Türkiye 7 Haziran 2015 seçimleri ertesinde, önümüzdeki dönemde gerçeğin belirginleşecek yeni kalitesiyle daha yakından tanıştı. Bu gerçek, Türkiye'de kendini çeşitli üst başlıklar altında tanımlayan farklı gerçeklerin varlığı ve devinip/dönüşüp başka üstbaşlıklar üreten bu gerçeklerin kendi sonsuzlukları içinde varoldukları ve varolacakları gerçeğiydi. Özgürlük faktörünün, yüksek kültürün ve barışın temel alındığı dönemlere özgü dinamik bir durum 2013 Haziranından beri bu yeni kaliteyi destekliyor. Gezi Ruhu, farklılıkların kendi özgün gerçekleri içinde alabildiğine özgür ama diğer gerçeklerle birlikte yaşayabileceklerini gösteren çarpıcı bir deneyimdi. Namaz kılan antikapitalist Müslümanlarla travesti ve homoseksüellerin yan yana varolduğu ve kendi gerçekliklerini alabildiğine yaşayabildikleri bir atmosferin sağlanması, evrensel insani değerler sayesinde gerçekleşti. Türkiye'de uzun zamandan beri ilk kez, ülkenin bütün özgün faktörleri, kendilerine dikte edilen başka bir gerçeğe uymayıp, bildikleri gibi diğerleriyle yanyana yaşayabileceklerini gösterdiler. Anadolu ve İstanbul gibi onbin yıllık kesintisiz uygarlık tarihine sahip bir yerde, farklılıkların büyük bir kazanç ve zenginlik olduğunun farkına varıldı ve bu birlikteliğin hangi temelde olabileceği de anlaşıldı.
Gezi'de, çoğunluğa üniter bir makro kimlik giydirmeye ve dikte etmeye çalışan, özgürlük/eşitlik/demokrasi bir yana, yalan/iftira/aldatmaca gibi insani değerleri sorunlu bir çevre dışında herkes vardı. Buradan, Anadolu ve İstanbul'un ortak paydası çok net olarak belirginleşti. Gezi Ruhu bu nedenle, sadece yüksek evrensel değerleri değil, temel insani değerleri de baz alıyordu ve bu değerlere uyan herkesi bağrına basıyordu.
7 Haziran seçimlerinden sonra artık, "Ben Solcuyum Türk faşistlerle görüşmem" sözö ne kadar abes ise, "Ben Türküm, Kürtçülerle görüşmem" sözü de o kadar abestir, çünkü ortak payda, "Aralarında Türkçe anlaşıp evrensel değerleri esas alan iyi insanlar olmak"tır. İnsan olmak ve insan kalmak temel değerinin ne kadar önemli olduğu ve birçok sorunu kendiliğinden nasıl çözdüğü anlaşıldıktan sonra, bu çerçeve içinde kavgasız döğüşsüz bir hayatın -hem de her çevrenin kendi gerçeğini yaşayarak- gerçekleşebileceği anlaşılmıştır. Türkiye ve Anadolu'da yaşayan halk da tam bu bilinci yansıtan bir sonuç sunmuştur siyasi partilere.
Türkiye, "İyi" ile "Kötü"nün net bir şekilde birbirinden ayrıştığı çok özel bir dönem yaşıyor ve bu sayede bu topraklarda birlikte yaşamanın en sağlam biçimini de keşfediyor. Türkiye'yi geleceğe doğru gereğinde ite kaka ilerletecek bu gerçek, sadece dünyanın bir kısmında yaşayan İslam dininden de, sadece Türkiye'de yaşayan Türk milliyetçiliğinden de, hatta kapitalizmin şartları altında yaşayan ulusdevlet milliyetçiliklerinden de daha güçlüdür, çünkü insanoğlunun ve insankızının -insan olmakla ilgili- dinler ötesi mental kökenine yaslanmaktadır.
Türkiye'de kötülüğü temsil eden ve her türlü insani değeri rahatlıkla çiğneyebilen mukdedir İslamcılığa ve onun büyük tahribatına karşı çıkan üç muhalefet partisinin -birbirlerinden tamamiyle farklı olmalarına rağmen- bir koalisyon kurmaları, Türkiye'yi gelecekte yönetecek "İyilik" faktörünün ortak paydasını işletip yeni eşsiz deneyimler kazanmak için hem bir fırsat hem de bir zorunluluktur. Türkiye, kendi gerçeği/perspektifi/tarihyaklaşımı olan farklı kesimlerin görünür olacağı ve biraraya geldiği yüksek kalitedeki ortak paydayı daha da net tarif edip daha sağlam bir temele oturtacağı ve dünyanın belki başka yerlerine de uzanıp örnek olacağı bir döneme giriyor. Şimdi kimsenin kimseye, "ben onunla yan yana bile gelemem" deme lüksü yoktur, zira bu laf doğru değildir. Sadece "Kötü"nün yalanı/dolanı/IŞİD'cibarbarlığı/hırsızlığıyla bir araya gelinemaz. Onun dışında bir araya gelinir ve hatta birlikte aynı hükümette doğrudan veya dolaylı/uzaktan yer alınabilinir.
Gelecekte MHP anlayışının dünyanın Türk tarihi üzerinden okunmasını nasıl bir zenginlik sayacaksak, HDP'nin Türkiye ve Kürtler/Kürdistan üzerinden bölgeyi okumasını ve kültürünü geliştirmesini de, homoseksüellerin saygın bireyler olarak topluma kazandırılmasını da, Özgün Türk İslam'ının derviş geleneğini canlandırmasını da, Batılı klasik müzik sanatının Türkiye'nin her köşesinde çalınmasını ve bu sanatın virtüözlerinin bu topraklarda yaşamasını da, Süryani kültürünün herkesçe bilinmesini de, Süryani şarabının gene dünya markası olmasını da, zenginlik sayacağız ve birbiriyle çatışmayan bu gerçekliklerin kendi özgün alanlarında sonsuzluklara uzanmasını özendireceğiz. Buradan doğacak sinerji, Anadolu ve İstanbul Uygarlığının hakkını verecektir. Bu muhteşem atmosferde yer almayacak olan tek şey, adı üzerinde kendini "tek ilahi doğru" ila edip varoluşun kendisiyle çelişen islamcılık türü olacaktır ve başkalarına kendini zorla dikte eden her gerçek. Özgürlük ve barış anlayışlarını içselleştiren Gezi Ruhu, bu muhteşem birliğin ve yeni dönemin koruyucu ruhu olacaktır.