Seçimlerin AKP için çok önemli olduğu konusu malum. Herkes bundan bahsediyor. Kaba hatlarıyla nedenini biliyoruz. 7 Haziran seçimlerinden sonra tek başına iktidarı kaçıran AKP'lilerin depresyondan hâlâ çıkamadukları görülüyor, ama parti içindeki -görüntü babında da olsa- bir muhalif kanadın çıktığı, kendisine "Ak Partililer" deyip diğerlerine "zıpır yeni yetmeler" veya "AKP'liler" dediği aşamada, iktidar çevreleri arasında bir ayrıma gitmek giderek daha gerekli gibi görülüyor. Nihayetinde AKP sadece İslamcılardan oluşmuyor. Bu parti Türkiye'nin eski Sağ muhafazakar kesimlerin oylarını da alıyor ve kemik yüzde 16'lık Milli Görüş potansiyelinden çok daha büyük bir kitleyi temsil ediyor.
Seküler Türk Sağı, bir koalisyon geleneğine sahip, ama AKP'yi yöneten İslamcı (veya "Yeni Osmanlı"cı), "teolojik tek ilahi gerçek"çi kesim bir koalisyon geleneğine sahip değil, hatta muhalefet etme geleneğine de sahip değil. Bu anlamda Erbakan partilerinden de farklılar, çünkü tek başına iktidar olmak zorunluluğunu dayatan bir değil birkaç durumla birden karşı karşıyalar. İslamcı nepotizm, bir imkan kapısı. İslamcıların siyasi bağlılığın en sağlam şeklini yani ekonomik bağımlılığı erken keşfettiklerini yazmıştık. Bu, artık bütün islami cemaat ve çevrelerde de böyle. Liyakat falan yok, yalnız yandaş var. Yani geniş bir destekçi çevrenin işlerinin yürümesi, yeni kaynaklar aktarılması falan gerekiyor. Bir koalisyon, en azından pastaya yeni ortaklar eklenmesi gerek -ki bu da değil sadece. Yeni koalisyon, bazı sırların paylaşılması demek. Asıl sorun burada gibi görünüyor.
İslamcıların bir daha gitmemek üzere geldiklerine ve arasyonel/irrasyonel "düşünme" biçimleri dairesinde buna sahiden de inandıkları görünüyor. Elbette "ilahi gerçeğin tek sahibi" olduğuna inanıp kendine kimseyi ortak/şirk koşmayan teolojik politik yapıların "doğası"na uygun bir yapı. Takiyye ve konjonktür sayesinde işleyince bunun ilelebet böyle süreceğine inanmak akausal/arasyonel "akıl" için zor olmas gerek, ama dünya ve evren o akla göre işlemiyor malesef. Bunun idraki, o cenahtaki muazzam depresyon dalgasının da nedeni. Ama kendi içinde marjinal bir azınlığa dönüşmekte olan "Yeni Osmanlı"cı muktedir İslamcıların "asla paylaşılamayacak" ölçekteki sırları ne? Bu sorunun yanıtını tahmin denemeleri bile, seçimlerin neden ölüm-kalım meselesi olduğunu gösterebilir.
Yeni yaşam stili dayatma noktasına doğru yaklaşan İslamcı muktedirlerin 2013'de Gezi'de sağlam bir darbe yiyen nobran özgüvenleri, sadece Ergenekon ve Balyoz gibi darbeler sayesinde oluşmadı. Türkiye'nin eski vesayet odağı TSK'yı pasifize etmek kuşkusuz önemli ve tarihi bir olaydı, ama asıl Arap Baharı'nın bir "Müslüman Kardeşler Enternasyonali" iktidarlarına dönüştürülmesi bu yeni özgüveni "teolojik" boyutlara taşıdı. Sünni Panislamizmi üzerinden "İslam Dünyası"nın Türkiye'den yönetilmesi gibi maddi karşılığı olmayan (ve olmayacak olan) hayaller, Şii/Alevi coğrafyada seküler Esad'a takıldı ve galiba bu engelin ortadan kaldırılması için -herşey- yapıldı. Bu herşey içine öyle şeyler sığıyor olabilir ki, belki Esad'ı aşmak çabası çerçevesinde yapılanlar, ancak bir zafer kazanılması koşuluyla tolere edilebilir.
AKP şansına biraz fazla güvenmiş gibi. Şimdi işler fena halde çamura batınca gerekli rasyonel/kausal akıla da başvurulamadığından, tek çare olarak, bu işi zaferle sonuçlanmadan sırları kimseyle paylaşmamak gibi bir yol seçilmiş görülüyor. İşin içinde yolsuzluk dosyaları da var tabii. Ülke içini ilgilendiren yolsuzluklar, kapağı yurt dışına atınca enternasyonal kamuoyunun pek ilgisini çekmeyebilir, ama bu yolsuzlukların bile İran ayağı konuşuluyorsa ve İran'la Suriye'de iki farklı cephede yer alınıyorsa, bu bile AKP'ye (ve Türkiye'ye) karşı kullanılabilecektir. Bu bile, fazla ürkütücü olmayabilir. Asıl ürkütücü olan, 2011'den beri Türkiye'nin Suriye'ye karşı (ileri boyutlarda?) desteklediği tüm İslamcı muhalefetin içinden sonra sadece El Kaide'nin yerel kolu Nusra değil, IŞİD'in de çıkmasıdır. Bugün Rusya da, Amerika da, Nusra ve IŞİD arasında bir ayrım yapmıyor. Hayali ideolojik "jeopolitik" girişimlerin 21'inci Yüzyılda silah kullanarak uygulanmaya kalkılması, 20'inci yüzyılda Batılı modern ordulara ok ve kılıçla saldırmak kadar demode ve beyhudedir. 18'inci yüzyılda sona ermiş "coğrafi fetih" zihniyetini 21'inci yüzyıla "teorik derinlik"le taşımak, üzerine bir de atom şeysi taksanız gene de hiç mümkün değildir. Artık zor kullanarak bir yere varılamayacak yeni bir döneme giriyoruz. Artık sadece ikna ile bazı şeyleri yapabilirsiniz, bu da lise seviyesi tarih bilgisi ve hamasi nutukla olmaz.
"Yeni Osmanlı"cılar, savaşı kazanana kadar -yani ilelebet!- iktidarda kalmak ve zaman içinde Suriye olayının (Türkiye'nin yenilgisinden sonra) üzerlerine gelecek yıkıcı sarsıntılarını iktidarda tek başına karşılamak zorundalar. Yüz yerinden kırılan onca kolun yen içinde kalmasını sağlamak kısmen ancak bu şartlar altında mümkün. Peki iktidarda kalabilirler mi? Elbette Hayır. Tek yapabilecekleri şey zaman kazanmak gibi sınırlı bir çabadır, çünkü "Hilafetin yeniden kurulabilmesi" benzeri hedefler için ödenen bedel şimdiden o kadar büyük ki, AKP'nin oy desteğini bir yerden sonra asla gizlenemeyecek boyutlarda eritecektir. Ekonomi, Mursi'nin Mısır'da yaptığı gibi otoriterleşerek global sistemin taşıyamayacağı noktaya doğru ilerlemektedir. AKP'nin takiyye dönemine dönmesi, yani "liberal Sağ parti"ymiş gibi yapması da mümkün değildir, çünkü inanılırlığını tamamen yitirip izole olmuş bir parti yöneti kesimi söz konusu. Partinin tüm yönetici kesiminin değişip Erdoğan'la arasına mesafe bile koysa -ki bu da imkansız- o adla Dünyanın güvenini kazanamaz. AKP içinde kıpırdandığı söylenen muhalif çevrenin Ak Parti adını taşımaktan yana görünmemeleri de anlaşılabilir bir durum. Yeni Osmanlı, "Türkiye arabası" devrilene kadar iktidarda kalmak isteyecektir. Bu konuda ne kadar absürd yöntemlere başvurabileceğini hayal etmek bile kolay değil, ama Türkiye'nin iyi bir sınav veren demokrasi geleneği bu gidişatı bir yerde durduracak görünüyor. Türkiye'nin 60 yıllık aşağılık kompleksinin kaynağı "İlle de Osmanlı'yı dirilteceğiz, kargadan başka kuş tanımayız" saplantısı ve bu hedefe "Batılı" sayılan "Rasyonel/kausal akıl" ile değil de katakullici/hileci/takiyyeci "herşeyi (kutsal) kitabına uyduran örgütlü kendine Müslümanlık" ile ulaşılabileceği aymazlığı iyice idrak edilebilecek. Bu son derece önemli. Çünkü Türkler bu dünyada, "aklı" sadece demode/köhne Osmanlı jeopolitiğine basan, başka birşey düşünemeyen bir Afrika klanı değil. AB silahla ve "jeostrateji" ile mi kuruldu? Çin, silah-külah ile mi ABD'nin Dünya tahtını sallıyor? Türkler, aşağılık komplekslerini aşıyorlar ve Osmanlının son artığını da ebediyyen gömmeye hazırlanıyorlar, ama iş o kadarla bitmiyor.
Komplekslerini aşan Türkler, ancak yeni bir dava için bu kez çağa ve Türklerin doğasına uygun evrensel değerlere yaslanan adil metodlarla mücadele etmeye, yeni evrensel hedeflere koşmaya hazırlanmalılar. Çünkü aşılan aşağılık kompleksinin yerine yeni ve sağlam bir özgüven kurmak, bu yeni çabalar bütünü içinde şekillenecek.