21 Aralık 2012'ye doğru korku ve iyimserlik dengesi...

Bir önceki yazıda, 21 Aralık tarihinden önce, 6 Haziran günü yaşanan Venüs transitinin yorumlarına dikkat çekmiş ve 'Eril güç' ile 'Dişi güç'ün dengelenmesi konusuna değinmiştik. Mundan astroloji ile ilgilenenlerin bu şekilde ifade ettiği durumu biz, 'Barışın güçleri' ile 'Savaşın güçleri' şeklinde de anlayabiliriz ve savaş tehlikesine karşı duyarlılığın yükseldiğini söyleyebiliriz...
Bu durum, şimdilik bir gergin durağanlık ortamına sahip. Bir denge hali gibi de düşünülebilir. Bence bu hal, bir "Son şans" diye okunmalı. Kefeye kim daha çok ağırlık koyarsa, o kazanabilir. Onun için Barış girişimleri ve hareketleri şimdi önemli bir rol oynuyor. Suriye ve İran konusunda gerginlik sürüyor. Şimdi hem bu gerginliğin savaşa dönüşmesinin önlenmesi, hem de gerginliğin gazının alınması için imkanlar var. Barışın üstün gelmesi gerek. Gelmeli.

2012 Sonrası hakkında...
Eski söylencelerde 2012 hakkında bu kadar çok felaket kehanetinin bulunmasının nedeni, bir tür düşük yoğunluklu bilinç ifadesi denebilir. Anlayamamaktan doğan "Korku" faktörüne yakın durumlar, ruh için düşük yoğunluklu durumlardır ve özgürlüğün kısıtlanması anlamına gelir. 'Korku'yu, sağlıklı ve sağlıksız korku diye ikiye ayırabiliriz. Hayatta kalma güdüsü olarak korku, en sağlıklı korunma mekanizmasıdır. Sağlıksız korku, eskiden "Vesvese" diye adlandırılan ve can korkusundan ziyade (sanal) sosyal statüyü kaybetmekle ilgili bir korku türüdür, hüsnükuruntudur vs. Ağzı "Maneviyat" dese de, kendini Maddiyat üzerinden tanımlayanlar, bilgisiz/ilgisiz olanlar, kısacası daha düşük bir ruh yoğunluğuna sahip olanlar, "Korkarak biat" üzerinden yüzyıllarca sindirilmişlerdir. Bunu dinle soslamak, birşey değiştirmez, şeytani bir durumdur. Eskiden dünyaya hakim olan bu -düşük yoğunluklu- mantaliteden insanlara konuşabilmek için, büyük değişim/dönüşümlerin tarifi genellikle felaketler üzerinden olmuştur. Artık öyle olmak zorunda değil. Şimdi, daha farklı bir yerde olduğumuz kesindir.
Korku, insanlara yapay sınırlar koyar ve "biat kültürü"nü üretir. "Biat kültürü", şeytani bir şeydir ve insan ruhunu alçaltır. Aslolan, insan ruhunun özgürlüğüdür. 

Eski yorumlarda 21 Aralık 2012 günü için 'Görülen' ve hissedilen değişim/dönüşüm o kadar muazzamdır ki, böyle bir şeyin olabilmesi, ancak devasa savaşlarla olabilir sanılır! Savaş, eskinin durağan ve yavaş ilerleyen dünyasında değiştici/dönüştürücü en önemli faktör sayılabilir -haala da öyledir. Ama bugün, değişim/dönüşüm için ille de savaş gerekmediğini biliyoruz. Eski kehanetleri, olumlu yanlarını esas alarak incelersek, karşımıza bambaşka -olumlu- bir resim çıkar. Bu blogda, kehanetleri iyi yanlarından yorumlayan yazılar bulunuyor.
21 Aralık 2012 günü, Türkiye saatiyle -yanılmıyorsam- 12.11'de, felaket falan olmayacaktır...
Ama tarihte belki ilk kez, felaket olup olmaması insanlara bağlı bir durum olacaktır...
Çünkü insan, dünyanın tarihinde ilk kez, yeryüzündeki hayatı mahvedebilecek "olanaklar"a sahip...
Bu anlamda herşey, insanlara bağlıdır ve onların ruh hali de bu yüzden tüm dünya ve hayat için son derece önemlidir... Savaş meraklısı bu kadar çok kişi ve Hükümet varken, savaş ve yıkım tehlikesi bulunmaktadır, ama olmaması ihtimali bence çok daha büyüktür. Yetmez...
Global savaş üretebilecek yapıların tasfiyesi, bir zorunluluktur. Bunun için de önce o yapılara "can" veren zihniyetlerin değişmesi gerekiyor, -değişmektedir. İnsanlar, onlara "hep daha çok" mantığının bir sonucu olarak savaşı dayatan mantaliteden kurtulmak zorundalar. Bu mantalitenin günlük hayattaki ifadesine bugün kısaca "kapitalizm" diyoruz ama kapitalizm çok kapsamlı bir konudur ve sadece kapitalistlerden ibaret bir şey değildir. Savaşı "dayatan" para/pul hırsıdır. Bu dünyanın herkese fazlaca yeteceğini, hep yettiğini asla unutmamalıyız. Kuru bir temenniden bahsetmiyoruz. Dünyanın yeniden herkese yetmesi için, önce vesvese tipi "Korku"yu ve onun biatkar "akıl" düzenini yenmek, makul uygulamalarla adım adım ilerlemek mümkün. Belki bir anda aşılamayacaktır, ama ona "can" veren zihniyet anlaşıldıkça/değiştikçe, barışçıl yoldan birçok şeyi değiştirmek daha kolaylaşacaktır. Şimdi bunu destekleyen bir ruh hali adım adım hakim olabilir. Bunu şöyle düşünebiliriz: Büyük bir yoğunluk -ama nasıl kullanılacağı insana kalmış. Biz onu iyi anlamda kullanmalıyız.

İyimserliğin gücü...
Düşük yoğunluklu -ve bu anlamda da tehlikeli- ruh haline Türkiye'de kocaman iki örnek var: Taraftar İktidar Çevresi ve Cemaat. Ama bunlar sadece uç örneklerdir. Uç olmayan örnekler de, ağırlıklı çoğunluğu oluşturuyor. Bunları kısaca, "Söz odaklı" modern düşünce biçimi diye de tanımlayabiliriz. Hangi kitabın esas alındığı önemsizdir. Bir tek kitabın kendince sözlü yorumu üzerine kurulu sistemin adı ister "Şeriat" ister "Sosyalizm" olsun, aynı bozuk/uç duruma işaret eder. Ve evrensel gerçeklerin manipüle edilmesine en yatkın durumdur. Mesela vicdan, "Söz" ötesi bir durumdur. "Söz" merkezli olanların kolaylıkla vicdan özürlü olmaları da bundandır.
Korkutup sindirerek biat isteyen muktedirler ve onlara biat edenlerden oluşan bir toplum mantalitesi, felaket/bela arayan ve onu da daima bulan mantalitedir. Bu mantalite için, eskiden söylenen felaket senaryoları geçerlidir, çünkü değişim/dönüşüm'ün onlar icin ifadesi şiddettdir. Dindar olmak, inanmak, ille de ağlak Hocasına ve nemrut Padişahına biat demek değildir. Tam tersine. Artık daha iyi anlaşıldığı üzere ve son Tektanrılı din İslam'ın de özellikle üzerinde durduğu konu şudur:
Tanrı ile İnsan arasında hacı/hoca/aracı/tefeci kabul edilemez...
Çünkü bu sürecin sonu, insana doğrudan konuşulacak bir durum olabilir ve bunun için de insanın iyice güçlenen "Söz" odaklı düşünce biçimini, diğer düşünce biçimleriyle dengelemesi gerekmektedir. Bu aşamada, korkutup sindirerek biat istemek, şeytani bir şeydir...
Ve bunun açık bir nedeni de, bugünlerle ilgilidir.
Son beşbin küsür yıldır "Söz" üstünlüğüne/hakimiyetine dayanan düşünme biçimi, insana "Söz" üzerinden erişimi zorunlu kılmıştır. Artık, düşüncenin dengeleneceği bir dönem söz konusudur, yani "Söz" kadar "His/Sezgi/Intuisyon/İlham"ın da yükseleceği ve onu dengeleyeceği bir süreç, Venüs transiti ile başlamıştır diyebiliriz. Şimdi Kadınsı değerlerin, Barışın, Sanatın yükseltileceği bir dönemdeyiz.
(Bu durum, nedeni anlaşılamayan büyük mutluluklar şeklinde de zuhur edebilir.)
Kutsal kitaplardan alıntı yapmadan su bile içemeyen "Söz" takıntılı bozuk insan modeli, "Söz" ağırlıklı düşünce biçiminin en uç şeklini temsil ediyor. Fakat asıl yaygın olan, modern hayat biçiminde kitabi bilgiyi herşey sayan "ciddiyetten muzdarip" çoğunluktur ve o da değişiyor. Bu kesimin çocuklardan öğrenebileceği çok şey var!
Belki Polyannacılık gibi gelecek ama, iyimserlik, sevgi, neşe, karşılıklı saygı, kültür/sanat, insanî değerlere bağlılık, dolaylı yollardan artık son derece önemlidir. Mesela kadınların yaptıkları gösterileri bir şenliğe çeviren anlayışları, son derece olumludur. Anonymous gibi 21'inci Yüzyıl fenomenlerinin amaçları arasında, "sırf zevkli olduğu için yapıyoruz" gibi bir faktör vardır mesela ve bu çok olumlu bir şeydir. Gene sosyal medyaya hakim olan ironik/komik dil, bu olumlu atmosferi destekleyen şeylerdir. İyimserlik, kör olmak demek değildir. Tam tersine. Gerçekçi olmak, uyumamak ve kendine/insanlara güvenmek demektir. İyimserlik: Hayatın, Sevginin ve Tanrı'nın gücüne güvenmek/inanmaktır. Mücadeleci ve özgürlükçü bir iyimserlik, korkunun pan zehiridir...