiziano Terzani aynı günün gecesi geç saatlerde oteline ulaşmış ve temiz çarşaflı odasında uyuyabildiği kadar uyumuş. Ve bu olayın etkisi sonradan çıkmış. Geceleri Kızıl Khmer gerillalarını, başında bekleyen genç çocuğu, Fransızca konuşan parti yöyeticisini defalarca çeşitli şekillerde yeniden ve yeniden görmüş, kabuslar yakasını bırakmamış.
İşte bu olayı yaşlı bir Çinlinin büyük bir kesinlikle ona hatırlatmasından müthiş etkilenmiş. Kahin bununla da yetinmeyip, "1993 yılına dikkat et" demiş. "O yıl, bir kere bile uçağa binme. Binersen ölürsün. Eğer bir uçak kazasından kurtulursan, 84 yaşına kadar yaşayacaksın."
Terzani, bu olayın her anını hatırlayarak 1992'ye kadar yaşamış ve son olarak 18 Aralık 1992 günü aktarmalı olarak Bangkok'tan Laos'daki Puang Parabang'a uçmuş, sonrası Almanya. Spiegel dergisinin o zamanki yayın yönetmenine, "Ben 1993 yılı boyunca bir kez bile uçağa binmemeye karar verdim" demiş, tabii bir gazeteci için -hele uzak Doğu'da- olmayacak bir iş. Fakat Terzani, derginin en iyi ve en tanınmış elemanlarından biri. Dergi, Terzani'nin kararını kabul etmiş. Bundan sonra yazarın hayatında yeni bir dönem başlıyor. Çünkü Avrupa'dan Bangkok'a trenle gidip gemiyle Çin'e uğradığı falan oluyor. Zor ve uzun yolculuklar bunlar ama Terzani bu yolculuklarda, sıradan insanlardan uzun süre -uçarak- nasıl uzak kaldığını anlıyor. Ve yolculukları sırasında her gittiği yerde kahinler arıyor ve onlarla konuşuyor, kitabı bu yolculuklar ve kahinlerle ilgili.
Tiziano Terzani, 1993 yılı boyunca br kez bile uçağa binmedi. Ama Spiegel çok önemli bir dergi. Uçması gerektiği yolculuklardan birini, böyle şeylere inanmayan başka bir Spigel muhabiri üslendi ve bindiği helikopter düştü, muhabir hayatını kaybetti...
Bu hikayeyi okuduktan sonra, internetten 1993 yılında yaşanan uçak kazalarına baktım, Moğolistan'ı saymazsak uzak Doğuda kayda değer bir olay olmamıştı. Terzani, bu kehanet sonrasında değişen hayatını anlattığı kitabı yazdıktan sonra 1994'de Delhi'ye taşındı. 1997'de kanser teşhisi konunca Avrupa'ya geri döndü ve 2004'de altmışbeş yaşında hayata gözlerini yumdu. Hayatı hakkında başka yazarlar da yazdılar ve hatta Kızıl Khmer'lerin yaptığı soykırımı dünyanın gözünden kaçırmakla da suçlandı, ama kuşkusuz çok iyi bir dile sahip mükemmel bir yazardır. Sadece Asya'da Singapur, Beijing, Bangkok, Hong Kong değil, Avrupa'nın merkezlerinde ve Amerika'da da yaşadı. Yazdıkları, bu engin tecrübenin edebi deneme diliyle yansıtıldığı önemli belgelerdir. Spiegel dergisine Asya'dan yazdığı yazılar inanılmaz güzeldir ve okurken olayları ve atmosferi bütün bütün hissedersiniz. Terzani'yi benim gözümde daha da önemli kılan, çocukluğundaki kötü deneyime rağmen, önyargılarını samimiyetle aşmayı başarmış biri olması. Terzani, rasyonalizmin merkezi Avrupa'da, hem de Sol materyalizmin rasyonel gerçekten başka kuş tanımadığı en cıvcıvlı döneminde, "falcıya kahine de inanılır mı" falan diye bakmadan yaşadığı olağanüstü deneyimleri yazmaktan çekinmemiştir. Terzani'nin yazıları internette hâlâ dolanıyor, kitapları hâlâ okunuyor.