Türkiye'nin en zor zamanları (Temmuz 2016 - Haziran 2018)

Yeni zaman anlayışına göre düşünmek hiç kolay değil. Türkiye de dünü-şimdisi-yarını ile bir bütünlük arzediyor, dünü ile yarını bir bütün. Bilincimiz esasen en fazla birkaç dakikalık bir zaman dilimini "Şimdi" sayıyor ve yaşıyor. Gerisi, bilincimiz için anı ve tahminden ibaret. Türkiye'nin yaşadığı bunaltan (hatta çıldırtan) gündem ve "gelişmeler" dizisinin ana fikri, Türklerin Dünyaya ve kendilerine yaklaşımlarında muazzam bir değişim yaşamalarıdır. Ben, (Türkiye toplumu özelinde) kendi içinde önemli benzerlikler taşıyan psikososyal algılar bütünününe, yani "Şimdiler" toplamına "Zaman kalitesi" diyorum. Ve 2016 Temmuz'u ile 2018 Haziran'ı arasındaki çok önemli dönem hakkında ileriye doğru bazı tahminlerde bulunmak istiyorum.
    Türkiye'nin Değişim/Dönüşüm sürecinin en cıvcıvlı en kahreden, en sarsıcı döneminin 2017'de esas itibarıyla sona ereceğini ve ondan sonra daha düşük modda süreceğini düşünmüş ve bunu 2016 yılı başında yazmıştım. Artık bu berbat dönemin 2018'e doğru sarkacağını düşünüyorum. 
    Türkiye yapısal bir Değişim/Dönüşüm dönemi yaşıyor, ama bu, hiç ummadığımız ve istemediğimiz bir istikamete doğru ilerler görülüyor. Ben bu görüntüyü, ileriye atılmadan "önce geriye doğru salınım" olarak değerlendirmekte ısrar ediyorum. Tabii böyle kuru "fiziksel" tasfirler yapmak kolay. Anlatması kolay olmayan şey şu: Bu durum, sosyal karşılığı olan muazzam bir psikolojik gerilim anlamına geliyor. Türkiye'nin "artık sarsılmaz" denen bir çok kurumu sarsıldı, hatta büyük tahribata uğradı ve devletin üzerinden bir silindir geçti. Geçeceğini ve yeni/eski tüm muktedirleri çok fena sallayacağını da 2007'den beri bekliyordum. Günümüzde bu feci deprem, esas olarak hakim (islami) yapıyı sallıyor. Muktedirlerin hiç beklemediği bir şey oldu ve bir darbe girişimi yaşandı, islamcılık tam ortasından ikiye ayrılıp çöktü, bu olayı Yi Ching'in "Bo" işareti üzerinden anlatmıştım. Berbat sürecin başlangıcını ifade eden Temmuz 2016 (Darbe girişimi), bir sonuç üretti ve zorunlu değişimler yaşandı/yaşanıyor, çünkü Türkiye'nin muktedirleri kendilerini hiç güvende hissetmiyorlar ve başlarına yeni yeni neler geleceğini bilemiyorlar, tahmin de edemiyorlar. Bu zaman kalitesinin yarattığı baskı, ülkenin vatandaşları tarafından da fazlasıyla hissediliyor. Muktedirler bunun çok daha fazlasına maruz kaldıklarından, "sağları solları belli olmaz" vaziyetteler ve gerçekten "herşeyi" yapabilirler. Bu "herşey"in neler olabildiğini en son Referandum süreci ve seçiminde kısmen gördük. Çok daha kötüleri yaşanabilir, zira bu korkunç sürecin gerçekten en berbat dönemine -yani dibin en dibine- Nisan ayında girdik, Haziran/Temmuz ayında çıkacağız.
    Bu çıldırtan dönemde (2018 ortasına kadar) kafayı yememenin en sağlıklı yolu, Türkiye'nin bu durumlara düşmesine neden olan sorunları tüm gerçekçiliğiyle tesbit edip çözmek hedefiyle cidden/samimiyetle çabalamaktır -daha fazla acıyı önlemenin tek yolu bu. İslamcı muktedirler ve müttefikleri Türkiye'ye, Dünyaya ve Geleceğe çok farklı bakıyorlar ve bu bakış, Türkiye'nin geleceğe uzanan gerçeğiyle bağdaşmıyor. Muhalefet dediğimiz kesim de benzer sorunlardan muzdarip, ama onlar yol alıyorlar, değişiyorlar, islamcı muktedirler gibi donup taşlaşmıyorlar, sorunları demokrasi temelinde yakınlaşarak aşmak yönünde önemli adımlar atıyorlar. Bu yılın Ağustos'una kadar hiç beklenmedik ve muktedirlerin ayağına dolaşıp fena halde bağ olan (onların da muhalefeti engellemeye çalıştıkları) etkiler sözkonusu. Bu etkiler karşılıklı engellemeler gibi görünse de, aynı zamanda iki tarafın tabanını daha yakın ortak bir noktaya doğru çekiyor. Huzursuzluk yoğunlaşarak süreceğe benzer. Şimdi sürecin en barbat "günümüz" aşamasında, muktedirlerin kendilerine fana halde gol attıkları durumlar yaşanacak, canları çok yanacak. Burada unutulmaması gereken, "çok sert" reaksiyon gösterme ihtimalleri -ki o reaksiyonlar da kendilerine attıkları yeni goller olacak. Yani dikkat! 
    Sürecin olumlu yanlarını artık herkes görebiliyor. Bir taraftan, muazzam bir demokrasi ve hoşgörü iklimi oluşmakta. Kürtlerle Türk Milliyetçilerinin, Refahçılarla Atatürkçülerin ve daha bir çok "yanyana bile gelmez" denen kesimin, kendi aralarında son derece medeni bir dil kullanmaya başlamaları, demokratik laik değerler temelini esas almaları, mütevazilikleri, centilmenlikleri çok güzel bir ilk kazanım. İstanbul ve Anadolu'da yepyeni bir şey doğuyor, ama "şimdilik" oldukça acıyacak ve acı, herkesi uyanık tutacak. Oluşan yeni ve uygar iklimin gelecekte kalıcı sağlam bir zaman kalitesine dönüşmesini sağlamak bir zorunluluk ve çok önemli, çünkü Türkiye olumlu yeni zaman kalitesinde uzunca bir süre yaşayacak. Doğumlar sancılıdır, ama sonrasında bu sancıya değdiğini herkes görür, görecektir.