Ah şu badem bıyıklı ve bıyıksız Türkler!

"Ah şu kara bıyıklı Türkler" lafını son hatırladığımda, Demirtaş Ceyhun Bebek'de bir yaz günü otobüse biniyordu. Otobüsün tam ortasında, yanımda durdu. Bir dönem "bestseller" ve benim sinirime dokunan az sayıdaki kitaptan biri olan bu tipik kompleksli liberal Türk ürününün bıyıksız yazarı artık malesef yaşamıyor. Allah rahmet eylesin. O kitaptan bu yana çok şey değişti, mesela Ülkücüler beyaz çorap giymiyor, ayakkabılarının arkasına basmıyorlar artık, Mao'nun herhangi bir zaman bıyığı olmuş gibi bir zamanlar "Mao bıyığı" denen ülkücü bıyığı da bırakmıyorlar, hatta bıyık bırakanları azaldı, demokrat bir kesim çıktı içlerinden, referandumda topyekün "Hayır" dediler. Urfa'da potur giyen, yaptıran, hatta puşi takanlar azaldı. Ama Referandum zaferi dolayısıyla sokaklara dökülenlerden biri, bir dönerci dükkanı işletmecisi, bir elinde Erdoğan posteri, diğer elinde Türk bayrağıyla, neden "Evet" dediğini bana şöyle izah ediyordu: "Elli milyarlık arabaya biniyorum, kendi evimi aldım. Bunlar hep Erdoğan zamanında oldu. Şimdi ekonomimiz yeniden havalanacak. Avrupa'ya Amerika'ya meydan okuyoruz, ordumuz Suriye'de, daha ne olsun?" Beni gözünde büyüttüğünden olacak, arabasının benim arabamdan aşağı kalır yanı olmadığını söylemek için, "Mesela senin araban ne?" dedi, ben "arabam yok" dediğimde adamın bakışlarını görmeliydiniz. Bir büyüklük, sessiz böbürlenme denemesi ve fena halde kafa karışıklığı...
    Adamın, seküler bir tanıdığımla ilginç bir benzerliğini  keşfettim. Daha önce hali vakti oldukça yerinde, doğma büyüme seküler biri de bana, "Evinin manzarası güzelmiş ama nerede oturuyorsun bakalım?" diye sormuştu. Araba ve ev konusunda sidik yarışı dünyası, güya birbirine zıt bu iki insan tipinin birbirini ürettiği toprağın da adı: "İnsanlarla aynı göz hizasında konuşamayan, birine ya yukarıdan bakıp onun ağası, veya aşağıdan bakıp onun köpeği olmadan yapamayan, yukarıdan baktığına 'lan' diye hitap etmeye teşne, aşağıdan baktığına 'abicim' diye yaltaklanmaya hazır zihniyet." Yasaların herkese eşit işlememesine alışık olmayan, hayatında torpilsiz hiçbir şey yapmamış, karısını bile annesi bulmuş, "abicim" dediklerini yalaya yalaya "yükselmiş", metrekare ve Lira'dan başka ölçüsü olmayan teneke insan modeli. Krize girmiş olan, işte bu eski zihniyet mensuplarının dünyasıdır...
    Türkiye'nin en karabıyıklı ve bıyıksız Roma usulü kaymak traşlı odunlarının dünyasına "ateş düştü". Değerlerin maddeden ziyade insanla alakalı olduğunu anlamış 1990'lı Gezi kuşağının insanlarla aynı göz hizasında konuşan yeni kültürü derinden derine her yere sızıyor. Biatkar, sallabaş ve satınalınabilir insan yetiştirmenin önkoşulu olan beton ve teneke manyağı ruhsuzluk anlamını yitiriyor. Biat eden rahat edemiyor, sessiz kalan da rahat değil. Mal mülk de rahatlatmıyor. İnsani değerler ve onların yaşadığı yüksek kültür olmadan, maddi değerlerin anlamsızlığı yeniden anlaşılıyor. 1990'lı gençlik heryerde yükseliyor. Çarşaflı kadınların kulaklıkla otobüste en has Rock müziği dinlediği, Sulukule'nin yeniden Çingenelere verilmesi için mücadele eden Boğaziçili gençlerin Van'da tatil yaptığı, kendi arasında örgütlenmenin neredeyse yeni popüler kültür haline geldiği bir ülke burası. Eski Türkiye'nin vasat biatkar ahmaklık ve korkaklık "kültürü"nü reddediyorlar. Kendi malını mülkünü utanmadan kardeşinin malı mülküyle dahi kıyaslayıp kendine "yükseklik-alçaklık değeri" biçmeye devam ettiği halde, bir de salak salak "Neden böyle olduk" diye sorup duran bıyıklı bıyıksız, "dindar" ve "layık" Milletin gazı kaçtı. Bu cinslerin son temsilcisi, şimdi uzatmaları oynayan mühürsüz Müslümankardeşler rejimidir. Kuruyup küçüldükçe, Türkiye'nin yeni kanı-canı 1990 ruhu toplumun her yanına damar damar ilerliyor ve herkesi etkiliyor. İnsani değerlerin önemi güngeçtikçe yeniden anlaşılacak ve daha da artacaktır. Türkiye'de bir dönem sona eriyor. Evine en son otuz sene önce kitap almış, aldıkları da hiç ellenmediğinden çürüyüp birbirine kaynamış eski Türkiye'nin kerameti kendinden menkul "layık"ları ve onların takkeli gül bıyıklı "Müslüman" akrabaları, hep birlikte tarihin kalle kuyusunun kenarından dibe yuvarlanmayı bekliyorlar. Türklerin ruhu, bu satınalınabilir teneke-beton güruhunun fesatlıklarından kurtulmaya hazırlanıyor. Türkiye'de nasıl bir şeyin yükselmekte olduğunu görmek için pıtrak gibi her köşede yayınlanan yeni dergilere bakın. Gırgır dergisinin nasıl popüler olduğu ve gençler arasında nasıl bir kültür oluşturduğunu yaşamış biri olarak, yeni dergilere bakıp Türkiye gençliğini okumak mümkün. Sahici Edebiyat ve sıkı taşlamanın, mizahın, sahici entelektüalizmin bir karışımına özeniliyor. Kalite ve seviye 1978 gençliğinin çok üzerinde. Gül bıyıklı budaklı odunizmin "işbitirici Müslüman muhafazakar" eski Türkiye'ye katkısı, insanları sadece biatkar ruhsuz ev-araba-yat-kat sahiplerine indirgemek, düşük moddaki insani değerleri hepten iptal etmek oldu. İşte tam da bu aşamada 1990'lılar devreye girip, erdemli yüksek insani değerlere ve yüksek kültüre sahip çıktılar, çünkü değerlerin özü sadece ve sadece insandır. İnsan kalitesini yükseltememiş para/mal manyağı halkların yakalandığı aşağılık kompleksi hastalığından kurtuluşun çaresini çok iyi bilen yeni bir kuşak yaşıyor Türkiye'de ve ülkeyi artık onlar şekillendiriyor, onlar yönetecek...