Çin, 21'inci Yüzyıl'ın hakim gücü olabilir mi?

Konuyu birçok boyutuyla konuşmak gerekir elbette...
Henry Kissinger, Fareed Zakaria, Niall Ferguson ve David Daokul Li'nin ABD'de tartıştıkları konuyu, 112 sayfalık bir kitap haline getirmeleri, bu konuda ne zamandır süren tartışmalara yeni soluk getirecek gibi görünüyor. Kitabın, daha çok siyasi ve ekonomik temel üzerine oturması büyük bir eksiklik. Ama bu kadarıyla bile oldukça ilgi uyandırıcı olduğunu söylemeliyiz.
Çin'deki neoliberalleşmenin Deng Xiaoping zamanında başlamasından bu yana, neoliberalizmin yeni bir biçimi, dünyada giderek profil kazandı. Devlet kontrollü neoliberalizm, ideolojik otoriter temeliyle, birçok ülkeye de ilham verdi. Bunlardan biri de Türkiye. Otoriter ekonomi kontrolünün ekonomik başarısını gösterip, "demokrasiyi kısalım" diye kitap yazan Avrupalı'lar da oldu. Laszlo Trankovits'in "Weniger Demokratie wagen" (Daha az Demokrasi istemeye cürret edelim) adlı kitabını burada tanıtmış ve eleştirmiştik.
Çin'in gelişmesi nasıl bir seyir izleyecek?

Ben, kapitalist bir geleceğin olamayacağını hanidir yazan biri olarak, Çin'in gelişmesinin şimdiye kadar ilerlediği yoldan olamayacağını, Çin'in bunun için bazı değişiklikler yapmak zorunda kalacağını, ama bu tür drğişiklikleri he ülkenin -eninde sonunda- yapması gerektiğinden, Batılı ülkelere göre daha kolay gerçekleştirebileceğini düşünüyorum. Ama kapitalizmin sınırları dahilinde, Çin'in ABD'den daha sonra çökeceğini söylemek de mümkün.
Konunun asıl önemi, kitapta tartışmacıların üzerinde durduğu ve hiç konuşmadığı kapitalist temel/kaide değil. konunun asıl önemi, kapitalizm ötesine doğru ilerlerken, Çin'in de bir parçası olduğu Doğulu değerlerin hangi ölçüde nasıl devreye girip nasıl değişip kapsayıcı hale gelebileceği ve global yeni sistemin mantalitesini nereye kadar belirleyebileceği. Burada çok farklı konular devreye giriyor. bunlardan biri, demokrasinin de ana fikri olan "Birey/ben" duygusunun ve Doğu'da daha önem verilen "Toplum/biz" duygusunun hangi değişimler geçireceği, hayatı anlayıp yorumlama olayının hangi yeni mecraları benimseyeceği.
Marx'ın, kitabı "Kapital"in en başında, esasen "Üretim/meta" üzerinden ele aldığı kapitalist sistemin "giderek daha çok üretim" anlayışının bitip iflas ettiği günümüz aşamasında, "Üretim üretim üretim" diye tutturan Çin yönetici elitlerinin -bu konudaki felsefi yaklaşım bakımdan Batının gerisinde oldukları açık. Bu gibi konularda Doğu kendini bulabilecek mi? Birçok güçlü yanıyla Çin'in/Doğu'nun ruhu, bu yeni ama çok önemli konuları nasıl benimseyecek? Aynısı ve çok daha fazlası Batı için geçerli. Batı, Doğulu değerleri de benimseyebilir mi? (Buna ben "Evet" diyorum)
Çin, Batılı toplumlar gibi azami ölçüde kültürel homojen değil. Ekonominin iyi gitmesi sayesinde sesi cılız çıkan muhalefet, neoliberal toplumlarda olduğu gibi, genellikle etnik/dini kimlikler üzerinden konuşuyor.
Çin'in yükselişini 17 Temmuz'da Toronto'da tartışan tanınmış dört Batılı entelektüel (aslında biri Çinli ve Çin Merkez Bankası'nın bir numaralı danışmanı: David Li) kitabı, tartışmanın sürmesi için düşünmüş gibi. Çinli Li, Çin'in yükselişinin sorumlusu olarak Batı'yı görüyor ve o bile Batı üzerinden konuşuyor ve tabii ekonomiyi anlatıyor! Global ekonominin kontrolünün adım adım Çin'in eline geçtiğini burada yazmıştık. Ama burada Fareed Zakaria'nın önemli bir sorusu var: Çin, dünyayı yönetmek isteğine/iradesine sahip mi? Ve burada bir irade görmüyor. Gelecekte tek bir süper devletin bile olmayacağını tahmin eden biri olarak, Çin'in isteksiz halinin Zakaria tarafından anlaşılamadığını düşünüyorum. Gelecekte hakimiyet yerine, örnekler ve yön verici düşünceler olabilir -imparatorluklar biraz zor!
Kissinger, asıl konunun Çin'in dünya hakimiyeti değil, giderek güçlenen Çin ile Batı'da başa çıkılıp çıkılamayacağı olduğunu söylüyor. Batı'nın düşündüğü evrensel bir şemaya Çin uyar mı? Kissinger'in bu sorusunun "Batı düzeni gene kurar" peşin hükmü ile birlikte değerlendirince yanlış olduğunu söyleyebiliriz. Avrupa'nın ikiyüz küsür yıl, sonra da ABD'nin son yükselişi, dünya tarihinde bir istisna teşkil ediyor. Çin, kapitalizmin ortaya çıkmasından önce her zaman en büyük güçlerden biri, birincisi oldu. Batı'nın krize girmesiyle Çin'in yükseliyor görüntüsü, biraz da herşeyin olacağına varmasıyla ilgili olabilir mi? Kesin olan, artık Doğu ve Batı'yı birbirinden ayırmanın, kesin çizgiler çizmenin imkansızlığı. Esas olan, Doğulu ve Batılı özelliklerin harmanı ve doğru kombinasyonu olabilir. Böyle bir durumu Doğu zaten yaşadı ve tüm dünya zaten Batılı oldu. O nedenle Doğu'nun yükseliyor görüntüsünün ardında bir eşitlenme/dengelenme durumu olabilir mi? İşte bütün bu sorular, önümüzdeki dönemin tartışma malzemelerinden elbette...