İslamcılara karşı Dünya savaşı ve yeni bir Dünyanın doğum sancıları

Dünyayı şok eden Paris katliamı, IŞİD'e karşı Suriye ve Irak'da başlayan geniş cepheli savaşı yeni bir boyuta taşıdı. Artık, belli coğrafi bölgeler ile sınırlanamayacak bir savaş söz konusu ve bu konvensiyonel bir savaş değil, ama yaşananlar sadece bir savaştan ibaret de değil.
    Arap Baharı'nda Arap gençliği, İslami bir rejim yerine Batı demokrasisi talep ettiğinde, hatta Amerikalılara Occupy Wall Street hareketinin ilhamını verip, Gezi Hareketine örnek teşkil ettiğinde, Huntington'un kültürel kimliklere göre yorumladığı toplum modeli inandırıcılığını tamamen yitirmişti. Batının kültürcü yanılgısını sonuna kadar kullanan İslamcılık, Arap Baharı sonrasında fikren ve ruhen sona erdi. Batı da (Doğu gibi), Sünni tipi tüm İslamcılık türlerinin radikalleşmeye meyilli olduğunu ve "kendine şirk koşmayan tek gerçek"çi teolojik politika anlayışıyla, global kapitalizmin asgari demokratik hukuk devleti kriterleriyle uyuşmadığını anladı. IŞİD, bu uyanışa islamcıların verdiği intihar yanıtıdır ve Paris'e yaptığı saldırı da Batı ile Sünni İslamcılığın yüz küsür yıllık görece iyi "ilişkiler"ini sonlandıran olaydır.
    IŞİD'e karşı ABD-Rusya-Fransa ittifakının ve İslamcıları tüm Dünyada av haline dönüştüren yeni tür global savaşın asıl konusu, önünde sonunda bizzat sistemin kendisi olmak zorunda, çünkü 2008'de başlayan sistem krizi, Dünyadaki sosyoekonomik sorunları iyice keskinleştirdi. G 20 toplantılarında Ali Koç'un Dünya'daki eşitsizliklerin artışına dikkat çekerek "Gerçek sorun kapitalizmdir" çıkışı, konunun özüne işaret ediyor.
    21'inci yüzyıldaki haliyle kapitalizm, kendine özgü para türü, meta sistemi ve yaşam biçimiyle, toplumları derinlemesine kapsayan bütüncül bir sistemdir ve onu aşmak da ancak sistemin bütün kesimlerimlerinin biliçli ortak çabalarıyla mümkündür. Bu anlamda Dünyanın bütün merkezî ulusdevletlerinin, STK'larının, hatta Anonymous gibi sistem karşıtı grupların IŞİD'e karşı ortak bir Dünya cephesi kurması, İslamcıların yenilgisi sonrası için özel bir öneme sahip.
    Şimdiki haliyle asıl ekonomik savaş, insani değerlere aldırmayıp kural tanımayan benmerkezci mafya tipi vahşi neoliberal kapitalizm ile; insani değerlere ve uygarlığa sadık kalan ilkeli bir postkapitalist düzen arayışı arasında yaşanıyor. İnternet çağında Dünyadaki sosyal gelişme eğilimi, hiyerarşik kapitalist toplum anlayışının giderek terkedilmesi yönünde. Onun yerini, herkesin birbiriyle aynı göz hizasında konuştuğu, kendiliğinden mobil örgütlenmelerin önem kazandığı, belli bir nezaket ve insan haysiyeti kodeksine sahip, zayıflayan parlamenter demokrasiyi doğrudan demokrasi ile tamamlayan postkapitalist 'Yatay Toplum' anlayışı alıyor. Modernleşme devrinde ortaya çıkan hiyerarşik örgütlü 'birey'in İnternet çağındaki yeni biçimi, endüstrileşme çağındakinden farklı.
    Teolojik politikanın son radikali IŞİD ise, İslam'ın ortaya çıkışından önce, gene Suriye'de doğup güneye doğru yayılmış cinsiyetçi hiyerarşik bir sistemin yeni versiyonuna benziyor. Bu eski arkaik düzende baba (aşiret reisi), keyfine göre kanun/kural koyup, mesela kızlarını diri diri toprağa gömme hakkına sahipti. Klan egoizmi ve oradan doğan çifte standart, bugün de İslamcılığı anlamayı zorlaştıran "sofistike" özelliklerden. Global sistemin yer yer çöktüğü ekonomisiz (üretemeyen/tüketemeyen) coğrafyadan, sistemin (ücretli işini kaybedince haysiyetini de kaybettiği) kalıcı işsiz kesimlerinden ve aşağılanan azınlıklardan doğan IŞİD, önce kapitalizmin eşitsizlik üreten vahşi biçiminin büyük bir ciddiyetle ele alınıp terk edilmesini sağlayabilir. Ekonominin ve siyasetin Yatay Toplum'a uygun şekillendirileceği, daha eşitlikçi ve paylaşımcı bir postkapitalist döneme doğru ilerliyor olabiliriz.