İslamcılara karşı savaş, "düşük yoğunluklu bir dünya savaşı"na mı dönüştü? Savaşın baş öznesi, kendine "İslam" diyen, neoliberal kapitalizmin en fırsatçı/talancı türünü uygulayan ve makul aklın reddine dayanan bir ruhsal ve ekonomik kangren durumu. Kölecilik ve organ ticareti gibi insanı kesilip satılacak malzeme olarak görebilen vahşi bir neoliberalizm türü, fındık kadar aklıyla "Batı'nın değerlerimizi dejenere edişine ve emperyalist sömürgeciliğe karşı cihad" ilan edip savaşırken, insanın aklının hayalinin miğdesinin almadığı şeyler yapıyor. İslamcıların Türkiye'deki "Laiklar"i ahlaksız bulanların "islami yaşam biçimi" içinde tarif ettikleri şeyler içinde "badelemek" diye bir özellikleri çıkıyor mesela ortaya. Hırsızlık, rüşvet, iftira, hatta cinayete bile alışmış Türklerin, çocuklara cinsel taciz, hatta onun da ötesine geçebilen burada yazılamayacak ahlaksızlıklara "anlayış" göstermeyeceği kesin, çünkü bunun da ötesi, artık "insan ve toplum olmaktan çıkmak." "Laikler"in ahlakını beğenmeyen İslamcılar, en barbar kabile toplumlarında bile olmayan ölçülerde korkunç bir ahlaki düşüklük içinde yaşadıklarını, siyasi partiler ötesi ortak "duruşları" ile gösteriyorlar. Türkler, bu din veya ideolojinin -işte her neyse onun- hangi siyasi partide ortaya çıksın, "insan olmak" edimiyle ciddi sorunlar yaşadığını anlıyorlar. Modern tarihin gördüğü en barbar ve en ahlaksız güruhun, bu çarpıklıkları, "Batı'ya karşı İslam için cihad" adına mazur gösterme çabaları da inandırıcılığını yitirmiş durumda. Aynı zihniyetin daha zorba türü IŞİD'in Batı'yı kışkırtıp Suriye-Irak'daki savaşa çekmeyi başarması ve doğrudan Batılı değerlere saldırmasına sempati duyan Türk islamcıları, IŞİD'in ılımlı türevi olarak, gelecekleri konusunda bazı şeylerin kökten değiştiğini hissediyorlar. Dünyada tam da bu noktada çok önemli bir dönüşüm yaşıyor.
Adına İslamcı denen barbarların, sayesinde kendilerine mağduriyet ürettikleri (eski) "Emperyalist Batı"nın devamı diye yorumlanabilecek "ilkesiz, çıkarcı, sömürgeci Batı müdahaleleri", IŞİD gibi cehennem kaçkını oluşukların ortaya çıkmasındaki önemli etkenlerden (ama İslamcıların çok şişirdiği gibi "baş" etken de değil elbette). Ahmet Hakan'ın üslubuyla ifade edecek olursak: durun bir dakika! Batı sadece "Emperyalist" değil! Aynı zamanda demokrat, evrensel değerlerin savunucusu falan!
Dünyadaki evrensel değerleri yeniden tanımlayan aydınlanmacı, insan hakları ve insan haysiyetini koruyan, demokrat bir Batı var bir de. Suriyeli mülteciler ve diğerleri Suudi Arabistan'a değil Avrupa'ya kaçıyor. Kuş tipi islamcı aklı, sözümona "Emperyalist Batı"yı reddederken -insanlığa malolmuş- Batı kökenli evrensel değerleri de reddediyor, yerine de hiç bir şey koymuyor tabii.
Hangi Batı?!..
İşte değişim/dönüşümün en can alıcı yanlarından biri tam da burada yaşanıyor şimdi. İslamcıların saldırdığı "Emperyalizmin ardılı/artığı Batı"nın kalıntı politikaları ve eski davranış kalıpları terkediliyor, çünkü ikiyüzlülüğün getirisinin götürüsünden daha az olduğunun anlaşıldığı bir zaman diliminde yaşıyoruz. Batı, bir zamanlar Dünyaya umut olan aydınlanmacı demokrat yanına daha çok sarılmaya karar veriyor ve o yanını gölgede bırakan karanlık emperyalist geçmişiyle hesaplaşacağı sinyalleri veriyor. Üstelik bu gelişmenin global Dünya'da çok somut sosyoekonomik/sistemsel nedenleri de var. Paradigma değişti, petrol devri sona eriyor. Petrol gibi sadece belli bölgelerde çıkan (merkezi/central) enerji kaynakları önemini yitirirken, belli bölgelere bağlı olmayan (merkezi olmayan/decentral) enerjiler önem kazanıyor. Ekonomi globalleştiği için, onun dışında ekonomi yok, hukuk globalleşiyor, ABD kendi ülkesindeki davaları başka ülkelere doğru genişletip diğer devletlerin egemenlik alanına da müdahale ediyor. Terörün cezalandırılmasından, terörü destekleyen ülkelerin cezalandırılmasına, bunun için bir hukuki zemin oluşturulmasına kadar varıyor iş.
2008'de başlayan ve 2024'de esasen tamamlanacağını düşündüğüm değişim/dönüşüm döneminin en önemli yıllarının 2016 ve 2017 olacağını tahmin etmiştim, bu da nitel bazı değişikliklerin olmasını gerekli kılar. Ortada pek bir şey göremiyoruz ama, böyle değişimler yaşanıyor mu? Galiba Evet, hem de etkisini bu yıldan itibaren önümüzdeki dönemde de göreceğimiz türden. Batı, "çıkarları adına değerlerinden taviz vermek" anlayışına, yani çifte standarta son veriyor. Merkel'in tam da bunun tersini yapması Avrupa'dan bir tür kışkırtma gibi algılanıp, bu konuda Avrupa'da yeni bir bilinçlenme ortaya çıkıyor.
Ülkesinde hem taşdevri İslamı uygulayıp kadınların araba kullanmasına bile izin vermeyen, hem de demokrasinin/hukukun kalesi sayılan ABD'nin önemli müttefiki sayılabilen Suudi Arabistan paradoksu çöküyor. "Suudi Arabistan'la eleştirisiz dostluk", Batı'nın emperyalist geçmişinden türeyen ikiyüzlülüğün bir numaralı ifadesidir. Suud Arabistanı şimdiye kadar, ABD'nin bölgesel çıkarlarına harfiyyen uygun davrandığı için barbar "İslam"ına ses çıkarılmayan bir ülkeydi. (Amerikalıların kendi çıkarları için hangi barbarlıklara gözyumduklarını buraya yazmaya kalksam, yazı değil kitap olur) İşte Batı'nın en önemli ülkesi ABD'nin zayıf yanı da bu -idi: Demokrasiyi en iyi işleten, ama çifte standartlı ülke. Bu yıl, tam da bu çelişkileri aşmanın öneminin anlaşıldığı ve bu istikamette adımların atıldığı yıl olabilir. O adımlar nelerdir?
ABD, 11 Eylül 2001 saldırılarının ardındaki ülkenin Suudi Arabistan'ın olduğunu biliyor, ama petrol ve "stratejik ortaklık" adına bunu gizli tutuyordu. İlk kez gizli dosya ortaya çıktı ve en üst ABD makamlarında tartışılmaya başlandı. Senatörler bu konuda ikiye bölünmüş durumda, ama Suud devletinin yargılanmasından yana olanlar daha güçlü gibi. Bunun bu şekliyle konu edilmesi bile başlı başına bir eşiğin aşıldığını gösterir. Ve davaya karşı olduğu sanılan Obama, olayı Suud kralına anlattı ve yanıt alarak da koca bir blöf sözü aldı: "ABD'deki 750 milyar Dolarlık yatırımlarımızı çekeriz." Obama buna gülerek, "Peki o parayı sonra nereye yatıracaksınız?" deyip demediğini bilmiyoruz. Ama o paranın yatırılacağı bir yer yok. Bu Suud ekonomisinin mahvı olur, ayrıca ABD o paraya el koyabilir vs. Bunlar işin detayı. Piyasaların globalleşmesi konu değil sadece, kapitalist katma değer yaratımı. Para kendi başına bir anlam ifade etmiyor. Suud devletini terör desteğinden yargılamak üzere olan ABD'nin Türkiye'ye kara para meselesi yüzünden müsamaha göstereceğini düşünen varsa yanılıyor. ABD, neoliberalizmin koçbaşı islamcılığın iki önemli ülkesi Türkiye ve Suudi Arabistana karşı, çeşitli yaptırımların devreye girebilmesi için gerekli hukuki temeli oluşturuyor. Suud ve Zarrab davası bunun kanıtı.
Bir de Aydınlanmanın, demokrasinin ve laikliğin/sekülerliğin Batı'sı var. Bu değerler modernleşme sürecinde Batı'da formatlandı, büyük ölçüde evrensel değerler haline geldiler. Laiklik/sekülerlik Sadece "din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması" diye lanse edilse de laiklik/sekülerlik, kutsal kitaplar dahil her şeyi didik didik edip bilimsel metodla incelemek/araştırmak ve belli hükümlere varmak gibi özelliklere sahip yeni rasyonel düşünme biçimidir ve insanlık tarafından benimsenmiştir. Bugün hayatımızı kuşatan teknoloji ancak bu seküler/laik bazlı düşünce biçimi ile üretilebiliyor. Bunu benimseyip içselleştiren Koreli Samsung telefonları üretiyor, ama benimsemeyen tek çevre olarak "İslam", "Biz keşif-icad falan yapamayız" diyerek, parya ve pasif tüketicilikle yetineceğini peşinen ifade edebiliyor. (Sistemin -laiklik dahil- eleştirisi konusunda burada bir şerh koyup devam ediyoruz). Bugünkü global dünyada eşit değerde bireyler olabilmek için temel laik/seküler düşünce biçimini benimsemek gerekiyor. Bunu tartışmıyoruz ve -Türkler gibi şamani/toyunist kökenden gelen- Japonlara ve Korelilere bakarak söylüyoruz (ille de Fransıza bakmaya gerek yok). Demokrasi de, kuvvetler ayrılığı da, İnsan Hakları da, kadın-erkek eşitliği de, roman gibi sinema gibi sanat formatları da Batı kökenli.
Batı, şimdiye dek hem kendine hem de Dünyaya zarar veren bencil emperyalist geçmişinden devraldığı çiftestandartlara son verme istikametinde adım atarken, inandırıcılığını yükseltiyor. Şu anda en çok ihtiyaç duyulan şeylerden biri de bu günümüzde. Rusya da belli bir inandırıcılık ve tutarlılık peşinde. Neoliberal sistem yaşamak için paranın karasına da muhtaçtı ama bunun yol açtığı yıkımın zararı kardan çok daha fazla. Postkapitalist dönemde bu giderek daha iyi anlaşılıyor. Yeni sistemde yasalar sınır ötesinde de işleyecek ve "Jeostratejik" nedenlerle kimse görmezden gelinmeyecek, kimseye müsamaha gösterilmeyecek. Global Dünya, işleyebilmek için yaptığı istisnaları kaldırıyor, sistemin işlemesi ve yeni düzenin kurulması için elzem.
Şimdi önemli konu, Dünyanın esas olarak üzerinde uzlaştığı evrensel değerler/kurallar/yasaların uygulanmasında eski -Emperyalist geçmişin bencilliğinden kaynaklanan- çifte standartın terki aşamasının ciddiyet derecesi. Batı, IŞİD gibi oluşukların ve Türkiye'deki gibi ahlaksız İslamcıların "Emperyalist Batı" diye dillerine doladıkları geçmişiyle hesaplaşacak mı? Bu önemli, çünkü Batı Suriye ve Irak'da IŞİD'e karşı savaşıyor ama IŞİD yokedildikten sonra bu bölgenin halkı için önerdiği bir sistem bulunmuyor, çünkü kimse Batılıların "müdahale kültürü"ne güvenmiyor. Güven tesis edilebilse belki birçok şey kolaylaşacak. Güvenin yeniden kazanılabilmesi ve evrensel değerlerin yeniden -herkesin hayrına- kriz bölgelerinde de benimsenmesinin tek yolu çiftestandarda kesin bir biçimde son vermek ve Batı'nın emperyalist geçmişiyle hesaplaşması. Zira değişim/dönüşümün de bir finali var ve Sistemin, sürdürülebilir hale gelebilmesi için değiştirilmesi gerekecek, önemli reformlar yapılacak. Bütün bunların Dünyada el birliğiyle ortak bir zeminde yapılması gerekiyor ve ortak zemin de çiftestandart kaldırmaz.